'Sınırları zorlayan Fazıl Say'ın ifade özgürlüğünü savunmak'

'Sınırları zorlayan Fazıl Say'ın ifade özgürlüğünü savunmak'

Eyüp Can

(Radikal, 5 Haziran 2012)

 

Kesin inançlar/ Kesin inançsızlar

 

Fazıl Say’ın isyanı’ başlıklı yazıma çok sayıda tepki aldım. Fakat bir tanesi beni epey düşündürdü. Kendisini ‘inançlı bir insan’ olarak tanımlayan bir okur, Fazıl Say’ın kibirli tavır ve sözlerinden dolayı çok incindiğini söyledikten sonra şu basit ama önemli soruyu soruyordu:

“Sanatçılığına bir şey diyemem ama insanların kutsallarıyla alay eden kibirli tavrına rağmen Fazıl Say’ı savunmak zorunda mıyım? Zorunda mısınız?”

Yerinde bir soru. Çünkü tam da yapmamız gereken ayrım bu. Mesele bütün yapıp ettikleriyle Fazıl Say’ı savunmak değil. Sınırları fazlasıyla zorlamış olsa bile Fazıl Say’ın ifade özgürlüğünü savunmak. Provokatif bile olsa ‘şiddet içermeyen, şiddete açıkça davet etmeyen’ fikirlerin yargı karşısına çıkmaması gerektiğini savunmak.

Savunmazsak neler olabileceğini dün Orhan Kemal Cengiz, Radikal’deki köşesinde çok çarpıcı bir biçimde yazdı. “Attığı birkaç tweet nedeniyle yargılanacak Fazıl Say’ın başına bir şey gelse, dine ve dindarlara bundan daha büyük hakaret olabilir mi?”

Ne inançlı insanlardan korkarım ne de inançsızlardan. Beni her zaman asıl korkutan ‘kesin inançlı ve kesin inançsızlar’. Eric Hoffer’in ‘Kesin İnançlılar’ kitabında anlattığı gibi Siyam ikizi gibidir onlar. İnancı da inançsızlığı da aynı keskinlikte savunurlar. Savunmakla kalmaz, kimileri kolaylıkla şiddete de savrulurlar.

İşte bu yüzden “Fazıl Say’ı korumak, yargıç karşısına dikilmesine itiraz etmek gerek” diyor T24’te Aydın Engin. Hemen arkasından soruyor: “Bunu hak ediyor mu?” Cevabına bayıldım: “Ne bileyim ben!” Engin’in yazısını “Zorunda mıyım?” diyen okurun ve bu konuda samimi bir biçimde kendisini sorgulayanların dikkatine sunuyorum... 

 

Fazıl Say’ı savunmak

 

Twitter denen ahir zaman medyasında tam 1000 yıl önce yaşamış Ömer Hayyam’ın bir dörtlük’ünü (=Rübai) aktardığı için birisini yargıç karşısına dikmeye kalkar, hapisle cezalandırılmasını isterseniz, hem gülünç olursunuz hem de ayıp edersiniz...

Fazıl Say’ın retweet yaptığı rübai de dine değil, inançlara değil, dinin yalınkat kavranışına yönelmiş keskin bir mizahtan ibaret. Tamam, Fazıl Say sadece bu rübaiyi retweet yapmakla yetinmedi, kendi bilinci, ki pek bulanık; kendi üslubu, ki pek nobran; kendi ideolojisi, ki pek geri, çerçevesinde cümleler de ekledi. Yine de bu ek cümlelerde neresinden bakarsanız bakın savcının iddiasını haklı kılacak bir içerik yok. Hatta gazetecilikten ‘Büyük Türk düşünürlüğü’ne sıçrama idmanları yapan Şamil Tayyar’ın ona verdiği cevaba göre çocukça bir zıpırlıktan ibaret.

Tamam, Fazıl Say’ın twitter sabıkası hiç de parlak değil. Örneğin kendisine yönelik saygısız tek kelime sarf etmeyen Bakan Ertuğrul Günay’a “Kes zevzekliği” diyecek kadar kaba ve küstah. Tamam, “Giderim ha”yı kişisel bir seçme gibi değil, bir tehdit gibi kullanmakta ve bunu kimilerine “Eeee, gideceksen git be kardeş” dedirtecek kadar da sık yineliyor... Bütün bunlara rağmen Fazıl Say’ı sanal ortamda linç etmekten hapis tehdidi ile yargıç karşına dikmeye tırmanan tutumun demokrasiyle, özgürlükle açıklanacak, savunulacak hiçbir yanı yok.

Fazıl Say’ın suçu hemen her gün birçoğumuzun söylediklerini söylemesinden ibaret. Ancak onun dünya çapında bir piyano virtüözü oluşu, başına gelenlerin dünyanın dört köşesinde yankılanacak kadar önemli bir sanatçı oluşu onu günah keçisi haline getiriyor. Tıpkı 1915’te Ermenilerin başına gelenler üstüne onun söylediklerinin çok daha sertini başkaları dile getirmişken faturanın Orhan Pamuk’a kesilmesi gibi...

Ne çare ki bunda ne Fazıl Say’ın, ne Orhan Pamuk’un yapabilecekleri bir şey yok. Biri dünyanın en iyi piyanistlerinden biri... N’apsın kötü piyanist olup dikkatleri üstüne çekmekten mi kurtulsun?

Öteki Nobel ödülü ile onurlandırılmış bir romancı. N’apsın, Nobel ödülünü geri mi versin? Demokrasi ve özgürlük Fazıl Say’ın söylediklerine de en azından tahammül etmeyi zorunlu kılıyor. Hiç hoşlanmayabilirsiniz, çok kızabilirsiniz, öfkeden küplere binebilirsiniz ama özgürlükten yana mı olacaksınız öfkenizden yana mı? Bu yazıda savunulan da Fazıl Say’ın fikirleri, yapıp ettikleri, tweetleri filan değil: Özgürlük... Demokrasilerin olmazsa olmazı olan özgürlük!