Şiddet ve savaş haberlerinden bunaldı, bisikletle beş parasız çıktığı yolculukta 10 bin km yaptı

Şiddet ve savaş haberlerinden bunaldı, bisikletle beş parasız çıktığı yolculukta 10 bin km yaptı

Hasan Söylemez, gazetecilik yaparken şiddet, savaş, cinayet, tecavüz, trafik kazaları haberlerinden bunalarak istifa etti ve beş kuruşsuz çıktığı yolculukta bisikletle 10 bin kilometre yol yaptı. Yolculukta yaşadıklarını kitaplaştıran Söylemez “Para olmadan yaşanamaz tabusunu yıkmak istediğimden yanıma hiç para almadım. Çalıştım, insanlar da emeğimin karşılığında bana yemek ve kalacak yer verdiler. Garsonluk da yaptım, tarlada çapa da...” diye konuştu.

Sıklıkla aç gezdiğini anlatan Söylemez, “Gezginler Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’ya gitmeye korkuyor ama ben en çok oralarda doydum. Akdeniz’de ise yemek bulamadığımda bahçelerden portakal koparıp yemek zorunda kaldım” dedi.

Yaşadıklarını ve “Hayata Yolculuk” adlı kitabını Milliyet gazetesinden Metin Uyar’a anlatan Söylemez’in aktarımları şöyle:

Gazetecilik yaparken her şeyi bırakıp yolculuğa çıkmaya nasıl karar verdiniz?

Askerden İstanbul’a yeni gelmiş ve gazetedeki işime dönmüştüm. Ajanslardan yüzlerce haber akıyordu. Bunların içinde beni gülümseten bir tane bile haber bulamıyordum. Her tarafta şiddet, savaş, cinayet, tecavüz, trafik kazaları ve samimiyetsiz siyasetçilerin yalanlarla dolu nutukları. Ayrıca tamamen mekanik bir hayatım vardı. Sabahın köründe işe git, akşam tüm enerjin bitmiş bir şekilde eve dön... Kendimden uzaklaşmıştım ve çok bunalmıştım. Artık yapay olan kendimden sıyrılıp özüme dönmek istiyordum. Bunu da ancak o ortamdan uzaklaşarak yapabilecektim.

Kitapta “Sizde de her şeyi bırakıp gitmek arzusu depreşmiyor mu?” diye soruyorsunuz. Pek çok kişi bu soruyu “evet” diye yanıtlayabilir ama çoğu insan gitme cesaretini bulamıyor. O cesaret nereden geldi?

Aslında bu bir cinnet anıydı benim için. Bazı insanlar cinnet geçirdiklerinde kendisine zarar verir, bazıları çevresine, ben de yola çıktım. Tüm ilişkiler para üzerine kuruluydu. Bense paradan tamamen sıyrılmak, insanların karşısında çırılçıplak kalmak istiyordum. Çünkü doğamızda hem insanlarla hem de doğayla samimi bir ilişki kurmak varken biz tüm o ilişkileri maddileştirmişiz.

 

‘Sabah uyandığımda bok denizi içindeydim’

 

Yolculuğa gerçekten yanınıza hiç para almadın mı çıktınız?

Evet, arkadaşlarım ayakkabımın altına para falan koymamı tavsiye ettiler ama ben “Para olmadan yaşanamaz” tabusunu yıkmak istediğimden, yanıma hiç para almadım. Çalıştım, insanlar da emeğimin karşılığında bana yemek ve kalacak yer verdiler. Bulaşık yıkadım, tarlalarda çapa yaptım, garsonluk ve pazarcılık da... En bereketli işim Kandıra’daki pazarcılıktı. Kıyafetlerim ve uzun sakalımla turiste benzediğimden ilgi çekiyordum. Ben “Taze taze domates geldi, salatalık geldi” diye bağırdıkça merak eden tezgahın başına gelip alışveriş yapıyordu. Yolculuk boyunca hiç param olmadı ama mutluluk ve huzurun doruğunu yaşıyordum.

Hiç aç kaldınız mı?

Çok aç kaldım. Bazen iki gün boyunca hiçbir şey yemediğim oluyordu. Gezginler Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’ya gitmeye korkuyor ama ben en çok oralarda doydum. Akdeniz’de ise yemek bulamadığımda bahçelerden portakal koparıp yemek zorunda kaldım. Çünkü şehirleşmenin ve turizmin yoğun olduğu bölgelerde insani duygular daha arka planda kalıyor. “Çalışacağım” da deseniz dilenci muamelesi görüyorsunuz. Beni kovdukları yerlerde hüngür hüngür ağladığım zamanlar bile oldu.

Sekiz ay boyunca nerelerde kaldınız?

Her yerde, foseptik çukurunda bile uyudum. İzmir’in Bergama ilçesine karanlıkta vardım. Bir benzin istasyonunun yanındaki alana çadırımı kurdum. Gece yarısı bir koku geldi. Fermuarı açıp bir baktım ki foseptik çukurunun yanına kurmuşum çadırı. Ama rahatımı hiç bozmadım, uyku tulumumun içinde mışıl mışıl uyumaya devam ettim. Sabah uyandığımda ne göreyim, foseptik çukuru taşmış, çadır üzerime çökmüş. Ben de bok denizinin içinde kalmışım. Benzin istasyonuna gittim, kendi halime güldüm. Sonra kendimi, eşyalarımı yıkadım.

 

'Bisiklet insana sabırlı olmayı öğretiyor'

 

10 bin kilometreden fazla yol yaptınız. Neden otostop çekmek veya başka bir araç değil de bisiklet?

Çocukluğumda bisiklet almak için param yoktu. Büyüdüğümde de alamadım çünkü yaşadığım bölgede bisiklet çocuklara alınan bir karne hediyesi olarak görülüyor, büyüklerin bisiklete binmesi ayıp karşılanıyordu. Bisiklet hep içimde kalmıştı. Ayrıca bisiklet dünyanın en günahsız ulaşım aracı, doğaya zararı yok ve insana sabırlı olmayı öğretiyor. 

Bisikletle yolculuğun zorlukları nelerdi?

Isırmaya bir nefes mesafesi kalan köpeklerden kaçarken, ilkçağlarda yaralanmış bir yaratık gibi avazın çıktığı kadar böğürmek zorunda kalıyorsun. Tabii yolculukta yuttuğum onca sinek, böceği de unutmamalıyım. O kadar çok yuttum ki protein ihtiyacımı onlardan karşılamış olabilirim. Ayrıca başlarda kıçın da çok acıyor ama sonra nasırlaştığı için acıyı hissetmiyorsun.

Yolculuk esnasında çektiğiniz fotoğraflarla sergiler açtınız, gelirini o bölgeye özel sorunların çözümünde kullandınız. Bunu planlamış mıydınız?

Başta fotoğrafları satma gibi bir düşüncem yoktu çünkü parayla bir işim yoktu. Ama gittiğim her bölgenin sıkıntılarını görünce o sorunların çözümüne bir katkım olsun istedim. ÖrneğinKaradeniz’de Çernobil’den sonra kanser vakalarında ciddi bir artış olmuş. Bu nedenle o bölgedeki sergimin gelirini Kansere Umut Vakfı’na bağışladım. Doğu ve Güneydoğu Anadolubölgelerinde köy okullarında ihtiyaçlar vardı. Iğdır ve Gaziantep’teki fotoğraf sergilerimin gelirlerini Iğdır Karakuyu Köyü İlköğretim Okulu’nun ihtiyaçları için okula bağışladım. Akdeniz ve Ege bölgelerinde ise her yıl yüzlerce hektarlık alan yanıyor, kül oluyor. O iki bölgedeki sergi gelirlerimi de TEMA’ya bağışladım. Yüzlerce ağaç dikildi. Yolculuk sonrasında, İstiklal Caddesi’nde sattığım Van kedisi fotoğrafıyla da Van’daki depremzedelere 4.700 çift kışlık çorap aldım.

 

'Zorla sınır içi edildim'

 

Yolculuktaki en komik an: Sarp sınır kapısında pasaportum olmadan bir ayağım Türkiye’de bir ayağım Gürcistan’da bisikletle fotoğraf çektirmek istediğim anda gelen güvenlik görevlisinin beni zorla sınır içi etmesi. 

Yolculuktaki en kötü an: Amasra taraflarında yolda yanımdan geçen bir arabadan bir adam uzandı ve arkamdan şaplak attı. Ben de yere yapıştım. Yolda iki kere de araba çarptı bana ve durup “Bir şeyi var mı?” acaba diye bakmadılar bile.

Yolculukta kadınların ilgisi: Kadınların çok yoğun ilgisiyle karşılaştım. Ordu, Fatsa’da evlilik teklifi bile aldım. Zonguldak’la Bartın arasında bir amca beni zorla evlendirecekti, zor kurtuldum. İzmir’de ise yol kenarında ateş yakıp etrafında ısınmaya çalışan dört kadın gördüm. Ben de uzaktan orada çalışan köylüler olduğunu düşünüp fotoğraf çekmek için yanlarına gittim. Meğerse seks işçisiymişler, direkt “Seks yapalım mı?” diye sordular.