HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, son günlerde hükümet ve HDP kanadından gelen karşılıklı açıklamalarda giderek gerilen ve 7 Haziran'a kadar askıya alınan çözüm sürecine ilişkin olarak, "Seçimden sonra belki çözüm sürecinde muhataplarımız değişebilir" dedi. "Bu iktidarın yeniden iktidar çoğunluğunu elde edebileceğine dair hiçbir emare yok ortada" diyen Önder, "Biz buna da hazırlıklıyız ve karar mekanizmalarımızda bunu tartışıyoruz" ifadesini kullandı.
Zaman'ın sorularını yanıtlayan (21 Nisan 2015) Sırrı Süreyya Önder'in açıklamalarından satır başları şöyle:
Beklenen olmaz ve HDP Meclis’e giremezse çözüm sürecinin akıbeti ne olur?
Biliyorum, sevimsiz bir kavramdan söz ediyorum ama silah ve siyaset arasında fizik kanunu gibi bir ilişki var, birinin alanı genişlerse diğerinin ki daralır. Barajı geçelim ya da geçmeyelim, siyaset alanının genişleyebileceğine dair güçlü bir irade var. Bu çok kıymetli... Bize oy versin ya da vermesin, geleceğimiz açısından çok önemli. Demokratik zemini koruduğumuz sürece çözüm süreci Meclis’in içinde kalsak da kalmasak da kesintiye uğramaz. Bu meseleyi siyasetle çözeceğiz. Kürt tarafı ve Öcalan, bu çerçevede kendilerini bağlayacak beyanlarda bulundu. Karşılığında da süreci spesifik taleplere indirgemedi. Hatta kendisi özeleştiri verdi ‘Yasal zemin tam olarak hazırlanmadan hükümete güvenmemeliydim’ diye özeleştiri yaptı. Biz demokrasi mücadelesini meclisle sınırlamış bir yapı değiliz. 50’den fazla legal yapı ve kurum var.
Ama Başbakan Yard. Akdoğan, sürecin seçim sonrasına kadar askıya alındığını söyledi. Mesela silahsızlanma kararı alınması beklenen KCK kongresi ne oldu?
Bakın şahsi düşüncem olarak söylemiyorum. Bugün adım atsın hükümet KCK 10 gün içinde kongre toplar ve kararı alır. Bu görüşmelerin her safhasında yer alan bir insan olarak söylüyorum. Bu nedenle Akdoğan’ın söyledikleri havada kalıyor. Hiçbir dayanağı yok. Bayık da söyledi ‘artık savaşmak istemiyoruz’ diye… Akdoğan’ın söylediğinin maddi bir zemini, dayanağı yok.
İktidarın da Kürt tarafının da belli bazı kazanımlar için zamana oynadıkları eleştirisi haklı mı yoksa seçimden sonra bazı adımlar atılacak mı?
Gaybı bilemeyiz, ama seçimden sonra belki çözüm sürecinde muhataplarımız değişebilir. Bu iktidarın yeniden iktidar çoğunluğunu elde edebileceğine dair hiçbir emare yok ortada. Biz buna da hazırlıklıyız ve karar mekanizmalarımızda bunu tartışıyoruz. Biz barış konusunda kendimizi bağlamışız. Barışa senedimiz var. Senet borçtur, vaat borçtur. Durum ne olursa olsun bunda ısrar ederiz. Yeni bir AKP iktidarı gelirse bugüne kadar nasıl yürüttüysek öyle yürütürüz.
HDP Meclis dışında kalırsa KCK bölgede özerklik ilanıyla sahaya iner mi?
Bence böyle bir şey demokratik siyaseti çok geliştirir. Çünkü silahı bir enstrüman olarak kullanacağına dair hiçbir emare yok ortada. Tam tersine siyasi mücadele alanlarını genişletir. Muktedirlerin akla hayale getiremeyecekleri sivil direniş biçimleri gelişir. Silah kolay, işi askere ihale edersin ama ne ordu ne KCK bu anlayışta değil diye düşünüyorum. Ordu, kendini bir parti enstrümanı olarak kullandırtmayacağına dair önemli işaretler verdi. Son Ağrı olayında mesela. Orduyu salt komuta kademesinden ibaret görmemek lazım… Sivil siyaset yapma biçimleri ağırlık kazanır. Tabii ki HDP’nin dışarda kalması Meclis’in meşruiyetini tartışmalı hale getirir. Buna da hiçbir otoriter yönetim dayanamaz.
Baraj aşılamazsa bölgesel Kürt parlamentosu kurulma ihtimali var mı?
Yürüttüğüm bütün görüşmelere atıfla söylüyorum, bir kez bile telaffuz edilmedi. Ortak vatan, demokratik siyaset bir motto haline gelmiş durumda.
Sivil direnişin hedefi yeni bir seçim mi yoksa bölgesel özerklik ilanı mı olur?
Demokratikleşme ana hedef olur. Seçim barajlarını, gösteri hakkını, barış sürecini menzile koyan bir yeni inisiyatifler gelişebilir.
Özerkliğin yolunu açan yerel yönetimler şartı direnişin gerekçelerinden olur mu?
Bunun için direnişe gerek yok. AB şartına dair çekince kaldırılması vaadini kaç kez kendileri söyledi. Bu kadar geniş bir kara parçasını, deresine tepesine tüm gelir kaynaklarına dönük bir istismar anlayışıyla yaklaşırsanız bu bir yerde tıkanır. Kürt hareketi ne diyor. Silah bırakacağız, ne karşılığında demokratik siyaset kanallarının açık bırakılması karşılığında. Ama bu Kürt hareketi taleplerinden vazgeçecek demek değil. Sadece ‘bize demokratik kanalları açın, biz meşru olarak yürüyelim’ diyor. Örneğin çözüm süreci Kürtler demokratik özerklik ya da anadil talebinden vazgeçiyor anlamına gelmiyor. Silah devreden çıkacak, demokratik siyaset ne sonuç doğurursa kabulümüzdür diyecek.
Barajı aşarsanız kaç milletvekili hedefiniz var?
Hükümetim artık mahkeme konusu olan oy kaydırma çabası da malum. Bu görüşmeyi evimde yapmış olsaydık çerçevelettiğim bir oy pusulasını gösterirdim. İstanbul Fatih’te sandıklardan birinde 200 civarında bana verilmiş ve yakılmış oy bulduk. Ben onları bir araya getirdim ve çerçevelettim. Bu tür manipülasyonlara karşı seçimi emn-i eman içinde geçirmemiz gerekiyor. Bu gerçekleşirse belki yüzlü rakamlardan bile söz edebiliriz.
Çözüm sürecinin merkezinde bir Türk olmak nasıl bir duygu?
İşin doğrusu Öcalan ile yaptığımız görüşmede ben bunu gündeme getirdim. Kürt konferansı birlik çabaları görüşülürken ‘heyette yer almam fazlaca iyi seçim gibi gelmiyor’ dedim. Bana çok kızdı, ‘Bu bir bölge meselesidir’ dedi ve Kürdistani olan herkesin söyleyecek sözü olduğunu dile getirdi. Sol bileşenlerin felsefi olarak çok büyük anlamı var. Türklere sempatik gösterme meselesine gelince, ben inanıyorum ki kim hayrı barışı dile getirirse halkta karşılık bulur.
Kendinize haksızlık etmeyin. Güven verme çok önemli değil mi?
Siyasal olarak görünür olmaya başladığım günden bu yana şunun gayretinde oldum, inanmadığım hiçbir şeyi söylemedim. Yanıldığım çok olmuştur ama bilerek inanmadığımı söylemedim. Mesela Ertuğrul Kürkçü ile birlikte Hakkâri’de bir din görevlisine veya oradaki okullara saldırıda bunun bizim sol vicdanımızda hiçbir karşılığının olmayacağını dile getirdik. Gezi sürecinde DTK’yı Sterk TV’de açıktan eleştirdim. İnanmadığın şeyleri söylersen halkın gözünden kaçmaz.
Tarihin ironisi olsa gerek. Çözüm sürecini KCK soruşturmalarının talimatını veren İçişleri Bakanı Atalay başlattı ve siz şu an çözüm müzakerelerini başbakan başdanışmanlığı döneminde KCK soruşturmalarının en büyük destekçisi Başbakan Yardımcısı Akdoğan’la yürütüyorsunuz…
Evet, doğrudur. Ne demişler, diken battığı yerden çıkar.
KCK Şengal bölgesi için Barzani ile karşı karşıya geldi. Barzani, Mustafa Karasu’yu çok sert eleştirdi. KCK orada kanton mu istiyor?
Ben bölgeye dönük diplomatik girişimleri yürüten heyetin de üyesiyim. Leyla Zana ile birlikte. Şengal, Öcalan’ın çok önceden işaret ettiği bir yerdi, Kobane’ye çok önceden işaret ettiği gibi. Şengal’de binlerce kadın esir edildi. Orada kanton oluşturmadı, sadece kendi meclislerini oluşturdular. KCK de KDP de bunlara yapmayın deme hakkına sahip değil. Meclis ilanının KCK ile ilişkisi yok. KCK kanton dayatmıyor, sadece öneriyor. Gerilim olduğu doğru ama ben bu gerilimi çözümden önceki son aşama olarak değerlendiriyorum. Bu sadece bir temenni değil. KCK güneydeki yapılanmaya dönük hiçbir yıpratıcı hamle içinde olamayacağını ve bunun hem stratejik hem de ilkesel bir yaklaşım olduğunu biliyorum.