70 yaşındaki Erkan Özerman 50’nci meslek yılının gala gecesi için gün sayıyor.
Organizatör, prodüktör, DJ. Türk ve Fransız sanatçıların menajeri. Best Model yarışmasının yaratıcısı. 70 yaşındaki Erkan Özerman 50’nci meslek yılının gala gecesi için gün sayıyor. “Show Business’da 50. Yıl” adını taşıyan gece 26 Ekim’de TİM Türker İnanoğlu Maslak Show Center’da gerçekleştirilecek. Sahneye Fransa’nın efsanevi şarkıcısı Sylvie Vartan çıkacak. Yves Montand, Gilbert Becaud, Jacques Brel, Enrico Macias, Sylvie Vartan gibi isimlerin dünyaca ünlü menajeri Charley Marouani de Özerman’ın şerefine galada olacak. Milliyet gazetesinden Elif Berköz Ünyay, Erkan Özarman ile geçmişi, hayatının organizasyonunu ve gala gecesini konuştu.
Galatasaray Lisesi’nde okurken gelecekteki mesleğinizin ipuçlarını veren bir çocuk muydunuz? Atak, organizasyon becerisi olan bir öğrenci miydiniz?
Tek derdim sınıfı geçmeye yetecek puanları almaktı. Resim yapıyordum, sinema ve tiyatro ile ilgiydim. 12 yaşımda Kemal Zeren’in resim atölyesini idare ediyordum. Orta mektebi bitirdikten sonra sinema ve tiyatro kritikleri yapmaya başladım. Zafer gazetesinin sinema ve tiyatro yazarıydım. Lisede konserler organize ediyordum. 18’imde, 1957’de Durul Gence ve Erkut Taçkın’ın grubunun konserini düzenlemiştim. Sonra Ankara Radyosu’na girdim.
Oradaki göreviniz neydi?
Ankara Radyosu’nun en genç prodüktörü oldum. Ardında da eğlence yayınları müdürü görevine getirildim. 1968’de radyoyu bıraktım, elime mikrofon verdiler, TRT’de program sundurdular. Dünyaca ünlü İzmirli şarkıcı Dario Moreno’yu takdim ettim.
Yıllarca Moreno’nun menajerliğini yaptınız. Menajerliğe girişiniz nasıl oldu?
İlk menajerlik şerefini bana Moreno verdi, 1950’li yılların sonuydu. 1968’de “Gençleri takdim edeceğim bir gece kulübü açayım” dedim. Ankara’daki kulübümde Esin Afşar, Şenay Yüzbaşıoğlu, Doğan Canku ile çalıştım. Emel Sayın, benim kulübümde stajyer şarkıcıydı. Sonra Türk sanatçıları Fransa’ya götürmeye, Fransızları Türkiye’ye getirmeye başladım.
“Mustafa Oğuz ve Stelyo Pipis’i takdir ediyorum”
Hâlâ işinizin başındasınız ama bir gün işi bıraktığınızda “kavuğunuzu” devredeceğiniz birileri var mı?
Yeni nesil en kısa zamanda zengin olup köşeyi dönmek istiyor. Mesleğe aşık olup da “Ben bu işi yıllarca yaparım” diyen çıkmıyor. Politikacılar gibi koltuğuma yapışmıyorum tabii, gençler yetiştiriyorum.
Menajerlik yapanlar arasında sizin takdir ettiğiniz bir isim söyler misiniz?
Artık menajerlik yapmıyor ama organizatörlüğünü beğendiğim isim Mustafa Oğuz. Gençler içinde çılgın bir oğlan var. Biraz kendini derlese toplasa, artistlere kırılmasa iyi olacak.
Kim o?
Stelyo Pipis.
Neden kırılıyor ünlülere?
“Ne kadar nankör bunlar” diye dert yanıyor. Ben de ona “Evladım bunlar çocuk gibi. Nasıl ki çocuklar ancak annesine babasına ihtiyacı olduğunda arar, sorar.... Bunlar da öyle” diyorum.
“Kitap yazmam için Fransa’da 1 milyon frank verdiler. Kabul etmedim”
50 yılda sizde ne anılar birikmiştir kim bilir... Hani derler ya bir konuşsam yer yerinden oynar...
Yıllarca kitap yazacak kadar anı biriktirdim. Ama doğruyu yazarsam beni yaşatmazlar. Fransa’da 1 milyon frank verdiler, kitap yazmam için. Ama ben kitap yazmaktan yana değilim çünkü yüzde 100 doğruyu anlatmadıktan sonra manası yok. Birgün kendi yaptıklarımı yazacak kadar cesur olursam çalıştığım ünlülerin de özel hayatını anlatırım.
50’nci yıl gecenizde Sylvie Vartan sahneye çıkacak...
Sekizinci meslek yılımda yanımda olanlar arasında Sylive da vardı. 1966’da Türkiye’ye gelmişti, konser vermişti. Aradan 42 yıl geçmiş. Hâlâ görüşüyoruz. Vartan benim gecemde bir şarkıyı ilk kez okuyacak. O şarkı Türkiye’de büyük hadise yaratacak. Sözünü ve bestesini kimin yaptığını konser yaklaşırken açıklayacağım.
O gece herhangi bir Türk sanatçı konser verecek mi?
Hayır. Kimi seçeyim? 60’a yakın Türk sanatçıyla çalıştım. 15’inin menajerliğini yaptım.
“Kıvanç Tatlıtuğ’a hakkımı helal etmezsem cenazesi kalkmaz”
Kıvanç Tatlıtuğ ile davalık oldunuz. Her röportajda onunla ilgili bir şeyler söylüyorsunuz. Nedir alıp veremediğiniz?
Kıvanç’ın Fransa’daki kontratının kefili bendim. Her yaptığı yanlışın hesabını ben verince dava açtım. Davayı da kazandım. Onu Paris’te dünyanın en büyük ajansına bağladım, oradan aldığı avansın üstüne yattı. Rezil rüsva oldum. Yapması gereken işi yapmadan Türkiye’ye döndü. Annesi, babası “Biz burada açız, dön” diye çağırdı çünkü. Azra Akın’la birliktelerdi o dönem. Sülük gibi yapıştı çocuğa. Her telefonda “Sen orada ne yapıyorsun?” diye ağlıyordu.
Kıvanç’a hakkımı helal etmezsem cenazesi kalkmaz. Amerika ve Avrupa’da çalışma müsadesi aldığım tek mankendi. 50 bin dolar para harcadım müsade almak için. Ama gitti ne yaptı, benimle anlaşması varken başka ajansa yazıldı. Fotoğraf imzalar gibi kontrat imzalanır mı?
Tatlıtuğ sizi arayıp hata yaptığını söyleyip özür dilemeye çalıştı mı?
Son kalp ameliyatımı gazetelerden okumuş. Best Model yarışmama katılanlar bana “Baba” der. “Baba ne oldu sana?” diye telefon açtı Kıvanç da. Bu kadar konuştuk. Kıvanç benim düşmanım değil, onunla hukuk savaşım vardı. Onun cahilliğinden istifade eden ajansla davam sürüyor. Benim hakkımı Gaye Sökmen Ajans aldı, çatır çatır geri ödemeliler. Ben de Paris’tekilere ödeyeceğim çünkü. Buradaki dava bittikten sonra bana Fransa’da dava açılacak.
“Sylvie Vartan’ı takdim etmesini Ertuğrul Özkök’ten rica edeceğim”
Siz konuşma yapacak mısınız o gece?
Hayır. Ertuğrul Özkök’ten Sylvie Vartan’ı takdim etmesini rica edeceğim. Özkök, Kelebek Ödülleri’nde ödülümü TİM’de verdi. Yine TİM’deki gala gecesinde Vartan’ı takdim etmek Ertuğrul’a yakışır. Müzik biliyor çünkü. Ve Vartan’ın da büyük hayranı. Ertuğrul Özkök 400 adetlik antika plak koleksiyonumun iki varisinden biri aynı zamanda.
Diğeri kim?
Fatih Altaylı. İkisi arasında yarı yarıya bölüştüreceğim.
50’nci yılınızı kutlayacaksınız, bu bir jübile değil, mesleği bırakmıyorsunuz. Ne zaman emekli olmayı planlıyorsunuz peki?
Jübile yapmayı, emekli olmayı asla düşünmüyorum. Ürettiğim kadar yaşarım. Üretemediğim gün ölmüşüm demektir.
Zeki Müren’e teselli: “Sen Edith Piaf’sın, Bülent Ersoy da Mireille Mathieu“
- Zeki Müren’le Sophia Loren ve Elizabeth Taylor’un Paris’teki estetikçisine gittik. Orada ameliyat yaptıracak. Sohbet ediyoruz. Bülent Ersoy daha yeni çıkmış. Müren hiç hoşlanmadığını söylüyor olaydan. Ben Müren’i “Sen Edith Piaf’sın o da Mireille Mathieu. Niye kendini onunla mukayese ediyorsun?” diye telkin etmeye çalıştım. O da bana “Fransa halkı Piaf ölmeden Mathieu çıkarmadı. Ben öldükten sonra çıkmalıydı Ersoy” cevabını verdi.
-Ajda Pekkan mesleğiyle evli. Onu hiçbir erkek taşıyamadı. Onunla birlikteyken ona hükmetmeye kalktılar ve onu boğdular. O da canını kurtarmak, mesleğini rahatça icra edebilmek için kaçtı.
-50 yılda sanat camiası içinde gördüğüm en medeni, kültürlü, kaliteli assolist eşi Ayla Algan’ın kocası Beklan Algan’dı. Karı-kocanın acayip bir meslek terbiyeleri vardı. Algan hamile kalmasına rağmen aylarca sahneye çıktı. Bol kıyafetler giydi. “Benimle çalışıp ekmek yiyenlerin işine mani olmak istemem” diyerek...
“Menajerliğini üstlendiklerimin iç çamaşırına kadar karışırdım”
-Çok ihtiraslı bir menajerdim. Sanatçılarımı çok sıktım. Yanlış yaptığımı Nükhet Duru’nun sahneden indikten sonra söylediği bir sözle anladım: “Bu gece tatmin olabildin mi yaptığım işten?”
-Menajerliğini üstlendiklerimin makyajından iç çamaşırına kadar karışırdım. Esin Afşar’a bir gün arabada giderken “Doğru otur. Araba açılacak düşeceksin. Yüzde 40’ın bana ait” demiştim. Ajda Pekkan Paris’te benden gizli pahalı butiklerden alışveriş yapardı. Otel odasına benden gizli sokmaya çalışırdı. Ben her defasında yakalar, “Paranı çok harcama” diye kızardım.
-İki sanatçıya hayranlık duydum.
İlki Ruhi Su, ikincisi Zeki Müren. Çünkü ikisi de menajerlik mesleğini fevkalade iyi değerlendirdi.
-Çalıştığım sanatçıların aşağı yukarı hepsi “Ben, yalnız ben. Yine yine ben” fikrine sahipti. Egoizmleri çok yüksekti. Ama en yüksek egoizm Zeki Müren’deydi. Müren kendinden başka kimseyi beğenmezdi. Assolist Zeki Müren gündelik hayattaki Zeki Müren’i de sevmezdi.
“Yolu ben açtım, şimdi o yolda Ferrari ile hız yapıyorlar”
Organizatörlük, menajerlik, müzik editörlüğü yaptım. Bunları yapan kimse yoktu o yıllarda. “Show business’ın Türkiye’deki kurucusu” diyorlar bana. Bu iltifat değil, gerçek! Show business tarikatının şıhı benim. Ormanda patika bile yoktu. O patikayı ellerimle açtım. Şimdi ormandaki asfaltta Ferrari’siyle hız yapanlar oranın bir zamanlar patika olduğunu unutmasın.