Özgür Mumucu
(Radikal, 15 Mart 2012)
Salı günü Ankara’da Sivas katliamı davası görüldü ve dava, emniyetin zahmet edip yakalayamadığı sanıklar hakkında zamanaşımı nedeniyle düştü. Gerçi bu durum sanıkların hayatında pek bir şey değiştirmeyecek. Zaten arandıkları yıllar boyunca evlenmiş, ehliyet almış, askerliklerini yapmış, çoluk çocuğa karışıp, çocuklarını nüfusa kaydettirmişlerdi.
Ahmet Şık’ı kitap yazdığı için bir sene, Cihan Kırmızıgül’ü poşu taktığı için iki sene içeride tutan sistem, iş Sivas’ın firari sanıklarına gelince felç olmuştu. Sistem mesela profesör Büşra Ersanlı’yı toplum için daha tehlikeli bulacak ki, onu kaçmaya da niyetlenmezken hemen yakalayıvermişti.
Sivas’ta öldürülen şair Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok duruşma salonundaydı. Karar okunduğunda, farklı bir netice beklememesine rağmen yerine çakılı kaldı. “Bu kararı bekliyordum ama yerimden kalkamıyorum” dedi.
Sivas’ta öldürülenlerin çocukları, anneleri, babaları ve kardeşleri mahkeme salonunda donup kaldılar. Bu esnada jandarma, hâkim kürsüsünü çevirmiş, kararı alanları yerlerinde acıyla donup kalmış insanlardan korumaya çalışıyordu.
Başka bir katliam dalgasında öldürülen Ümit Kaftancıoğlu’nun gelini Canan Kaftancıoğlu da mahkeme salonundaydı. Şöyle diyor Kaftancıoğlu:
“Dün karar sonrası ‘Yerimden kalmamıyorum’ diyen Zeynep’e kızmıştım sözde. ‘Hadi çabuk kalk, dışarı çıkalım, temiz hava iyi gelir’ diyerek. Meğer Zeynep’i temiz havaya çıkaralım derken gaza çıkarmışız.” Adliye binasından çıkan Zeynep Altıok, Sivas’ta öldürülen şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan, halk ozanı Nesimi Çimen’in oğlu Mazlum Çimen, polisin sıktığı gazla karşılaştı.
Olaysız dağılmaya hazırlanan kalabalık hiçbir uyarı olmaksızın tazyikli su ve gazla saldırıya uğradı. Dileyen video görüntülerini izleyebilir.
Durumdan haberdar olur olmaz Zeynep’i aradım. Adliyenin bahçesinde gaz saldırısı altında sıkıştıklarını, izdiham olduğunu, bir an öleceklerini zannettiğini söyledi. Ancak adliye binasına gide gele artık mekânı öğrendiğinden aklına yakınlarda bir kapı olduğu gelince, o kapıdan girip adliyenin kantinine sığındığını söyledi.
Herkes o kargaşada birbirini kaybetmiş, kimi adliye binasına kimi ise yakınlardaki bir ilköğretim okuluna sığınmış. İlköğretim okulu öğrencileri de gazdan paylarını almış, ağlayarak ve boğazları yanarak olanları anlamlandırmaya çalışıyormuş. Milliyet fotomuhabiri Serdar Özsoy, kafasına isabet eden bir gaz fişeğiyle yaralandı mesela. Başına beş dikiş atıldı. Anadolu Ajansı olayı “muhabir göstericilerin attığı taşla yaralandı” diye verdi. Milliyet işin aslını duyurmasa kim bilir kaç kişiyi buna inandıracaklardı. Özetle, Sivas’taki yangına sıkamadıkları suyu, bu defa tazyikle Sivas’ta yakınları ölenlerin üzerine sıktılar. Sivas’ta göstericileri dağıtmak için kullanmadıkları gazı, bu defa gazetecilerin kafasına isabet ettirerek bol bol kullandılar. Diplerinde yaşayıp, eceliyle ölen firari sanıkları yakalamaya üşenen polis; karşısında Zeynep’i, Eren’i, Mazlum’u görünce aslan kesildi.
Salı günü bunlar oldu. Birileri sordular Başbakan’a: “Sivas’ta zamanaşımı kararı hakkında ne düşünüyorsunuz?”
“Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Zaten onlar da söylüyorlar. Yıllar yılı içeride olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı. Bilemiyorum tabii onlar da var.”
Uzmanlar biber gazının ‘bilinç bulanıklığı ve panik’ gibi etkileri olduğunu söylüyor. İşte bazen gazın atıldığı yerden uzak olanlar dahi etkilerinden kaçamıyor.