Sırrı Süreyya Önder: Elinizi vicdanınıza koyun, Kürtlerle yan yana olmak on dört yıl hapsi mi gerektirir?

 Sırrı Süreyya Önder: Elinizi vicdanınıza koyun, Kürtlerle yan yana olmak on dört yıl hapsi mi gerektirir?

HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Özgür Gündem gazetesinde nöbetçi yayın yönetmenliği yaptığı için tutuklanan Türkyie İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ve yazar Ahmet Nesin’in tutuklanmasına tepki gösterdi. TBMM Genel Kurulu’nda konuşan Önder, “Değerli vekiller, bilmiyorum haberiniz var mı? Ateş hızıyla bir iddianame hazırlandı, on dört yıl ceza isteniyor. Niye? Kürtlerle yan yana durmuş diye. On dört yıl… Elinizi vicdanınıza koyun, bu dayanışma on dört yıl hapsi gerektirir mi?” diye sordu.

Önder’in askere yasal zırh getiren düzenleme konusunda iktidar kanadına "Orduyu hoş tutalım, falanca netameli meselede aman orduyu ayaklandırmayalım" diye düşünen bütün siyasal iktidarların devamını bu ülkede darbe dönemlerinin takip ettiğini söyledi. ”Bu Meclis, artık tasfiye hâlinde bir Meclistir” diyen Önder, “Ordu mu size darbe yapacak, başka güçler mi yapacak? Bütün devleti a'dan z'ye zapturapt altına almışsınız, bu telaş niye? Bu on dört yılın cevabı, sizin bu telaşınızda saklıdır” deyince AKP’liler tepki gösterdi. 

 Genel Kurul’da  tutanaklara yansıyan tartışmalar şöyle:

 SIRRI SÜREYYA ÖNDER: Sizin yanlışınıza düşen "Orduyu hoş tutalım, falanca netameli meselede aman orduyu ayaklandırmayalım." diye düşünen bütün siyasal iktidarların devamını bu ülkede darbe dönemleri takip etti. Yani sadece sizin yanılgınızdan ibaret değil. Demirel de bu yanılgıya düştü, Adnan Menderes de bu yanılgıya düştü, Bülent Ecevit de bu yanılgıya düştü; bu yanılgıdan payını almayan olmadı. Dolayısıyla, eğer yapacaksanız, İç Tüzük'le oynamak, muhalefetin sesini kısmak falan… Bu Meclis, artık tasfiye hâlinde bir Meclistir. Ne zaman ki burada Anayasa'ya aykırı olduğu bilinerek bir yasa teklifi geçti, ne zaman ki Meclis kendi bireylerinin, kendi üyelerinin onurunu, haysiyetini, yasama görevini korumaktan feragat etti artık size gelen vurur, giden vurur. Buna en talimli olan bizleriz; hayatımız mahkemelerde, karakollarda, cezaevlerinde ve sokakta mücadele alanlarında geçmiş. Siz talimli değilsiniz. Çünkü bu hesap geniş bir grubun hesabı, muhasebesi değil; bu, çok dar bir zümrenin, bu parti içerisinde çok dar bir zümrenin sizin de Meclis Genel Kurulunun dışındaki zeminlerde yakınarak bahsettiğiniz, şahsi ikballeri için, şahsi menfaatleri için eylem ve icraatlar yapanların yargı baskısını uzaklaştırmak için keşfettikleri mekanizma ve yöneldikleri otoriter yöntemlerle iş buraya kadar geldi. Otoriterlik şöyle bir fasit dairedir, otoriterleştikçe bir yerde duramazsınız. "Bu kadar otoriterleştik, milleti artık zapturapt altına aldık, bundan sonra işimize bakabiliriz." Bunun sosyolojisi böyle çalışmıyor. Ne kadar otoriterleşirseniz o kadar daha fazla otoriterleşmenizi çağıracak bir mekanizma devreye giriyor. Bunun da bir limiti vardır. O limit bu ülkede doldu. Neyle doldu biliyor musunuz? Birçok şeyi buna sayabiliriz ama en güncel olanını söyleyeyim: 3 tane tutuklama… Özgür Gündem gazetesiyle dayanışma gösteren Sayın Şebnem Korur Fincancı Hanımefendi, Ahmet Nesrin ve Erol Önderoğlu'nun tutuklanması için bugün iddianame hazırlanmış.

Değerli vekiller, bilmiyorum haberiniz var mı? Ateş hızıyla bir iddianame hazırlandı, on dört yıl ceza isteniyor. Niye? Kürtlerle yan yana durmuş diye. On dört yıl… Elinizi vicdanınıza koyun, bu dayanışma on dört yıl hapsi gerektirir mi? Çünkü, bunlar müsemma kişiler, bilinen kişiler, kamuoyuna açık ve şeffaf yaşayan insanlar; gelmişleri belli, geçmişleri belli, ne yaptıkları belli, formasyonları belli, barış ve savaş noktasında nerede durdukları belli, net, kesin; siz bunlara on dört yıl hapsi reva görüyorsunuz. Bu şu demektir: "Elleşmeyin, nasıl olsa kendi kendilerine yıkılacaklar." Siz artık uzatmaları da bitirdiniz, bunu oynuyorsunuz. Bu yüzde 50 oya rağmen bu panik hâlinin, bu telaş hâlinin, bu agresyon yüklü dilin başka da hiçbir açıklaması ve izahı yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ordu mu size darbe yapacak, başka güçler mi yapacak? Bütün devleti a'dan z'ye zapturapt altına almışsınız, bu telaş niye? Bu on dört yılın cevabı, sizin bu telaşınızda saklıdır.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Hatip grubumuza direkt sataşmada bulunmuştur. Şahsi kaygılarla otoriterleştiğimizi ifade etmiştir.

BAŞKAN - Şahsi?

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Şahsi kaygılarla otoriterleştiğimizi ifade etmiştir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Öyle söylemedim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Ordunun gönlünü hoş tutmaya çalıştığımızı ifade etmiştir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - O bir sataşma mı canım, "ordumuz" diyorsunuz…

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Üç tane tutuklanan gazeteci için bizim on dört yıl bunlara ceza reva gördüğümüzü ifade etmiştir, bundan dolayı söz istiyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Siz ordunun gönlünü hoş tutmuyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Muş, şimdi, Sayın Önder bir genel eleştiri yaptı.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sataşma vardır Sayın Başkan, direkt bizim grubumuza.

BAŞKAN - Ben sataşma cümlesini sizden alabilmiş değilim yani.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, "Şahsi kaygılarla otoriterleşmeye çalışmak." ne demek?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir saniye…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - …eğer "Ordunun gönlünü hoş tutuyorsunuz." lafını bir sataşma olarak kabul ediyorlarsa ben de kabul ediyorum, buyursun cevap versin.

BAŞKAN - Sayın Önder, bir saniye efendim.

LEHMET MUŞ (İstanbul) - "Şahsi kaygılarla otoriterleşmeye çalışıyorsunuz." sataşma değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN - Yani, bu otoriterleşme Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna yönelik değil, Hükûmete yönelik bir eleştiri.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Adalet ve Kalkınma Partisine yönelik yaptı. Kaldı ki, Hükûmet zaten…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Parti grubu otoriterleşmez, Hükûmet otoriterleşir.

BAŞKAN - Sayın Muş, bakın, dün tekrar ettim, şimdi Hükûmete yönelik bir sataşma nedeniyle ben Hükûmete ancak söz verebilirim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - O da yok.

BAŞKAN - Siz eğer, Hükûmete yönelik bir sataşmanın grupla ilgisini, illiyet bağını kurarsanız size de söz verebilirim ama herhangi bir illiyet bağını kurmaksızın sadece otoriterleşme sataşması nedeniyle söz vermem mümkün değil.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, ifadeleri…

BAŞKAN - Yani Hükûmete yönelik bir sataşma hangi nedenle Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu ilgilendiriyor?

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, grubumuza hitaben bu ifadeleri kullandı.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Efendim, bu Meclis grubunun içinden çıktı.

BAŞKAN - Bir saniye sayın milletvekilleri, bir saniye, grup başkan vekiliniz konuşuyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, grubumuza atfen bu ifadeleri söylüyor. Kaldı ki, Hükûmet AK PARTİ Grubunun Hükûmetidir. Buradan da bir bağ kurabilirsiniz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Hepimizin Hükûmeti, hepimizin(!)

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Ama direkt olarak zaten bu sataşma grubumuza yapılmıştır. Bundan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN - Doğrudan grubunuza yönelik bir sataşma yapıldığını söylüyorsunuz.

Buyurunuz Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada EMASYA Protokolü'nden bahsedildi. Gelen tasarının EMASYA Protokolü'yle aynı olduğu ifade edildi. Bakın, EMASYA Protokolü'nün burada getirilen tasarıyla beraber sivil iradenin, Bakanlar Kurulunun yetkilendirilmesiyle yapılacak olan operasyonların alanı, süresi belirleniyor. EMASYA Protokolü'nü kaldıran iktidar budur, doğrudur. Demokratikleşme adına attığı adımların bir parçasıdır ama bugün getirilen bu tasarıyı EMASYA Protokolü'yle mukayese edemezsiniz. O, İçişleri Bakanlığı ile Silahlı Kuvvetler arasındaki bir şeydi.

Bakın, bu iktidar, ülkenin ihtiyaçlarına göre hareket eder, ülkenin ihtiyaçlarına göre tasarılar getirir. Kimsenin gönlünü hoş etmek için hiçbir zaman bir çalışma içerisinde olmadı. Ülke neyi gerektiriyorsa, hangi şeye ihtiyaç duyuluyorsa onu yaparız. Sayın hatip konuşurken vesayetten bahsetti. Bir "sarayın vesayetidir" aldı gidiyor. Arkadaşlar, Cemil Bayık'ın bir açıklaması var. "Biz olmasaydık, PKK olmasaydı HDP yüzde 5'i geçemezdi." diyor. Vesayet arıyorsanız oraya bir bakın. Çıkıp biriniz laf edebildi mi? Çıkıp söylesenize, sen kimsin Cemil Bayık, sen kimsin. Biz dolaştık, sokak sokak dolaşarak bu oyu aldık diyebildiniz mi?

AHMET YILDIRIM (Muş) - Hadi sizden başlayalım? Sen söyle, sen kimsin Sayın Muş?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Diyebildiniz mi? Diyebildiniz mi? Diyemezsiniz. Öyle cesaretiniz yok.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Sizden başlayalım. Hadi başlayalım.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Siz söyleyeceksiniz, siz!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Arkadaşlar, burada savaştan bahsedenler, sürekli barışı dillendirenler, ağabeyi dağda olan bir genel başkanın partisinin bir mensubu veya milletvekillerinin böyle bir ifade kullanması kadar tezat bir şey olamaz. Önce dağdan indirin onu! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Önce onu dağdan indireceksiniz, ondan sonra konuşacaksınız burada

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yoldaştınız onlarla.

MEHMET MUŞ (Devamla) - İkincisi, bakın "O 3 kişi ne yaptı?" diyor. "Savaş ile barış arasını gösterdiler." Bakın, şurayı görüyor musunuz? Teröristlerin cenazeleri. Ne diyor bunlara? "Şehitlerimiz İçin Varız." Özgür Gündem. "Baharı Erteleyemezsiniz."

MEHMET MUŞ (Devamla) - Hangi bahardan bahsediyorsunuz ya?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Siz tutuklattığınızı kabul ediyorsunuz yani! Talimatı kabul ediyorsunuz.

MEHMET MUŞ (Devamla) - PKK'nın âdeta yayın organı. "Ferman Sarayın, Serhıldan Bizim." Şimdi bu manşetleri atan bu gazetenin genel yayın yönetmenleriyle alakalı savcılık bir soruşturma yürütüyor. Kaldı ki bu soruşturma savcılıkla alakalı bir şey. Kararı verecek olan yargının kendisidir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Muş.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Önder…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Bizim Kandil'in vesayetinde olduğumuzdan, Cemil Bayık'a bir laf söylememiz gerektiğinden bahisle tekrardan bile haya edeceğim bir sürü şey söyledi.

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Tutanakları istetin Sayın Grup Başkan Vekili, içinde benim bir tane "vesayet" kelimesinin geçtiği bir yeri gösterin.

Laf susturumu var ya içinde olduğunuz şeyi… Hep vesayet altında, vesayet altında, vesayet altında olunca, benim de vesayet dediğimi düşünüyorsunuz. Vesayet lafını bir tek kez kullanmadım. Sayın Bostancı çok dikkatli bir insandır, size söyleyebilir. Vesayet lafını kullanmadım.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Kullanmana gerek yok, gerçek zaten.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Gerçekse… Bak, siz söylüyorsunuz.

İkincisi…

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Seninki gerçek, seninki.

HARUN KARACA (İstanbul) - Kullanma gerek yok zaten vesayet altındasınız. Vesayet altında olanlar utanmazlar!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Eyvallah… Eyvallah…

Şimdi, kimin vesayet altında kimin özgür iradesiyle davrandığını bütün cihan seyrediyor. Onun için siz böyle söyleyebilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Aynen öyle… Aynen öyle… Herkes seyrediyor.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Siz böyle söyleyebilirsiniz.

Gelelim Cemil Bayık meselesine. Biz gittik, sizin tahayyül bile edemeyeceğiniz boyutlarda tartışmalar yürüttük yüzlerce defa. Ben gittim. Onlarla beraber kaldım. Bu ülkenin barışını kurmaya çalıştık. (AK PARTİ sıralarından "Onlar derken…" sesi)

Bütün Kandil'le, bütün PKK'yle ve Hükûmetin bilgisi dâhilinde beyefendi. (CHP sıralarından "Oo!"sesleri)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hadi, hadi…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Hükûmetin bilgisi dâhilinde.

Gelsin, 4 bakanınızla…

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) - Vesayetten bahset, vesayetten. Bir de vesayet altında olmadığını söylüyor.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - 4 Bakanınızla…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen efendim… Lütfen…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Süreyi lütfen durdurur musunuz konuşamıyorum? Lütfen… Lütfen…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, iki dakika daha ver Sayın Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bir beş dakika daha verelim çok önemli bilgiler bunlar.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - CHP'nin de oradan atlamasına gerek yok. Bu ülkenin barışı için yapılmış en ulvi işti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - "Gittik, yaptık." derken "kötü bir şey yaptık" ya da "bir suç ortaklığı" bunu da kastetmiyorum.

Arkadaşlar, elinizi vicdanınıza koyun. Oradan "O ha!" diye hemen galeyana gelmeye gerek yok. Ne yaptınız? Siz barış için ne yaptınız? Herkesin kendisine sorması gereken soru bu.

Gelelim size…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kimlerle iş birliği yaptığınızı açıklayın.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Lütfen ama çok kesildi, bir cümleyle bitireceğim.

Biz gittik, doğru yaptık; ne iyi ki onu yaptık çünkü artık çocuklarımıza çatışmasız geçen bir iki üç yılı anlatabilecek bir rezerv oluşturduk. Daha önce bu bile yoktu.

Onun için, böyle günlük siyasi hezeyanlarla mahkûm edilmeyecek kadar barış ulvi bir iştir. Emeği geçen, sorumluluk alan, risk alan herkes onurla, hatırla, şerefle yâd edilecektir. Hiçbir şey yapmayan, bu işte bir goygoydan ibaret, yaklaşımdan ibaret kalanların da yarın kendi evlatlarına verecekleri bir tek haysiyetli cevap yoktur. Bağımsızlık konusunda siz bize ders veremezsiniz. (HDP sıralarından alkışlar

ÖZGÜR  ÖZEL (Manisa) - Sayın Sırrı Süreyya Önder konuşması sırasında yaptığı bir açıklamadan sonra grubumuzun vermiş olduğu bir tepkiye "CHP'lilerin oradan atlamasına gerek yok.", daha sonra grubumuzun ortak bir tepkisini biraz da hicvederek ve taklit ederek grubumuzu küçük düşüren ifadeler ve ardından da "Siz barış için ne yaptınız, onu söyleyin." sorusunun cevap hakkı doğurduğu kanaatindeyim.

BAŞKAN - Yani ikinci dediğiniz değil birinci dediğiniz kısımla ilgili buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle şunu ifade etmek lazım: Hani birisi dönüp Cumhuriyet Halk Partisine "Barış için ne yaptınız?" derse belki Sevr'i yırtıp atıp Lozan Barış Anlaşması'nı yapmamızdan başlayabiliriz, İkinci Dünya Savaşı'nda İsmet Paşa'nın "Evet, çocuklarınızı şekersiz bıraktım ama babasız bırakmadım." söyleminden ve o savaşa bu ülkeyi sokmamasından bahsedebiliriz. (CHP sıralarından alkışlar) Ama çözüm süreci, barış süreci, o kısımdan bahsediyorsanız da CHP şunu söyledi, barış için aslında şunu yaptı: Bugün geldiğimiz noktada son iki yılda, hatta sadece son üç yüz altmış beş günde 550 şehit varken, ülke kan gölü hâlindeyken bugünlere geleceğinizi gören CHP hem size hem iktidara "Hükûmet odaklı bir iş yapmayın, gelin Meclis odaklı bir iş yapalım. Samimi olun, gizli ajandanız olmasın, birbirinize tutamayacağınız sözler vermeyin…"

Biz "Erdoğan'ı başkan yaptırmayacağız."ın bir başka yaklaşımını, Erdoğan'ın başkanlıkla istediği her şeyin Abdullah Öcalan tarafından kendisine vadedildiğini de, sizin özerklik taleplerinizin de Recep Tayyip Erdoğan tarafından uygun çerçeve ve formülasyon içinde size vadedildiğini de gizli görüşmelerden anlıyoruz. Biz 4 ilkeyle, gerçekten bozulmayacak, Parlamento odaklı, tarafların samimiyetine, şeffaflığa dayanan, ülkenin birliğini bütünlüğünü tehdit etmeyen, gerçek bir barış sürecine sizleri teşvik ettiğimizde siz birbirinize o kadar sıkı sarılmıştınız ki aranıza sokacak ve bu meseleyi gerçek anlamda halk adına denetleyecek kimseye ihtiyaç duymamıştınız. O yüzden, biz gerçek barış için çok şey yaptık ama sizin tavrınız bugünkü tabloyu ortaya çıkardı.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Birbirlerine sarılmamışlar, el ele tutuşmuşlar!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan, hatip bizi AKP'yle birbirimize çok sımsıkı sarılarak yaklaşmaya… Bir, itham edici cümleler kullandı, tümü sataşma dâhilindedir; bir de gerçeğe aykırı beyanda bulundu. Onun için 69'a göre söz istiyorum.

 BAŞKAN - Sayın Önder, söylediklerinizin hiçbirini duymadım. Yani hangi cümlesiyle sataşmada bulundu?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli CHP'li arkadaşlar; söylediğiniz her şey barışı kriminalize etmekten başka bir sonuç doğurmuyor. Ezcümle, bir gün "Yahu, bunu Meclise getirdik, siz bu meseleye nasıl yaklaşacaksınız?"ın cevabını veren bir tek demeciniz, yaklaşımınız, programınız yok. Aha soruyorum size: Ana dilde eğitim hakkına ne diyeceksiniz? Sayın Genel Başkanınız dedi ki: "Psikologlara soracağız."

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Pedagoglara…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - İnsanın doğuştan sahip olduğu bir hakkı psikologlara havale ediyorsunuz. Bir: Yani Meclise getirsek kuş mu konduracaksınız? İki: Meclise geldi, çözüm süreci komisyonu kuruldu…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Şu anlaşmayı anlat ya!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - …üye vermediniz, orada bizi AKP'yle baş başa bıraktınız.

 HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O tezgâhı beraber hazırladınız. Onun nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Tamam, nasıl olduğunu biz de biliyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Beraber kurduğunuz tezgâhı biliyoruz biz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Onun için, her seferinde topu elinizden atmak için, biraz da siyasi yaratıcılıktan uzak, biz son grup toplantımızda "Seni başkan yaptırmayacağız."ı söyledikten ta bir buçuk sene sonra, siz bu sloganı, ayıptır, telifini de vermeden, rica da etmeden aldınız, bunu kullanıyorsunuz.