HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, İstanbul’daki terör saldırılarına ilişkin olarak ortak bir bildiri çağrısında bulunarak “Reddedebileceğimiz mekanikler karşısında bir araya geleceğimizi, düşmanlaştırıcı, ayrımcı, kutuplaştırıcı bir dil kullanmayacağımızı söylemekle başlayabiliriz” dedi.
Önder, “Hayatını kaybeden gerek polis, gerek sivil bütün yurttaşlarımıza rahmet, yaralılara da acil şifa diliyoruz. Nereden gelmiş olursa olsun, hangi el tarafından yapılmış olursa olsun bu saldırıyı kınadığımızı belirtmek istiyorum” ifadelerini kullandı.
2017 bütçe görüşmelerinde söz alan ve İstanbul'daki terör saldırılarına ilişkin açıklamalarda bulunan Önder'in açıklamaları şöyle:
Hayatını kaybeden gerek polis, gerek sivil bütün yurttaşlarımıza rahmet, yaralılara da acil şifa diliyoruz. Nereden gelmiş olursa olsun, hangi el tarafından yapılmış olursa olsun bu saldırıyı kınadığımızı belirtmek istiyorum.
Mevlevilikte kabristan için “hamuşan” tanımlaması yapılır; “Susmuşlar evi” anlamındadır. Ölenler öncelikle susuyorlar, artık bu memlekete dair, günlük meşakkatlere dair söz söyleme hükümleri kalmıyor. Neresinden bakarsak bakalım, bu ölümlerin en ortak özelliği “genç ölümleri” olması. Gençlerimiz, geleceğimiz gidiyor. Onun için yeni bir dil, üslup içerik katmak lazım.
Ben 60 yaşıma yaklaştım. Kendimi bildim bileli, kulağıma çınlayan, sizlerin de kulağınızda hep çınlamış olan bir cümle var; “milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde”… 60 yıldır milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duymadığımız bir tek gün geçirmedik. Burada bir sorun var. Bu söylem, tüm bu gelişmeleri karşılamaya yetmiyor.
Gerçekten bu memlekette, bu meseleye dair ticaret ve sanayi odalarından sivil toplum örgütlerine, ordudan devlet kurumlarına, hükümetten yabancı elçiliklere ve hatta ülkelere kadar herkes inisiyatif aldı. İnisiyatif almayan tek kurum Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Biz bunu Meclis’te “çözüm ve müzakere” adında demokratikleşme mottosu haline getirdik. Reddeden sadece 34 kişi vardı. 34 retle meclis olarak kabul ettik. Ama ne hikmetse, neredeyse 134 vekil o gün burada kabule ettiğimiz metne, toptan reddiyeler içeren bir dil geliştirdi. Zaman zaman gençlerimizi ve geleceğimizi içeren gündemlerle meclis araştırması açılmasını istedik, o bile yüz ağartacak nitelikte değildi. Her eleştirinin katkısını reddeden anlayış, savaşın baştan büyümesine ve hedef gözetmeden günlük hayatı etkileyecek bir darbe mekaniğinin her gün her gün yeniden üretilmesiyle sonuçlanıyor.
Biz 4 siyasal partiden arkadaşlar bu gelişmeye karşı ortak bildiri hazırlama arayışı içindeyiz. Buradan başlayabiliriz. Herkesin siyasal perspektifi var, herkesin olayları yorumlayış biçimi var. Ama reddedebileceğimiz mekanikler karşısında bir araya geleceğimizi, düşmanlaştırıcı, ayrımcı, kutuplaştırıcı bir dil kullanmayacağımızı söylemekle başlayabiliriz.
Bu ülkenin yitip giden her canı, bizim noksanlığımızdır. Kalp ve vicdan taşıma hususunda hiçbirimiz diğerimizden geride değiliz. Kastettiğimiz, başka bir çözüm bulunması gerekliliğidir. Görünen o ki bunun üstünde bir yaklaşıma ihtiyaç var.
En kötü barış hali savaştan iyidir. Giden, canlarımızdır! Bu meclis inisiyatif geliştirebilir. Bizi kuvvetlendirecek olan, bu saldırılara karşı en korunaklı zırh demokratik zırhtır. Demokratik alanın genişlemesi; ülkenin bir “hamuşan kabristanına” dönmemesi, konuşandan korkmamamız gerekiyor. Yoksa “hamuşan” ve “kabristan” neredeyse eş anlamlı; susmak ölmek demektir.
Bunları her seferinde yeniden tecrübe etme lüksümüz yok. Zaman elimizden kayıp gidiyor. Karpuz kesmekle yürek soğumaz. Biz bunun ötesinde bir şeyler yapmakla mükellefiz. Bu şekilde gerçekleşecek her şeye katkı sunmaktan onur duyarız.