Sırrı Süreyya Önder: Öcalan İmralı'da "Bir devlet hendeği kabul edemez, bu onun egemenlik hakkına tecavüzdür" dedi

Sırrı Süreyya Önder: Öcalan İmralı'da "Bir devlet hendeği kabul edemez, bu onun egemenlik hakkına tecavüzdür" dedi

HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, partisinden milletvekilliği düşürülmek istenen iki isimden Tuğba Hezer’in savunmasını yaptığı TBMM Genel Kurulu’nda Öcalan’ın Doğu ve Güneydoğu’da ‘hendek kazılması’ konusunda sözlerini aktardı.

Önder, Öcalan’ın İmralı’da, "Bir devlet hendeği kabul edemez. Bu onun direkt egemenlik hakkına bir tecavüzdür” dediğini, İdris Baluken ile Pervin Buldan’dan özel olarak "Gidin bunu araştırın ve benim tarafımdan kabul edilemez olduğunu her kim yapıyorsa söyleyin" ricasında bulunduğunu söyledi.

Önder, Öcalan’ın bu sözlerini ve yaklaşımını dönemin yetkilileriyle paylaştıklarını da belirtti.

Önder’in genel kurul tutanaklarına yansıyan konuşmasından  ‘hendekle’ ilgili bölümler şöyle:

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ben o dönem müzakere heyetindeydim, Kandil'le görüşüyordum, devletin güvenlik bürokrasisiyle görüşüyordum. Bu devletin 5 sayın bakanıyla, her hafta, çözüm sürecinin geldiği aşamayı, önündeki engelleri, menzilimizin neresine vardığımızı, nasıl varabileceğimizi, sorunları vesaireyi kamuya açık bir şekilde, Başbakanlık binasında, girişimizin çıkışımızın bütün basın tarafından kaydedildiği, haberleştirildiği bir müzakere süreci yaşıyorduk.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bu çatışma sonrası çözüm süreçlerinde böyle diyalog süreci olarak adlandırılan, bizim de böyle tarif ettiğimiz, uluslararası literatürde karşılığı bu olan bir süre vardı. Bu sürede murat edilen şudur: Bununla beraber bir güven, tarafların birbirine bir güven oluşturması muradıdır. Bunu işin burasında kendimden başlayarak, en büyük sorumluluğu ve eksiği kendime atfederek söylüyorum: Hiç kimse -en büyük payı bende- rolünün, sorumluluğunun, misyonunun gereğini tam olarak ifa edemedi, sebepleri bahsi diğer. Herkes 50 tane gerekçe sunar, 49'una muhtemelen hepimiz de canıgönülden iştirak ederiz ama bahsi diğer gerçek şu ki yapamadık. Bu ülkede barış talebini toplumsallaştıramadık. Barış talebi toplumsallaşmak yerine; herkesin kalbini, zihnini, gönlünü, enerjisini, birikimini barış talebine vakfetmek, adamak yerine; herkes bu süreci neresinden tırpanlarım, neresinden siyasi bir demagojinin malzemesi yaparım, nereden muhatabımı vurmanın, onu güçsüzleştirmenin bir vasıtası kılarım gibi bir dış faktörün, bir dış sağanağın altında biz bu süreci -başta kendimden başlayarak- yeterince koruyamadık.

İkincisi neydi? İkincisi: Sayın Öcalan'ın İmralı'da "darbe mekaniği" diyerek kavramsallaştırdığı ve ağırlıklı olarak cemaatin bugüne kadarki uygulamalarıyla bunu bir sistematik anlatıma kavuşturarak her seferinde neredeyse görüşmenin yarısına yakın bir zamanını "Bu darbe mekaniği çalışıyor. Bu darbe gelmekte. Bu hepinizi hedef alıyor, bizi de, Hükûmeti de, devleti de. Bunu görmüyor musunuz? Buna önlem almıyor musunuz? Bu, süreci katledecek." uyarılarıyla geçti. Darbe mekaniğini, biz, günbegün bugün çözüm sürecinin bitme gerekçeleri olarak sıralanan bütün hadiselerde gördük, yaşadık. Bunun birincisi, tarihe geçmesi bakımından söylüyorum: Her şey amiyane tabirle güllük gülistanlıkken, Rojava'dan buraya IŞİD zulmünden kaçan bir insan seli gelmekteyken, Sayın Efkan Ala sanırım Azerbaycan'dayken ya da bir dış seyahatteyken diyeyim, süreçlerin bitmesini beklemeyip acil bunların içeri alınması talimatını vermesiyle o darbe mekaniği dediğimiz şey onun öngörülerini tekzip eden bir davranış oldu. Onlar beklediler ki içeride iç kamuoyu buna yeterince hazırlanmıştı. Oradaki personel, sorumlu personel, bugünden baktığımızda anlıyoruz ki bugün darbenin ya planlayıcısı ya asli uygulayıcıları olarak mahkeme oldukları iddiasıyla mahkeme önündeler. Bu, bütün hesapları altüst etti ve ilk uygulama şöyle oldu, içinde yaşayan bir kardeşiniz olarak söylüyorum, şerefim, haysiyetim üzerine temin ederim siyasi bir mülahaza yok, neyi gördüysem, neye ikna olduysam onu sizinle paylaşıyorum: Sayın Numan Kurtulmuş ve Sayın Efkan Ala orayı bir ziyarete gittiler, Suruç civarını ve canlarını kıl payı kurtardılar. Kamuoyuna yansıyan biçimi bunun şuydu: Kürt gençleri bunları linçe yönelmiş gibiydi. Biz de süreçlerin tamamen içindeydik ve tamamen kani olduk ki Kürtlerin ya da örgütlü Kürt gençliğinin ya da örgütlü Kürt siyasal yapılarının bundan haberi bile yok. Darbe mekaniği, herkesin kaçırdığı şeylerden birisidir, ilk burada kendini gösterdi. Sayın Efkan Ala'yla konuşmamızda bizde tedirgin olduk yani hava bu değil, atmosfer bu değil, bir müzakere süreci yürüyor, bu nereden çıktı dediğimizde Sayın Efkan Ala'nın anlattığı bilgiyle muttali olduk. Dedi ki: "Orada kurumlaşmış bir cemaat yapısı var ve tespit edebildiklerimizin çok daha ötesinde nüfuz edebiliyorlar. İstihbarat servisleri cirit atıyor ve bu mesele onlarındır, siz boşuna tedirgin olmayın." Biz biliyoruz, eminiz, gördük, haberdar olduk.

İkincisi, uykusunda katledilen 2 polis, direkt bu, PKK'ye mal edildi, direkt failleri -sözüm ona- bulundu, PKK'nin kendisinden saymadığı neye benzediği belli olmayan birkaç örgüt bunu üstlendi ve muhtemelen bugün de üstlenmekte ısrar ediyorlar fakat bütün bu manipülasyonların içinden yürütülen yargılama sürecinde ortaya çıktı ki yapılan işin PKK'yle uzak yakın bir alakası yok, merkezî karar süreçleriyle diyelim. Bunu biz -o zaman daha Kandil'i ziyaret edebildiğimiz günlerdi- gittiğimizde de çok ayrıntılı, çok tafsilatlı araştırdık.

Üçüncüsü Lice, Bingöl mıntıkasında açılan hendekler ve alıkonulan askerlerle ilgili. Böyle bir dalga gelmekteydi ve biz görüyorduk ki bunun Kürt siyasal hareketiyle, PKK'yle alakası olmayan ve Hükûmetin de bizatihi dahlinin olmadığı belli olan bir sürü gelişmeler.

"Vaktinizi almayayım. Bu koşullarla…"

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sayın Öcalan İmralı'da dedi ki: "Bir devlet hendeği kabul edemez. Bu onun direkt egemenlik hakkına bir tecavüzdür." Sayın İdris Baluken, Sayın Pervin Buldan'a da özel olarak rica etti: "Gidin bunu araştırın ve benim tarafımdan kabul edilemez olduğunu her kim yapıyorsa söyleyin." Biri Kilisli, biri Nurdağlı 2 uzman çavuş alıkonulmuştu -şimdi bundan dolayı hakkımızda fezleke var, bu yönüyle de önemli- "Onları da behemehal ailelerine kavuşturun." dedi. Biz dönemin İçişleri Bakanıyla bir koordinasyon oluşturduk ve -burası çok önemli- ertesi gün Millî Güvenlik Kurulu toplantısı vardı. Asker, bürokrasi daha önce defalarca bölgedeki sürecin ruhunun gerektirmediği tutumlar içerisine giriyordu ve bu Hükûmetin iradesiyle bir şekilde baskılanabiliyordu. Burada dediler ki: "Yarın Millî Güvenlik Kurulunda yazılı olarak müdahale talebi var dolayısıyla bunun yirmi dört saat içinde çözülmesi gerekiyor, yoksa süreç ciddi anlamda zarar görecek, belki de sona erecek." Biz bu itibarla gittik ve bu hendeklerin niye açıldığını, Sayın Öcalan'ın hendek meselesine yaklaşımıyla beraber aktardık. Gelip dönemin bakanlarıyla ve sorumlu bürokratlarıyla paylaştığımız gerçeklik şu: Baktık ki bölgede bir günde 116, belki de yanılıyorum, belki de 166 gözaltı yapılıyor ve bir sıra, özellik, kriter gözetilmeden; bir bu. İkincisi, kalekol inşaatları.

Lice, malumunuz, büyük bir deprem geçirmiş vilayetlerimizden biriydi. Daha Lice'de depremde evi yıkılan yurttaşlara, ihale edilen... Yani yaklaşık yirmi küsur yıl geçmiş, deprem evleri, defalarca yeniden ihale, restorasyon, revizyon, iptal, bilmem ne, daha deprem evleri bitirilememiş bir ilçede çok mübalağa bütçelerle kalekol inşaatı. 1990'lı yılları Lice'de yaşayan insanların ya da onu sonradan öğrenenlerin bildiği bir gerçeklik var: Lice'de karakol demek, mezarlığa açılan kapı demekti 1990'larda. Yani barış süreci yürüttüğünüz bir dönemin uygulamaları, dili, imgeleri, tümü barışa hizmet edecek şekilde seçilmek durumunda.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sevgili Grup Başkan Vekilim, döneminizin iktidarı, yürüttüğümüz müzakerelerle o kalekol inşaatını yıktı ve "hendek" denilen olgu kalmadı. Üstelik de yirmi dört saat içinde, oraya gönderilen bütün malzemeler tırlarla beraber alındı, biz de hendekleri açanlara kapattırdık, alıkonulan askerleri de biz gidip teslim aldık, getirdik, ailelerine teslim ettik. Uzunca bir dönem bu hendek işi güncellenmedi.

Dönemimizdeki istihbarat örgütleri artık ajan provokatör tarzıyla çalışmıyorlar. Nasıl çalışıyorlar? Gelişmelere meyil veriyorlar, eğim veriyorlar, her şeyin oraya akacağını biliyorlar çünkü akabinde. Bu refleksi gören bu darbe mekaniği -ki işte, bu operasyonu yürüten komutanlar bugün darbecilikten hesap veriyorlar- ne yaptı? Silvan, Cizre, Sur ve Nusaybin'de… Bakın, bütün Kürt illerinin tamamında hendek olmadı, şu oldu: Baktılar, "Biz yönelince bunlar hendek kazıyor." Darbe mekaniği bunu keşfetti ve yönlendirdi. Hükûmetten de buna teşne olan çok oldu çünkü bu, yeterince tartışılamadığı, hep hamaset düzeyinde konuşulduğu için bu mesele… Bakın, hendek açılan yerlere, hepsinde önce, pervasız, kritere dayanmayan, çok sayıda, yaygın tutuklama ve gözaltıların başlaması sonucudur