Türkiye, hem yargı pratikleri hem yasamanın ceza kanunlarında yaptığı değişiklikler, hem de yürütmenin yargı alanına müdahaleleri açısından incelenmeye değer bir ülke.
Misal, Anayasa Mahkemesi, Barış Akademisyenleri ile ilgili başvuruları yıllarca rafta bekletip, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, konuyu gündeme almadan hemen önce “hak ihlali” kararı veriyor ve 3 yıldır bin bir eziyete uğrayan akademisyenler teker teker beraat etmeye başlıyor.
O sırada tutuklu olarak cezaevinde yatanlar, hüküm giyip cezasını çekenler, mesleğinden olanlar, açlığa mahkum edilenler var ancak bir önemi yok. Bütün bunların üzerinden bir çırpıda geçiliyor. “Öderiz tazminatı, olur biter” anlayışı.
Misal, yine Anayasa Mahkemesi’nin Ayşe öğretmen kararı. Ayşe Çelik hakkında defalarca başvuru yapılmasına rağmen konuyu gündemine almayan AYM, 3 yılı aşkın devam eden mağduriyetin ardından hak ihlali veriyor ve geriye sadece “buna şükür” demek kalıyor.
Bunun bir örneği de HDP’li Sırrı Süreyya Önder hakkında yaşandı. Önder, HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’la birlikte, 2013’te İstanbul’da yaptığı konuşmadan dolayı yargılandı. AİHM, Demirtaş’ın ana davasında Türkiye’yi mahkum etmişti ve tahliyesi gerekiyordu. Demirtaş’ı tahliye etmeyen Ankara’daki mahkemenin bu tutumuyla ilgili de bir şeyler yapılması zorunluluk halini almıştı. Bir yandan “AİHM kararının önemli olmadığı” mesajları verilirken, bir yandan AİHM’ye de bir şeyler söylenmesi gerekiyordu. Formül bulundu. Demirtaş’ın, Önder’le birlikte yargılandığı dava, apar topar kesin hükme bağlandı. Propaganda suçundan yargılanan iki isim hakkında, bu suçtan verilebilecek en ağır cezalar verildi. Demirtaş, 4 yıl 8 ay, Önder, 3 yıl 6 ay ceza aldı.
Demirtaş, zaten tutukluydu ancak artık bu dava nedeniyle “hükümlü” statüsü almıştı. AİHM’ye de “zaten hükümlü hale geldi” yanıtı verilmesinin önü açılmıştı. Önder ise 6 Aralık 2018’te cezasını çekmek üzere savcılığa geldi, cezaevine konuldu.
31 Aralık 2018’de avukatları, hem Önder hem de Demirtaş’ın ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği gerekçesiyle AYM’ye başvurdu. Başvuru, ayrı ayrı yapıldı. Aynı dosyadan yargılanmalarına rağmen avukatlar, AYM’nin dosyaları ayrı ayrı karara bağlayabileceğini düşünmüştü. “En azından birinin dosyası görüşülür” düşüncesiyle başvurular ayrı ayrı yapılmıştı. Avukatlar, sadece Türkiye’ye özgü bu olası gelişmeleri bile hesap eder hale gelmişti.
Düşündükleri gibi oldu. AYM, bugün sadece Önder’in dosyasını görüştü ve hak ihlali kararı verdi. Temmuz 2021’e kadar cezaevinde kalması gereken Önder’in yeniden yargılanması gerektiğine karar verildi ve tahliye yolu açıldı. Aynı davanın hükümlüsü Demirtaş’ın dosyası ise gerekçesiz biçimde ele alınmadı. Neden ayrı süreç yürütüldü, ne bekleniyor, tamamen belirsiz.
Önder, AYM’nin, “suç işlemediği” yönündeki tespitine göre, tam 10 aydır boşu boşuna cezaevinde yatıyor. Kararın zamanlaması ilginç. TBMM’nin yargı paketini ele alacağı, paketin hızla yasalaşacağı bir dönemde, AYM, apar topar hak ihlali kararı veriyor. Pakette yer alan, propaganda suçunun, haber ve düşünce açıklamalarında işlenmiş sayılmayacağı, bu suçun da Yargıtay incelemesine tabi olacağı, istinaf mahkemesinin kesin hükmünün temyiz edilebileceği düzenlemeleri yasalaşmadan hemen önce. AYM, yine kritik bir zamanlamayla, hak ihlali veren, özgürlüklerin takipçisi mahkeme imajı yaratıyor. Demirtaş, dosyasını ise beklemeye almakta yine bir sakınca görmüyor.