Prof. Dr. Mümtaz Soysal, 90 yıllık yaşamına, dekanlık, Dışişleri Bakanlığı, 14,5 aylık cezaevi, hocalık, milletvekilliği, özelleştirme karşıtı hukuk mücadelesi, Kıbrıs sorunu konusunda danışmanlık, siyasi parti genel başkanlığı, sayısız kitap, köşe yazısı, ödül sığdırdı. Sayısız öğrenci yetiştirdi, o nedenle "hocaların hocası"ydı.
1929'da Zonguldak'ta doğan Prof.Dr. Mümtaz Soysal, Galatasaray Lisesi, daha sonra dekanı da olacağı Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde asistan olarak görevliyken fark dersi sınavlarını vererek Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni okudu ve bitirdi.
Asistan olarak akademik kariyerine başladığı SBF'de ve Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu'nda uzun yıllar Anayasa Hukuku Profesörü olarak ders verdi.
1960 askeri darbesi sonrasında, yeni anayasa çalışmalarında görev aldı. Bu kapsamda Ocak-Ekim 1961 arasında CHP'yi temsilen Anayasa Komisyonu üyeliği yaptı ve 1961 Anayasası'nın hazırlanmasına katkı verdi. Akademiyi bırakmadı ve 1971'de SBF'nin dekanı oldu ancak kısa süre sonra gelen 12 Mart muhtırası ile görevden uzaklaştırıldı, tutuklandı, yargılandı.
1968'den beri okuttuğu Anayasa'ya Giriş ders kitabında "komünizm propagandası " yapmakla suçlandı, 6 yıl 8 ay ağır hapis, 2 ay 20 gün Kuşadası'nda emniyet gözetimi altında bulundurulma ve kamu haklarından mahrumiyet cezası verildi. Toplam 14,5 ay Mamak Cezaevi'nde kaldı. Yazar Sevgi Soysal'la evliliği de Mamak Cezaevi yıllarına denk geldi. Ancak Sevgi Soysal erken yaşta, 1976'da 40 yaşındayken yaşama veda etti. Sevgi Soysal'la evliliğinden iki kızı olan Mümtaz Soysal ikinci evliliğini Sevinç (Karasapan) Soysal'la yaptı.
1962 yılında arkadaşlarıyla birlikte Sosyalist Kültür Derneği'ni kurdu. 1969-71'de Akdeniz Sosyal Bilim Araştırma Konseyi Başkanlığı, 1974-78 arasında Uluslararası Af Örgütü ikinci başkanlığı görevlerini yürüttü. 1979'da BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Uluslararası İnsan Hakları Öğretimi Ödülü'nü aldı.
15 Temmuz 1983'te THY bürosuna yönelik Orly Havalimanı saldırısını gerçekleştiren ASALA üyelerinin yargılandığı davaya Türk mağdurları temsilen müdahil taraf, uzman tanık olarak katıldı.
Hukukçuluğunun yanı sıra gazete yazılarıyla da tanınan Soysal Forum, Akis, Yön, Ortam gibi dergilerde, Yeni İstanbul, Ulus, Barış, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yazarlık yaptı. Milliyet gazetesinde 1974'te "Açı" başlığıyla yayımlamaya başladığı köşe yazılarını 1991-2001 yılları arasında Hürriyet'te, 2001'den, rahatsızlığının başladığı 2014'e kadar Cumhuriyet gazetesinde sürdürdü.
1991 seçimlerinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) listesinden Ankara Milletvekili seçildi.
TBMM'de Çekiç Güç, OHAL, demokratikleşme, Kıbrıs, özelleştirme gibi konularda hükümet politikalarını eleştiren Soysal, özellikle özelleştirme konusundaki yetki yasaları için Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvurularla koalisyon ortağı DYP'lilerin tepkisini çekti.
Yaşamı boyunca düşünce özgürlüğünü savundu. Öyle ki, "ulusalcı" kimliğiyle tanınmasına karşın, 1994'te DEP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karşı çıktı. 1991 genel seçimlerinde SHP-HEP ittifakı sonrasında Meclis'e giren Leyla Zana, yeminin sonuna "Ez vê sondê li ser navê gelê kurd û tirk dixwîm (Bu yemini Türk ve Kürt halkı adına ediyorum)" ifadelerini eklemişti.
Yemin krizi 2 Mart 1994'de daha sonra DEP'i kuran Kürt milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla sonuçlandı. O dönem TBMM Anayasa Adalet Komisyonu Başkanvekili olan Mümtaz Soysal, dokunulmazlıkların kaldırılmasına şu muhalefet şerhini düştü:
"İlke ve pratik açılarından bu dokunulmazlıkların kaldırılmasının yanlış olduğuna inanıyorum. İlke açısından: Her zaman savunageldiğim bir ilke, düşünce özgürlüğünün, demokrasinin ve daha genel olarak insan yaşamının temel bir niteliği olduğudur. Bu bakımdan düşünce suçu diye bir şeyin demokrasilerde olmaması gerektiğini, zararlı fikirlerin de söylenmesinden korkulmamasını, zararlı fikirler söylenmeden, hangi fikirlerin doğru ve yararlı olduğunun anlaşılmayacağını, bu yapılmadan sağlıklı fikirlerin toplumca içtenlikle benimsenemeyeceğini, her zaman ve fırsatta öne sürdüm. Dokunulmazlıkları kaldırılması önerilen milletvekillerinin sözle ve yazı ile açıkladıkları fikirlerine hiç bir şekilde katılmıyorum, bu fikirler yanlıştır, zararlıdır, gerçeğe uymayan, yorumlarla doludur. Ama milletvekillerinin bu yanlış fikirleri söyleme olanağını zorla ortadan kaldırırsak, bu fikirlerin yanlışlığını vatandaşlarımıza gönül rahatlığı ile kabul ettiremeyiz. Pratik açıdan: Hepimizin ortak amacımız olan vatanın bütünlüğünü koruma davasına bu dokunulmazlıkların kaldırılması nasıl katkı yapar? Yararları mı, zararları mı daha fazla olur? Hem kısa vadeli, hem uzun vadeli bütün olası etkileri düşündüğümde zararın, yarardan daha çok olacağını görüyorum."
SHP Milletvekilliği döneminde partisi SHP'nin DYP ile koalisyon ortağı olduğu dönem dahil, özelleştirme karşıtı mücadelesiyle tanınıyordu. Telekom'un özelleştirmesine ilişkin partisinin ortağı olduğu koalisyon hükümetinin çıkardığı "Yetki Yasası"nın iptali istemini Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı ve Ekim 1993'de yasanın iptalini sağladı.
Koalisyon hükümetinde Murat Karayalçın'ın önerisi üzerine 27 Temmuz 1994'te Dışişleri Bakanlığı görevini üstlendi.
Koalisyon hükümetinde ciddi sıkıntılar vardı ve bunlardan birisi de özelleştirme düzenlemelerine Mümtaz Soysal'ın bakan olarak imza atmaması nedeniyle tasarıların Meclis'e gönderilememesiydi.
DYP ile SHP arasında "özelleştirmeye karşılık demokratikleşme" restleşmesi yaşandı. Soysal'ın siyasi literatüre giren "vuruşarak çekilme" çıkışı da o döneme rastlıyordu. Soysal, özelleştirme yasalarına tek bir koşulla, "DYP'lilerin de düşünce suçunun kaldırılması" koşuluyla onay verebileceğini söylüyordu:
"Başka arayışlara giriyorlarsa kendileri bilirler. Biz özelleştirmeye evet dedik ama imzalamayız. Onlar da düşünce suçunun kaldırılmasına, demokratikleşmeye evet desinler. Özelleştirmeyi demokratikleşmeden ayrı ele alamayız, bunlar eş zamanlı ele alınmalı" çıkışı yaptı.
Bakanlık teklifini "gerekirse vuruşarak çekiliriz" koşuluyla kabul ettiğini belirten Soysal'ın, SHP'li bakanlara "vuruşmaya hazırlanın, bu iş bitiyor" sözleri tartışma yarattı. Zorlu DYP-SHP koalisyonu, CHP ile birleşme sonrasında da 6 Mart 1996'ya kadar sürdü, ancak Soysal bakanlıktan 28 Kasım 1994'te istifa etti.
Haziran 1995'te gündeme gelen 24 maddelik Anayasa değişikliği görüşmelerinde de başta DYP'li Coşkun Kırca olmak üzere sağ partilerin sendikal haklar ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik önerilerine karşı çıkışıyla biliniyor.
Değişiklik görüşmelerinde, özgürlüklerin genişletilmesini isteyen ve bu yönde önergeler de hazırlayan Soysal, DYP'nin başını çektiği sağ partileri de "emeğe karşı koalisyon" yapmakla eleştirdi.
Mümtaz Soysal, koalisyon hükümeti döneminde politikalarını eleştirdiği SHP'nin, CHP ile birleşmesinden sonra partiyle yollarını ayırdı.
1995 seçimlerinde DSP Zonguldak Milletvekili olarak parlamentoya girdi. Ancak, DSP politikalarında etkin olan Rahşan Ecevit ve bir süre sonra da partinin Genel Başkanı Bülent Ecevit ile anlaşmazlığa düştü ve 1998'de partisinden istifa etti.
Siyasi mücadeleyi bırakmadı. 2002'de Bağımsız Cumhuriyet Partisi'ni (BCP) kurarak, genel başkanlığını üstlendi. Ancak partisi parlamento dışındaydı ve siyasette kalıcı olamadı.
Mümtaz Soysal, 1978-1980 arasında, sonradan KKTC Cumhurbaşkanı olan Rauf Denktaş'ın danışmanlığını yaptı ve toplumlararası görüşmelerde Türk tarafının Anayasa danışmanlığı görevini üstlendi.
12 Eylül darbe yönetimi, Soysal'ı Denktaş'ın danışmanlığından aldı. Soysal, sonraki yıllarda, aktif siyaseti bıraktığında da bir kez daha Rauf Denktaş'ın danışmanı olarak görev aldı. Özellikle 2002'de Kıbrıs sorununun çözümü için taraflar sunulan "Annan Planı"na karşı tutumu nedeniyle, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Rauf Denktaş'a yönelik yaptığı "Danışmanını değiştir" uyarısındaki özneydi.
Denktaş, Mülkiyeliler Birliği'nin 80. yaş günü nedeniyle hazırladığı "Prof.Dr. Mümtaz Soysal'a Armağan" kitabında Bülent Ecevit'in kendisine tanıştırdığını Soysal'la ilişkilerini şöyle anlatır:
"Zekâsı, bilgisi ve daima barıştan yana ağırlığını koyması sayesindedir ki, Rum liderlerinin kelime oyunlarına yenik düşmedik. Birçok kez, benim diretmek istediğim bir konuda, büyük bir nezaketle, "resmin bütününe baktığımızda, bu konuda yumuşayabiliriz" mesajını verir, fakat son kararı daima bana bırakırdı. Kendisine olan engin güvenim nedeniyle de son karar daima uzman danışmanımın tavsiyesi doğrultusunda olurdu. "
Denktaş'ın anlatımına göre "kendini Kıbrıs uzmanı addeden" bazı kişiler " Mümtaz beyle Kıbrıs sorunu halledilemez, o aşırı bir uzlaşmazdır" ya da "danışmanını değiştirme zamanı gelmedi mi?" telkinlerinde bulunur. Denktaş ise danışmanından asla vazgeçmez:
"Siyasetiniz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin devamı ve Türk-Yunan dengesinin iki eşit halk arasında yeni bir ortaklık ise, ben bu konularda uzman danışmanımdan memnunum" yanıtını vererek, üzerimize gelen dalgayı bertaraf edebiliyordum. Esas hedef benden de kurtulmaktı. "Ayrı egemenlikte ısrarlı olmamak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 'ne fazla asılmamak gerekir" diyen ve Annan Planının Referanduma götürüldüğü günlerde, basında, boy boy resimleri ile Annan Planı'nın kabulü yönünde beyanatlar verip, makaleler yazanlar karşısında da Prof. Mümtaz Soysal Bey "Anadolu halkının coşkusu, inancı, Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik önemi" konularında taviz vermeden davayı desteklemiştir. (...) Şimdi arada sırada bir araya geldiğimizde de Prof. Mümtaz Soysal, bana "merak etme; hiçbir hükümet Kıbrıs'tan vazgeçemez'' diyerek maneviyat vermektedir."
Mümtaz Soysal'ın öğrencisi, uzun yıllar danışmanı ve özelleştirme ile mücadele için kurduğu KİGEM'de Genel Sekreterlik, BCP'de Genel Sekreterlik görevleri üstlenen ve 2016'da yaşama veda eden İlter Ertuğrul, "Hocaların hocası" diye andığı Soysal'ı genel nitelemelerin aksine "utangaç ve gereğinden fazla alçakgönüllü" diye tanımlar.
Ertuğrul, aynı kitapta, Soysal'ı şöyle anlatır:
"Mümtaz Soysal, 'aksi', 'inatçı' bilinir. Bana göre ise 'utangaçtır' ve gereğinden fazla alçakgönüllüdür. En önemli işleri bile, "Eee, ne var, öyle oldu işte " diye geçiştirmeye çalışır. İçine kapanık olduğu doğrudur. (...) Olduğu yeri kolay terk etmez, kolay kolay ileri adım atmaz. İnsan ilişkilerinde de böyledir; kolay açılmaz. Ancak, bildiğim, onun kadar çevresindekilere inisiyatif veren çok az insan vardır. Hatta, bunu abarttığı bile söylenebilir. Peki, neden aksi ve inatçı sayılmıştır? Çünkü onun için hayatta 'evetler ve hayırlar' vardır. Evetler evettir, hayırlar hayır. Pazarlık etmez."