Sinema sektörüne devlet desteğini artıran kanun düzenlemesi, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Yılmaz Erdoğan gibi sinema endüstrisinin ‘devleri’ ile işletmeci/dağıtımcı firma arasında haftalardır süren gerilimin peşi sıra TBMM’de oylanarak yasalaştı. Yeni düzenlemeye göre sinema salonu işletmecileri bilet promosyonu yapacaksa yapımcılarla sözleşme imzalayacak; bilet ile mısır -veya başka bir ürünün- satışı birleştirilerek yapılamayacak. Yasa, reklam aralarının ve film öncesinde gösterilen reklamların sürelerine de yeni sınırlamalar getirdi.
T24’e konuşan sinema eleştirmeni Ali Arıkan, düzenlemeyi desteklediğini belirtirken ‘asıl, seyirci ve salonların kendilerine çeki düzen vermesi gerektiğini’ dile getirdi ve ekledi:
“Yalnız sinemada ara olmamalı…”
T24 için yasa güncellemesini değerlendiren Kafeinsiz Yayın Yönetmeni ve sinema eleştirmeni Berk Gün ise ‘değişiklikten tek kârlı çıkanın yapımcılar olacağını, çünkü bu değişikliklerin ardından bilet fiyatlarında artış yaşanacağını’ söyledi ve “Yani olan, yine bize olacak” diye ekledi. Gün’ün asıl dikkat çektiği husus ise Aralık ayında yapılan ve film gösterimlerinde de sigara/alkol gibi ürünlerin sansürlenmesini öngören değişiklik oldu:
“Dağıtımcı firmalardan aldığım bilgiye göre bu yasa nezdinde, bu aydan itibaren sinema filmlerinde sigara sansürü uygulanmaya başlanacak ve buna şu ana kadar bizim dışımızda ses çıkartan kimse de olmalı. Buna ses çıkartılmamasından güç alarak sinemaya uygulanacak sansürlerin daha da artacağını düşünüyorum.”
Arıkan, yaptığı değerlendirmede ‘seyirciyi rahatsız, filmi de mundar eden pek çok uygulamaya mantıklı bir düzenleme geldiğini’, dolayısıyla da güncellemeyi desteklediğini söyledi. Ancak Arıkan, film gösterimlerinde ara olmaması gerektiğinin, ‘en önemlisi’nin bu olduğunun özellikle üzerinde durdu: “Baştan sona oturup izlesin herkes, herhangi bir ihtiyacı olan gidip gereğini yapar, sigara mı tuvalet mi, artık neyse. Yalnız dünyanın her yerinde sinema işletmecileri en çok parayı gösterdikleri filmden değil büfede sattıklarından kazanır, film arası da bunun için mükemmel bir zaman. Tabii ki işletmeciler hiçbir zaman bundan vazgeçmez.”
Sinemaya ‘reklam arası’ olmaması gerektiğini de Arıkan ‘filmin belli bir akışının olduğunu’, ‘yazar ve yönetmenin seyircilerin duygularıyla belli bir düzen çevresinde oynadığını’ ifade ederek anlattı: “Alakasız yerde film durdurulursa ister istemez seyirci filmden çıkar, bu duyguları kaybeder. Filmin ortasında ara oluyor on dakika, sonra da bir beş on dakika reklam. Seyirciden on beş, yirmi dakika önceki halet-i ruhiyesini dönmesini bekleyemezsiniz bu durumda. Reklamıyla, arasıyla bir filme gidiyorsunuz, saatler sonra sakallar uzamış bir halde çıkıyorsunuz. İki film izlerseniz bütün gün bitiyor.”
Arıkan’ın eleştiri oklarını yönelttiği bir diğer husus ise Türkiye -ve özellikle İstanbul’daki sinema salonlarının hem işletmecilik hem de sinema tekonolojileri açısından yetersizliği:
“Benim bildiğim koskoca Türkiye’de film (dijital değil, 35mm film) gösteren tek bir salon yok. Neredeyse her konuda dünyanın diğer büyük şehirleriyle yarışacak İstanbul’da eski filmleri, film üzerinden gösterecek büyük bir sinemamız yok. Sonra sinemalarımızda perdelerin izlediğimiz filmi çerçeve oranına uyduracak mekanizmalar yok (sadece yatay inenler var, dikey daralan değil; hoş dijital gösterimde bunun yapılması imkansıza yakın). Projeksiyon makinelerinde 3D filtresini bırakıp filmleri kapkaranlık izletiyorlar. Kapıları kapatmıyor görevliler, kalkıp seyirci kapatmak zorunda kalıyor. Sonradan gelen seyirci de arkasından kapatmıyor, sen yine kalkıyorsun. Herkesin elinde telefon, fener gibi yanıyor. Durum bu. Yeni düzenleme gayet iyi de asıl seyirci ve salonların kendilerine çeki düzen vermesi şart.”
Gün ise yasa değişikliğinin gündemi meşgul eden iki meselesi olduğunu ifade etti ve ilk konu için ‘doğrudan Cinemaximum’un hedeflendiği açık olan maddeler’i işaret etti:
“Buradaki en büyük sorun da aslında yasanın bir hedefi olması. Örneğin sinemaların ne kadar reklam alabileceği kısıtlanırken, filmlerin sponsor entegrasyonları kısıtlanmıyor ya da regüle edilmiyor.”
Gün, buna ek olarak, ‘sinema salonlarına hiç yatırım yapmayan sinemalar ile büyük gruplar arasındaki en büyük sorunlardan biri olan biletlendirme konusunda’ da yasanın kesin bir çözüm sağlamayacağını söyledi ve ekledi:
“Yasa değişikliğinden tek karlı çıkan tarafın yapımcılar olacağı aşikar çünkü bu değişikliklerin ardından bilet fiyatlarında bir artış yaşanacağı kesin. Yani olan yine bize olacak ve ayrıca bu grupların yeni sinema salonu yatırımlarını hayata geçirmeden önce bir kez daha düşüneceklerini tahmin ediyorum.”
Gün’e göre gündemi meşgul eden ikinci husus ise ‘filmlerin sınıflandırılması ve yayın izinleri’ni merkeze alıyor. Eleştirmen, yasanın bu bölümüne dair hemen tek değişikliğin ‘eskiden oy birliği ile verilmesi gereken kararların artık oy çokluğu ile verilebilecek olması’ diye özetliyor: “Bu da pratikte filmlerin daha kolay yasaklanmasının önünü açacaktır.”
Gün’ün dikkat çektiği bir diğer husus ise, başka bir yasa:
“Beni asıl endişelendiren nokta ise Aralık ayında çıkan ve tütün ürünleri ile alakalı olan yasaydı açıkçası. Dağıtımcı firmalardan aldığım bilgiye göre bu yasa nezdinde sinema filmlerinde sigara sansürü uygulanmaya başlanacak bu aydan itibaren ve buna şu ana kadar bizim dışımızda ses çıkartan kimse de olmalı. Buna ses çıkartılmamasından güç alarak sinemaya uygulanacak sansürlerin daha da artacağını düşünüyorum.Umarım önümüzdeki dönemde sadece kendi haklarını koruyan değil, sinemanın ve sinema seyircisinin haklarını koruyan meslek örgütü itirazlarını da görebiliriz.”