Gana ya da Fildişi Sahili’nde çocukların kakao yetiştirilmesinde çalışmasından kim sorumlu? Peki ya Kosta Rika ya da Ekvador'da Batılı ülkelerde uzun yıllardır yasak olan pestisitin ananas ya da muz tarlalarında sıkılması yüzünden hastalanan işçilerden? İşçiler kimyasal bir felakette tazminat alamıyorsa bunun sorumlusu kim?
Merkezi Cenevre'de olan BM İnsan Hakları Konseyi işte şu günlerde bu sorulara yanıt arayacak bir uluslararası anlaşmaya kafa yoruyor. Bu konuda hazırlanmış bir taslak var. Bir çalışma grubu 27 Ekim'e dek sürecek toplantılarda bu taslak üzerinde çalışarak ilerleme sağlamayı hedefliyor.
Kalkınmakta olan ülkelerle ilgili araştırmalar yapan Alman Südwind Enstitüsü'nden ekonomi ve insan hakları uzmanı Eva-Maria Reinwald, "Bizim bakış açımıza göre devletler şirketleri, yurt dışında iş yaptıkları yerlerde de insan haklarına riayet etme konusunda yasal olarak yükümlü hale getirmeli" diyor. Reinwald Alman firmalarının yurt dışında çalıştıkları tedarik firmalarının da bu sürece dahil olması gerektiği görüşünde.
Südwind Enstitüsü 25 yıldır Treaty Alliance adlı, küresel üretim zincirinin firmaların sorumluluğunda olmasını sağlayacak bağlayıcı bir BM anlaşması için çabalayan sivil ittifakın üyesi.
Südwind'den uzman Reinwald'e göre firmalar açısından bağlayıcı olacak bir anlaşma, olası kurbanların şikayetçi olabilme koşullarını iyileştirmeli ve insan hakları ihlallerinin araştırılabilmesi için devletler arasındaki işbirliğini de desteklemeli.
Kurbanlar tazminat alamıyor
Küresel ekonomide çok uluslu çalışan şirketler, prodüksiyon ve tedarik zincirlerindeki insan hakları ihlallerinde sorumluluk sahibi oldukları gerekçesiyle şikayet edilemiyor. Birçok vakada zarar gören kurbanlar tazminat alamıyor. Örneğin Hindistan Bhopal'de 33 yıl önce meydana gelen felakette. ABD kökenli Union Carbide firması firmasının Bhopal'de kurduğu böcek ilacı üreten fabrikadan sızan zehirli gaz binlerce kişinin ölümüne neden olmuştu.
Günümüzde ne Hindistan devleti, ne de daha sonra Dow Chemical'in satın aldığı Amerikalı Union Carbide firması bu felakette sorumluluk payı hissediyor. Kurbanlardan kimin sorumlu olduğu konusu bu yıl Dow Chemical ile rakip Du Pont’un birleşmesiyle daha da belirsiz hale geldi.
BM'nin ekonomi ve insan hakları konusunda belirlediği Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne göre, çalışanlar ve bölgede yaşayan sakinlerin korunmasından, onlara ödenecek tazminattan hem devletler hem de şirketler sorumlu.
Zira sürekli rekabet içindeki iş dünyasında ortak bir kalkınma kültürü oluşturmak üzere evrensel ilkeler öneren BM Küresel İlkeler Sözleşmesi bugüne dek 163 ülkeden 9 bin 679 şirket tarafından gönüllülük esasına göre kabul edildi ama bağlayıcı değil.
İnsan hakları kuruluşları bu nedenle insan hakları ve ekonomi konusunda bağlayıcılığı bulunan bir BM anlaşmasının hayata geçirilmesini talep ediyor. Böylesi bir anlaşma için 2014 yılında Güney Afrika ve Ekvador'un inisiyatifiyle Cenevre'deki BM İnsan Hakları Konseyi'nde bir karar alındı. Bugüne dek çetin geçen süreç şimdi Cenevre’de toplanan çalışma grubu sayesinde ilerleyebilir.
Gelişmekte olan 77 BM üyesi ülkenin kurduğu G77 adlı grubun dışişleri bakanları Eylül ayında yaptıkları buluşmada böyle bir anlaşmaya destek vereceklerini duyurdular. Global Policy Forum adlı sivil toplum kuruluşundan Karolin Seitz, "Şu ana dek BRICS ülkeleri de, Brezilya, Hindistan, Rusya ve Güney Afrika destek verdi" diyor.
Sanayi ülkeleri direniyor
Sanayi ülkeleri ise böylesi bir anlaşmaya sıcak bakmıyor. AB böyle bir anlaşma ile ilgili daha önce yapılan çalışma toplantısına katılmadı. Cenevre’de şu günlerde yapılan toplantıya ise katılıyor. Almanya da bağlayıcı bir anlaşma ile şirketlerin sorumluluk üstlenmesi konusuna eleştirel yaklaşıyor. Almanya'ya göre ilgili ülkeler BM ilkelerini ulusal düzeyde hayata geçirmeye çalışmalı. Ayrıca Almanya insan hakları ihlâlleri konusunda firmalara sorumluluk yükleyen anlaşmanın sadece uluslararası alanda faaliyet gösteren şirketlerle sınırlandırılmasını da eleştiriyor.
Peki, ekonomi dünyası insan hakları ihlallerinde firmaları sorumlu tutan bağlayıcı bir uluslararası anlaşmaya nasıl bakıyor?
Dünya genelindeki en büyük gıda firması olan Nestle 2001 yılında dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan zamanında BM küresel ilkeler inisiyatifine katıldı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) çok uluslu şirketler için belirlediği yönetmeliklere göre çalışan firma, BM'nin ekonomi ve insan hakları konusundaki ilkelerini de dikkate alıyor.
Nestle Almanya Sözcüsü Achim Drewes, kendileri için değişecek bir durum olmadığını, gelişmelere hazırlıklı olduklarını söylüyor. Drewes'in verdiği bilgiye göre, Nestle dünya genelinde 690 bin çiftçi ve çiftlikle çalışıyor. Nestle sözcüsü, "Arada ihracatçılar ve aracılar olmadan doğrudan çiftçilerle çalıştığımızda daha iyi düzenleme şansına sahibiz. Ancak küçük ve orta ölçekli işletmelerin insan hakları konusundaki talepleri yerine getirip getirmeyeceği, bu firmaların, insan hakları konusundaki sorumluluklarını algılamalarının nasıl sağlanacağı konusunda şüphelerim var" diyor.
Nestle'ye kamuoyu baskısı
Nestle medyada Fildişi Sahili ve Gana’da çalıştırdığı çocuk işçilerle gündeme gelmişti. Nestle Sözcüsü Drewes’e göre artık kakao Fildişi Sahili'nde doğrudan kooperatifler ve çiftçilerden satın alınıyor.
Global Policy Forum adlı sivil toplum kuruluşunda Karolin Seitz Nestle gibi firmaların sonuç olarak gönüllülük esasına göre hareket ettiğini hatırlatıyor. Seitz'e göre, firmaların gönüllülük esasına göre davranması çok katkı sağlamıyor. Seitz, "Ekonomi ve insan hakları konusunda bir sözleşmenin yapılması süreci, BM'nin bu konudaki ilkelerinden duyulan rahatsızlığın bir ürünü" diyor.
Ancak bu konuda bağlayıcı bir uluslararası anlaşmanın hayata geçirilmesinin ne kadar zaman alacağı belirsiz. 47 üyeli BM İnsan Hakları Konseyi'nin öncelikle anlaşma metni üzerinde uzlaşma sağlaması gerekiyor. Ardından BM Genel Kurulu'nda bu anlaşmanın onaylanması. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi içinse belirli sayıda ülkenin imzalaması şartı aranıyor. Bunun da da en az bir yıl sürmesi bekleniyor.
Helle Jeppesen
© Deutsche Welle Türkçe