MAZLUMDER, 4-6 Mart tarihleri arasında Şırnak'ın Cizre ilçesinde yaptığı gözlemler sonucunda hazırladıkları raporu açıkladı. Raporda, sokağa çıkma yasağının yürürlükte olduğu süre boyunca en az 203 insanın hayatını kaybettiği, bu sayının kayıplarla birlikte 266'ya kadar yükselebileceği belirtildi. Aralarında doktor, psikolog, sosyolog ve hukukçuların da bulunduğu heyet, sokağa çıkma yasakları ve çatışmaların sürdüğü Nur, Sur, Dicle ve Yafes mahallelerinin muhtarlarıyla konuştu. Nur Mahallesi Muhtarı Murat Okumaz, "30 bin kadar nüfusu olan bir mahalleyiz. Hendekler devletin gözü önünde kazıldı. Bu hendekleri yapmayın dediğimizde bizi dinlemediler. Çözüm süreci boyunca silah dağılımı arttı, bunların hepsi hükümetin gözü önünde oldu. Biz iki devletin, iki ölümün arasında kaldık" dedi. Yafes Mahallesi Muhtarı Necmettin Özer ise, “Her şey göz önünde zaten, mağdur olduk, rezil olduk, aç kaldık, insanımızın yaşadığı her şey göz önünde. Her şeyimiz gitti bir namusuz kaldı elde. Biz 23 gün evde kaldık. Sonra beyaz bayrak aldık elimize, yürüdük. Evini bize açanların yanına gittik" diye konuştu.
Yine raporun sonuç ve öneriler bölümünde, Cizre’de yasak başladığında 130 binlik ilçe nüfusunun hızla 90 bin civarına indiği, çatışmaların başlaması sonrasında da ilçe dışına göçün artarak devam ettiği belirtilirken; Şubat ayına doğru ise ilçede yaklaşık 30 bin kişinin kaldığının tahmin edildiği kaydedildi.
35 maddelik tespit ve kanaatin de yayınladığı raporda, “Cizre’de 78 günü aşkın bir süre boyunca uygulanan sokağa çıkma yasağı esnasında gerçekleşen çatışmaların sonucunda, ilçede daha önce görülmemiş bir yıkıma şahit olunmuştur. Savaştan çıkmış gibi bir görüntünün hâkim olduğu ilçede, yaklaşık 4/5’i yasak sürecinde ilçe dışına çıkmış olan nüfusun büyük kısmı, geri döndüklerinde, izlerinin hâlâ canlı olduğu tarafımızca müşahede edilmiş ağır bir tahribatla karşılaşmıştır. Daha önceki sokağa çıkma yasaklarından farklı olarak, ilçede toplu ölümlere yol açan gelişmelerin de yaşandığı bir durumla karşı karşıya olunduğu anlaşılmaktadır. İnsan hakları ve özgürlüklerinin yoğun şekilde ihlal edildiği bu süreçte, şehir merkezlerine taşınan çatışmaların, ortaya çok ağır sonuçlar çıkardığı gözlemlenmiştir. Sivil halkı, nereden ve ne şekilde gelebileceği belli olmayan bir şiddete maruz bırakan, ölüm, yaralanma, duygusal çöküş, hastalık, evsizlik, işsizlik ve iç göç gibi çeşitli mağduriyetlerin yaşanmasına yol açan ve yaşam hakkı başta olmak üzere eğitim, sağlık, barınma, seyahat gibi temel hakların tamamen ihlal edildiği bir ortamı doğuran ve şehirleri yıkıma götüren her türlü eylem ve hareket tarzının sürdürülemezliği ortadadır” denildi.
Raporda, insanların mahsur kaldığı iddia edilen bodrum katlarıyla ilgili olarak,
- Bodrumlarda kalan kişilerin sağ olarak teslim alınması ve yaralıların hastaneye ulaştırılması için aracı olabilecek, bodrumda mahsur kalanların ikna edilmesini sağlayabilecek ve bunun için arabulucu olabilecek hiçbir aktörün kamu otoritesi tarafından devreye sokulmadığının sık dile getirildiği;
- Üç bodrumun bulunduğu alanda olay yeri incelemesinin yürütülmediği iddia edilirken; yapılan çalışmalarda da olay yeri incelemesinin yürütüldüğüne dair bir bulguya rastlanılmadığı;
- Savcılıktan, konuya dair iddialara ilişkin herhangi bir bilgi ya da yanıt alınamadığı;
- Avukatların yasağın ardından Bostancı Sokak’taki bodrumda bulunan iri kemik parçalarının toplanması talebine savcılığın nezaret etmezken, avukatlar bodruma girerek kemik parçalarını dışarı çıkarttığı;
- Farklı illere gönderilen cenazeler için birçok vakada, avukatların otopsiye girmelerine izin verilmediğinin iddia edildiği vurgulandı.
Raporda, PKK, YDGH ve ona bağlı grupların şiddete dayalı eylemlerinin ve onlara karşı uygulanan operasyonların çözüme hizmet etmediği vurgulandı ve PKK ve ona bağlı tüm birimlerine, her türlü silahlı eylemi durdurma ve devlet yetkililerinin de, ilan edilecek bir ateşkesi yeniden Çözüm Süreci’ne dönüştürecek adımları atarak kalıcılaştırması ve, yeniden diyalog ve müzakere yöntemini esas alması çağrısı yapıldı.