“Bu projenin gerçek amacı daha geniş ya da daha güzel bir mekan yaratmak değil asıl amacı MoMa’nın küratörlerine müzecilik anlayışını ve yaşatmak istedikleri deneyimi yeniden düşünebilmelerini, sorgulayabilmelerini sağlayacak yeni bir platform yaratmaktı . Asıl değeri burada“
Glenn D. Lowary ,yani dünyanın en önemli modern sanat müzesi MoMa’nın direktörü “Yeni MoMa” yı kısaca böyle anlatıyor .
18-19 Aralık tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek ve 20. yılı nedeniyle bu yıl İstanbul markasına adanan Marka Konferansı’nın da onur konuklarından MoMa’nın direktörü Glenn D.Lowary.
New York gibi her geçen gün büyüyen, farklılıkların , çelişkilerin ve bu sayede büyük bir kültürel zenginliğin yaşandığı İstanbul’a hem MoMa’nın tecrübelerini aktaracak hem de ilham verecek.
Dünyanın en önemli , en popüler ve en geniş modern sanat koleksiyonuna sahip müzelerinden New York Modern Sanatlar Müzesi 90. Yaşında.
New York’un Manhattan adasında; yani şehrin göbeğindeki müze 3 yıllık yeniden tanımlanma, yapılanma, genişleme ve inşaat sürecini tamamlayarak ihtişamlı bir dönüşle “yeniden merhaba” dedi.
Sanat tarihçisi, sanatçı ya da küratör değilim. Ama sanat ve müze sever bir gazeteci olarak yeniden açılan MoMa’yı gezmeden edemezdim , uzun uzun gezdim ,biraz anlatmak istiyorum.
Çünkü MoMa sadece sanata, modern sanata dair bir müze değil. Metropol müze ilişkisini yeniden tanımlayan, sokağın enerjisini müzeye , müzenin enerjisini sokağa yansıtan, mimarisiyle en az içinde sergilenen eserler kadar şehrin ortasına dikilmiş bir eser sayılabilecek, klasik müzecilik kalıplarını kırarak, gezenlere hem mekanla hem de eserlerle farklı bir bağ kurmalarını sağlayan bir zincir.
Müzenin direktörü Glenn D. Lowary yeni binada yapmak istediklerini şöyle anlatıyor, ki bence şahane anlatıyor.
“Müzeyi yeniden tasarlarken hedefimiz evrensel bir perspektife sahip olan ama New York kökenini koruyacak, yani New Yorklu ama aynı zamanda uluslararası; inandığı sanatçılara ve fikirlere odaklanan ama aynı zamanda çok çeşitli ve farklı sanatsal deneyimlere açık ; mümkün olan en geniş kitleye kapıları açık ama aynı zamanda gezenlerin sadece kendilerine ait bir deneyim de yaşayabilecekleri ; ziyaretçilerin katılımcı olmalarını talep ederken bağımsız yaklaşımlarını da göz ardı etmeyen bir yapıyı sağlamaktı”
MoMa bu hedefinde başarılı olmuş
Klasik müzecilik anlayışı yıkılarak her bir galeri için farklı hikaye ve deneyim kurgulanmış. Her galerinin bir iç hikayesi var. Ama aynı zamanda gezerken kendi algıladığınız hikayeyi de buna ekliyorsunuz. Klasik anlayışın tersine resim, fotoğraf, video , heykel, mimari , mobilya ya da obje tasarımı aynı galeride birlikte sergileniyor. Çünkü aralarında siyasi, dönemsel, sanatsal bir hikaye var. Siyah beyaz bir sessiz film ile aynı dönemde yapılmış bir resim ya da heykelin aynı kaygılarla toplumu , sanatı, estetiği ya da siyaseti nasıl sorguladığını görebiliyorsunuz.
Modern mimari tarihinin en önemli ismi Frank Llyod Wright’ın hayata hiç geçiremediği projesinin maketini ,Paul Strand and Charles Sheeler’ın şehirlerin bina yığınlarına dönüştüğünü anlatan kısa filmini aynı galeride izleyebiliyor ve şehircilik üzerine yeni sorular sorabiliyorsunuz. John Lenon ‘un karısı Yoko Ono’nun çalışmalarına ya da New York sokak sanatının ustaları Keith Haring, Jean-Michel Basquiat’ın grafitilerine bakarken sokakların enerjisi, meydanları dolduranların mücadelesi, bugün nasıl bir süreçten geçtiğimize dair farklı pencereler açıyor insan zihninde.
Popüler kültürün aykırı isimleri Tim Burton ya da Bjork ‘u, Modigliani, Salvador Dali, Frida Kahlo ile aynı mekanda görebilmek, ortak noktalarını keşfetmek kadar heyecan verici ne olabilir!
1929 yılında açılan MoMa, modern sanatın efendisi tavrından asla ödün vermemiş. Picasso, Matisse, Pollock ve daha birçok büyük ve popüler sanatçının eserlerini ön plana çıkaran, koleksiyonun tanıtımı ve müzenin kurgusunu , prestijini bu büyük isimler üzerine kurgulayan, çok fazla erkek, çok fazla beyaz , çok fazla batılı bir duruşu benimsemiş.
Ama bu tavır yeni MoMa’da yok. Yeni MoMa’da devrim var.
Yeni yaklaşımında tam tersine kadın sanatçıları, farklı ırktan ve etnik kimlikten, cinsel yönelimden sanatçıları vitrinine koyuyor MoMa. Böylelikle Amerika’da, Avrupa’da ve dünyada yaşanan ırkçılık, ayrımcılık, toplumsal ve ekonomik çöküşleri; sokak hareketlerini, isyanları, cinsel devrimi, kadınların mücadelesini, 20. ve 21. yüzyılın avant garde sanatını ,sanatçılar ve eserleri aracılığıyla sorguluyor, sorgulatıyor .
Modern sanat nedir, ne olmalıdır sorusunu ve tartışmasını sanat tarihçilerine, konun uzmanlarına bırakıyorum.
Ancak müzenin direktörü Lawory’nin MoMa’nın ne olmasını hayal ettikleriyle ilgili söylediklerine bir kulak verelim.
“Bugünün çağdaş sanatçıları, 1950’lerin avant gard sanatçıları ya da 100 yıl önce yaşamış büyük sanatçılar gibi (öyle ki onlar bugünün bile modern sanatın ustaları kabul ediliyorlar) biz izleyenleri her şeyi sorgulamaya zorluyorlar. Bu nedenle MoMa‘nın koleksiyonu ,çağdaş sanatın yakın geçmişte ya da geçen yüzyılda üretilmiş eserlerle ilişkisini anlatan ve bu ilişkinin kamuoyu tarafından keşfedilmesine, anlaşılmasına aracı olacak bir laboratuvar görevi görmelidir. Bu, modern sanatın ne olduğunu tanımlama çabalarına da yardımcı olacak. 20. yüzyılın sanatçıları ile 21.yüzyılın sanatçıları arasındaki bir diyalog olarak kurguladığımız bu müze, gezenleri geçmişi ve bugünü birlikte düşünerek yeni hikayeler, anlamlar keşfetmeye davet ediyor.”
MoMa, sokaktan geçene tepeden bakmadığı, tam tersine sokaktan geçen herkesle ilişki kurmaya açık bir kurguya sahip. Mesela giriş katı ücretsiz. Uluslararası sanatçıların dev büyüklükte enstalasyonlarını görebiliyor hatta deneyimleyebiliyorsunuz. Mimari projede çok geniş alanlar bırakılarak performans sanatçılarına yer açılmış. Alışveriş meraklıları için yeni müzenin mağazası New York’un en eğlenceli alışveriş mekanlarından biri. Müze ile sokağın ilişkisi dev camlar sayesinde sağlanmış. Müzenin içinden dışarı bakarken, müzenin etrafındaki binalara bakarak adeta mimarlık müzesi gezermiş hissine kapılıyorsunuz.
Sonuç:
New York’un MoMa‘sı mimariye, modern şehirciliğe, sanatın günlük yaşamımızla olan ilişkisine yeni bir anlayışla yaklaşırken, yine sanatın siyaset ve toplumsal dönüşümler üzerindeki etkisini; kadın hakları, cinsiyet, ırk, sınıfsal eşitlik mücadelesinde ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu bize hatırlatan başlı başına bir eser olmuş.