Birçok insan, kısa süreli yoğun çalışmayla gerçekleşen “aşinalığı” öğrenmekle karıştırıyor. Ancak bilimsel araştırmalar, çoğumuzun öğrendiğimiz şeyin hafızamızda yer etmesini engelleyen yöntemler izlediğimizi gösteriyor. Peki, kalıcı bir şekilde öğrenmek için nasıl bir yöntem izlemeliyiz?
Sheffield Üniversitesi'nden Tom Stafford'ın BBC Türkçe’de yer alan haberi şöyle:
Hepimiz hayatta zor bir sınavla karşılaşmışızdır mutlaka. İster okulda sınav olsun, ister üniversite finali ya da işimizle ilgili bir test, hep şu öğüt verilir: Çalışma planı yapın. Plan yaparak test hazırlıklarınızı sınav öncesi bir, iki yoğun çalışma dilimi yerine daha geniş bir zamana yayın.
Bu doğru bir tavsiye olsa da çoğumuz uymayız ona. Bu konuda yapılan bir ankete katılan öğrencilerin yüzde 99’u hazırlıklarını bir gün öncesine sıkıştırdıklarını kabul etmiş.
Bunun organizasyon eksikliğinden başka bir şey olmadığı sanılabilir. Herhangi bir test için hazırlanmaya haftalar ya da aylar öncesinden başlamak yerine son ana bırakmanın daha kolay olduğunu kabul etmek gerekir. Fakat hafıza incelendiğinde ortada başka bir sorunun daha olduğunu görürüz.
Örneğin; 2009’da California Üniversitesi’nden Nate Kornell, deneye katılanların yüzde 90’ı açısından öğrenme işini zamana yaymak çok daha verimli bir çalışma yöntemi olsa da deneklerin yüzde 72’si yoğun çalışmanın daha faydalı olduğunu düşünüyordu. Beynimizde ne oluyor da bu şekilde düşünmeye yöneliyoruz?
Hafıza konusunda yapılan araştırmalar şunu ortaya koyuyor: Çalıştığımız konulara aşinalık durumunu, onları öğrenmiş olmakla eşdeğer sayıyoruz. Ama sorun şu ki konuya aşinalık ile o konuya dair bilgiyi hatırlamak aynı şey değil.
Öğrenilmesi gereken bilgileri içeren materyallere altı saat baktıktan sonra, onları öğrenmiş olduğumuzu sanmak kolay. Her sayfa, her bilgi rahatlatıcı bir aşinalık duygusu yaratır. Her şeyi bir anda öğrenme çabası, algımızda ve hafızamızda “ben bunu daha önce görmüştüm” hissinin oluşmasına neden olur. Ama bir şeyin tanıdık gelmesi o şeyi öğrendiğimiz, gerektiğinde hatırlayabileceğimiz anlamına gelmiyor.
Beynin farklı bölgeleri farklı türden hafızayı destekler. Örneğin; çalışma notlarınıza bakıyorsanız, beyninizin görsel korteks gibi duyusal alanlarından bilgi akışı yoluyla tanıma durumu meydana gelir. Hatırlama ise beynin farklı alanlarında meydana gelir; hafızadaki bilgiyi yeniden canlandırmak için temporal lob ile frontal korteksin koordinasyonu gerekir.
Saatler boyunca çalışma materyallerinize sürekli göz gezdirerek görsel korteksiniz notlarınızı akıcı bir biçimde işlemden geçiriyordur; ama bu, beyninizin diğer bölümlerinin de ihtiyacınız olduğunda öğrenileni hatırlamasının mümkün olacağı anlamına gelmez.
Kişinin kendi düşünme süreçlerinin farkında olması ve bu süreçleri kontrol edebilmesi becerisine “üstbiliş” adı verilir.
Bu alanı incelediğimizde başka yanlış yargılara sahip olduğumuzu da görürüz. Örneğin, birçoğumuz bir şeyi öğrenmemiz gerektiğini düşünmenin onu hatırlamaya yararı olacağını sanırız.
Araştırmalar bunun böyle olmadığını gösteriyor. Asıl önemli olan, bilgiyi yeniden organize ederek hafızada kalıcılaşmasını sağlayacak bir hale getirmektir. Bir başka deyişle, öğrenmek istediğiniz şeyin içeriğini sizin için en iyi anlam ifade edecek şekilde yeniden yazmaktır.