Sitemkâr dindar erkek: Dindar insanların evlilikleri önündeki en büyük engel köylü Müslümanlığı

Sitemkâr dindar erkek: Dindar insanların evlilikleri önündeki en büyük engel köylü Müslümanlığı

Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarasoğlu, İsmail Kılıçarslan tarafından ortaya atılan “Neşeli dindar kızlar” ifadesinden hareketle başlattığı muhafazakâr gençlerin neler yaşadıklarına dair başlattığı yazı dizisinin bugünkü (2 Eylül 2015) bölümünde de “sitemkâr dindar erkeklerin” görüşlerine yer vermeye devam ediyor. Kendisini ülkücü bir babanın oğlu olarak tanıtan ve bir üniversitenin hukuk fakültesinde araştırma görevlisi olan erkek okur mektubunda, “Ben kendini dindar olarak gören insanların evlilikleri önünde en büyük engel olarak köylü Müslümanlığını gören biriyim” diyor.

“Türkiye'de erkek olmanın zorluklarına” değindiğini ifade eden Barbarosoğlu'nun Yeni Şafak'ta "Sitemkar Erkekler/“Erkeklerin imtihanı daha zor!" başlığıyla yayımlanan (28 Ağustos 2015) yazısı şöyle:

Mektupları yayınlamaya devam ediyorum. Devam ediyorum çünkü bu vesile ile insanlar birbirleriyle bir sorun etrafında konuşmaya başladı. Üstelik hikâyesini anlatmakta zorlanan erkeklerin hikâyesi, mektuplar aracılığı ile gözler önüne serildiği için ilk defa genç kızlardan Türkiye'de erkek olmak gerçekten zormuş tespitini duymaya başladım.

Türkiye'de erkek olmanın zorluklarına temas etmeye devam edeceğiz.

Şimdi mektubumuza buyurun:

“Zor yazan bir insanım. Bu yazıya da nereden başlanır bilmiyorum. Bismillah deyip başlayalım. Son iki sayıdır derginizi takip ediyorum. Çok başarılı buluyorum. İnşallah uzun soluklu, maddi kaygılardan uzak bir dergi olmayı başarır.

Kederli dindar hanımların hikayesini yazdıktan sonra beylerden cevap beklediğinizi söylemiştiniz. O yazınıza cevaben yazmıyorum, sadece benim gibi erkeklerin hangi sorunlarla karşılaştığını dilim döndüğünce size anlatmak istiyorum.

İsmimden anlaşılacağı gibi ülkücü bir babanın evladıyım. Bu baba aynı zamanda esnaf olunca ve çocukluğunuz o dükkanda geçmişse ister istemez hayata olgun başlıyorsunuz. Bu nedenle hayatımın her aşamasında akranlarımdan daha olgundum. Ruhi manada ergenlik yaşamadım diyebilirim. Bu arka plana sahip biri olarak yazıyorum size.

Evlenmekten korkuyorum. Neden mi? Adı üstünden evlenmek ev kurmak demek. Ben bir üniversitede araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. Üçbin TL maaş alıyorum. Bu maaşla ev kurmak ne kadar mümkündür?

Ben kendimi en az babam kadar güçlü, sorumluluk sahibi ve sadık biri olarak görüyorum. Ama yaşadığımız dünya 20 sene öncesinden çok ama çok farklı bir dünya. Kedi ve köpek kreşlerinin açıldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz artık. Devlet okullarının halinin içler acısı olduğu, özel anaokullarının bile yıllık ücretinin 10-15 bin TL olduğu bir ülkedeyiz artık. Fatih'te 70 m2 evi 1000 TL'ye kiraladım diye göbek atacaktım neredeyse. Ben aynı zamanda doktora yapan bir insanım. Kitap, çıktı, fotokopi, faturalar derken ayın sonunu bekleyen biriyim. Kaldı ki sigara dahi içmeyen biriyim. En büyük lüksüm arada bir arkadaşlarımla kahve içmektir.

Düğün yapıp ev kurmanın minimum maliyeti 50.000 (ellibin) TL. Soruyorum size babalarımız bu maliyetleri ödemiş midir?

Benim gibi bir araştırma görevlisi arkadaşın sadece bir gelinlik için 4.500 TL, hiçbir işe yaramayan ama nedense son zamanlarda olmazsa olmaz olan tektaş yüzüğe 1500 TL ödediğini biliyorum. Evlendikten sonra sancılar içinde 1 sene borç ödeyen pek çok arkadaşım var. Yazık değil mi bu gençlere?

“Ezel” diye bir dizi vardı hatırlarsanız. Orada bir cümle duymuştum. Hiç unutamam, diyordu ki; “En kötü çaresizlik bir babanın çaresizliğidir.” Fatma Hanım ben de tam olarak bundan korkuyorum işte. Eşim ve çocuğum benden bir şey istedikleri vakit onların başını öne eğdirmek istemiyorum.

Buraya kadar anlattıklarım işin maddi tarafıydı. Asıl ve daha büyük sorun ise manevi kısmında.

Bu dünya herkes için zor. Ama erkekler için daha zor. Evimden işime gidene kadar onlarca hatta yüzlerce haramla karşılaşıyorum. Yani onlarca, yüzlerce çukur. 99'unu atlasanız bile bir tanesine illaki düşüyorsunuz. Düşmüyorum diyen ya görme engeline sahiptir ya da yalan söylüyordur. Bunu şunun için söylüyorum: Bir dostum evlendiği vakit nasıl gidiyor evlilik diye sormuştum. Bana şu cevabı vermişti; ”Bu zamana kadar ibadetlerim çok eksikmiş, evlenince tamamlandığını, ibadetlerimden huşu duymaya başladığımı farkettim.“

Sırf bundan dolayı bile evlenmenin erkekler için sünnet değil farz olduğunu düşünüyorum.

Fakat kiminle evleneceğiz?

Bizi fedakar babalarımız gibi olmamakla suçlayanlar acaba ağzı dualı annelerimizle kaç ortak noktalarını sayacaklar.

O hanımefendinin bütün endişelerini ben de paylaşıyorum. Erkeklerin bir kısmı sorumluluk almaktan kaçıyorlar. Yine o erkeklerin bir kısmı iffet sıfatının sadece kadınlarda aranacağını zannediyorlar. Ama dediğim gibi sadece bir kısmı.

Ben kendini dindar olarak gören insanların evlilikleri önünde en büyük engel olarak köylü Müslümanlığını gören biriyim. (bu kavramı açarak konuyu dağıtmak istemiyorum izninizle)

Bilirsiniz bütün genellemeler yanlıştır. Günümüz erkeklerinin kızların gelişimini durdurduğuna dair yapılan genellemenin de yanlış olduğu gibi. Etrafımda öyle insanlar var ki hanımlarının kişisel gelişimine katkıda bulunmak için maddi ve manevi elinden gelen her şeyi yapıyorlar. Mesela mühendis bir arkadaşımın eşi ABD'den bir senelik doktora araştırma bursu kazandı. Arkadaşım burs sürecini baştan sona takip etti ve sonunda işyerinden ücretsiz izin alarak hanımıyla birlikte ABD’ye gitti. Başka bir örnek daha; arkadaşımın hanımı aslında üniversite mezunu olmasına ragmen mimarlık okumak hep içinde kalmış. Evlenince arkadaşımın desteği ile hanımı mimarlık fakültesini kazandı. Final haftalarında arkadaşımın eşini mutfaga sokmadığını çok iyi bilirim. Bu gibi pekçok hikaye anlatabilirim size. Aklı başında hangi bir erkek eşinin kişisel gelişiminin önünde durur ki?

Toparlamak gerekirse; Saliha hanımlar gibi salih erkekler de var. Sadece Hz. Yusuf kıssasını değil Hz. Ömer'in zamanında yaşamış ve tam zinaya tevessül edecekken A'raf/201'i aklına getirip bayılan ve daha sonra vefat eden gencin de kıssasını idrak ediyoruz. Eşimize ve çocuklarımıza yapabileceğimiz en büyük iyiliğin onlara haram lokma yedirmemek olduğunun da farkındayız. Keza bırakabilecek en büyük mirasın güzel ahlak olduğu gibi.

Eşini ve çocuklarını Allah'tan başka kimseye muhtaç etmemek için dua eden ve bunun için çalışan gençler de var emin olun.

Erkeklerin imtihanı daha büyük Fatma Hanım.

Saygılarımla.

Ü.B.O./Hukuk Fakültesi Araştırma görevlisi

Meraklısı için not: Erkeklerden gelen mektupların tamamına yakınında isim ve soyadı, çalıştığı kurum doğrudan belirtiliyor. Fakat ben yine de mektuplarını rumuz ile yayınlıyorum. Mesela yukarıdaki mektup ülkücü babanın oğluyum diye başladığı için rumuz olarak Ü.B.O yu kullandım.