Çocuğunun gözleri önünde bıçaklanarak öldürülen Emine Bulut, Türkiye'deki kadın cinayetlerinin ne ilkiydi, ne de sonu oldu. Tepkiler giderek büyürken, erkek şiddeti de her geçen gün artarak devam ediyor. Sibel Altunsöğüt de boşandığı kişi tarafından şiddet gören kadınlardan biri. Kızı Cennet Göztepe, sosyal medya hesabından, "Annemi kaybetmek istemiyorum" diyerek yardım istedi. Akrabaları, "Niye duyurdunuz, bizi niye rezil ettiniz" diye tepki gösterse de Cennet susmadı, annesiyle birlikte yaşadıklarını kendisini ziyaret eden Emek Partili kadınlara anlattı.
Evrensel'den Elif Ekin Saltık'ın haberi aynen şöyle:
Cennet, olaydan iki gün sonra açtığı sosyal medya hesabında yaşadıklarını anlatmasaydı hiçbirimizin haberi olmayacaktı. Belki tutuklanarak Metris Cezaevine gönderilen S.G. elini kolunu sallayarak bu kez hastaneye gelecekti! ‘Elini kolunu sallayarak’ derken bu hiç de abartılmış bir şey değil. Çünkü Gaziosmanpaşa Taksim İlkyardım Eğitim ve Araştırma Hastanesine gittiğimizde bizim de karşılaştığımız manzara tam da bu oldu. Hastanenin acil servisinde bekleyen kalabalığın içinden geçerek ikinci kattaki yataklı serviste yatan anne Sibel’in yanına hiçbir kontrole uğramadan ulaştık(!) Servisin kapısında duran görevli sadece hangi odaya geldiğimizi sorarak bize odayı göstermiş, kim olduğumuzu, niye geldiğimizi ya da kimliğimizi sorma refleksi bile göstermemişti. İşte bu nedenle Cennet’in, annesinin ve yakınlarının korkusu hiç de abartılı bir korku değildi. Ama hastanede, saldırgan için aldığımız “Tutuklandı” haberi hepimizin bir ‘oh’ çekmesini sağladı.
Kadınlarla birlikte geçmiş olsun dileklerimizi ilettikten sonra Sibel ile olaya dair sohbetimiz başlamıştı. Bir otelde temizlik işçisi olan Sibel yaşadıklarını paylaşırken geçmişte yaşadığı zorlu günleri de anlatıyordu: “İlk ayrıldığımız zamanlarda beni yine yaralamıştı. Henüz boşanma davası açmamıştım ama ayrıydık. O zaman da kavga etmeye başladı. İzinli olduğum bir gün kahvaltı ettiğimiz sırada eve geldi, içeri girdi ve bana ‘Sen nasıl bir şerefsizsin ki benimle barışmıyorsun ama hâlâ benim nikâhımın altında duruyorsun’ dedi. Sözleri üzerine öfkelendim. Kahvaltılıkları kaldırdık kızımla birlikte lavaboya doldurduk. Son 500 liram vardı ve 1 ayı o parayla geçirmek zorundaydım, yeni eve çıkmıştım çok sıkıntılarım vardı. Mahkeme masrafları 475 lira tutuyordu. ‘Ben de bu ay aç kalırım ama bu davayı açarım’ dedim. Ondan sonra daha da nevri döndü. Bize karşı yaptığı suçların hepsini mahkemeye sundum.”
Sibel evden ayrıldığı zaman eski eşinin hep ‘Pes edecek, geri dönecek’ gözüyle baktığını söylüyor. “Hatta çocukları ilk önce onunla bıraktım. Annemlerle kaldım bir süre. Bir hafta on gün sonra çocukları bana gönderdi. Geri gelsin düşüncesindeydi. Biz de çocuklarla birlikte altı ay annemlerde kaldık.” S’nin sürekli bir fiziksel şiddeti olmadığını ifade ediyor Sibel. Ama evliliğinin en başından beri psikolojik baskısı varmış. “Sürekli küfür ederdi, ağzı çok bozuktu. Çalışmazdı, evdeydi, dili de durmazdı. Çalışmamı da istemedi. Onun için de bana şiddet uygulamaya çalıştı. Ona mahkum olmamı istedi” diyor.
Son bir seneye kadar bir problem çıkarmadığını, çocuklarıyla görüştüğünü dile getiren Sibel devam ediyor:
“Bazen evime geliyordu, çay yapıyordum, çocuklarıyla vakit geçirsin istiyordum. Beni uyaranlar oluyordu ama ben çocuklarıyla olmasını paylaşımı olsun istiyordum. Cebinde parası olmadığında oğlumun cebine para koyuyordum ki dışarıda görüşüp vakit geçirebilsinler. Ama, son bir haftadır her gün alkol alıyordu. Oğlum babası ile konuştuğu zaman ‘Babam yine alkol almış’ diyordu. Şartlı tahliyesi vardı, her gün imzaya gidiyordu. Oğlum babasına çok düşkündür ama alkollü olduğunu anlayınca görüşmek istemiyordu.”
Sibel son olarak kadınlara sesleniyor ve kadınların kendisine destek olmasını, davasına sahip çıkmasını istiyor.
Cennet’le annesinin kaldığı odadan çıkıp koridora doğru gidiyoruz. Bekleme alanında oturup onunla sohbete koyuluyoruz. Cennet devam ediyor yaşadıklarını anlatmaya:
“Ben ilkokul giderken babam askeri tersanede çalışıyordu. Çalışma koşullarının zor olduğunu ve ayrılmak istediğini söylüyordu hatta bir süre işe gittiğini söyleyip işe gitmemiş. Ama annem yine de anlayışlı davrandı, ‘Bazen olur’ dedi, babamın cebine sigara parasını bile koydu. Sonra bir sürü kredi borcu çıkmaya başladı. Eve harcadığı bir şey yoktu. Evimize haciz geldi. Annem çok borcunu ödedi. Annem hep düzelsin diye bekledi. Bizim için yuvasını dağıtmak istemiyordu. Kısa bir süre iyi oluyorduk sonra her şey yine başa sarıyordu. Son bir yıl içindeyse ‘Düzeldi artık, ümidini kesti’ diyorduk. Hepimize zarar verebileceğini hiç düşünmezdik.
Bir çağrısı olup olmadığını soruyorum, şunları dile getiriyor Cennet:
“Bu durum içinde insanlar nasıl konuşabiliyorlar diyordum televizyonda izlerken. Ama insan çıkmaza girince bunu yapmak zorunda kalıyor. Polis bile bize ‘Siz medya baskısı yapmazsanız biz bir yere kadar etkili olabiliyoruz’ dedi. Birçok akrabamız paylaşımlara, haber yapılmasına tepki gösterdi, ‘Niye duyurdunuz, bizi niye rezil ettiniz’ dedi. Biz kimseyi rezil etmedik, utanması gereken kişi belli. Ben annemi kaybettikten sonra hiçbir şeyin değeri yok. Annemi kaybettikten sonra ‘ah, vah’ etseler umurumda olur mu? Herkes evine gidecek yaşayan biz olacağız. Kimsenin susmaması lazım.”