Seyhan Avşar *
Orlando saldırısının ardından İstanbul’daki Onur Yürüyüşü ülkücülerin tehdidi altında. ‘ilmek ilmek örülen onur’ bu pazar kritik bir eşikte! Siz hiç eceli ile ölen bir trans duydunuz mu?
Onur Haftası’nın tarihçesine baktığımızda 1969’lara dayandığını görmekteyiz. ABD’nin New York şehrinde Stonewall Inn adlı bir bara polisin 28 Haziran 1969’da yaptığı baskına karşı barda baskı, şiddet ve ayrımcılığa dayanamayan eşcinseller ayaklanarak kendilerini darp eden polisleri bara hapseder. 4 gün boyunca sokaklarda buradayız, biz de varız diyerek direnirler. Bu gösteriler ABD tarihinde eşcinsellere ve cinsel azınlıklara baskı uygulayan bir sisteme karşı ilk açık direnişti. Bu direniş ABD başta olmak üzere tüm dünyadaki eşcinsel hakları hareketini tetikleyen bir olay olarak tarihe geçti. Ve LGBTİ mücadelenin dönüm noktalarından biri olan o gün dünyanın her yerinde Onur Haftası, Gay Onur Haftası, LGBTİ Onur Haftası ve Onur Yürüyüşü gibi adlarla kutlanmaya başlandı. Burada kastedilen “onur”, kişinin kendi oluşunun onuruydu, kendi varoluşundan utanmayışının yansımasıydı..
Bu yılki Onur Haftası tüm dünyayı yasa boğan Orlando Katliamı’nın hüznüyle başladı. ABD’nin Orlando şehrinde eşcinsel barın basılarak 50 eşcinselin öldürülmesi Onur Haftası’na gölge düşürdü. Ülkemizde de her yıl onbinlerce kişiye ulaşan kalabalıkla, barış içinde gerçekleşen Onur Yürüyüşü bu yıl tüm LGBTİ bireyleri için farklı bir önem taşıyor. LGBTİ bireyleri Orlando katliamında ölen arkadaşlarını anmak ve bir kez daha “Susma haykır eşcinseller vardır” diyebilmek için valiliğin yasaklamalarına, Müslüman Anadolu Gençliği ve Alperen Ocakları’nın tehditlerine rağmen alanları terk etmemeye kararlı.
Onur Haftası Komitesi’nden LGBTİ aktivistleri ile Galata Kulesi’nin hemen dibindeki Konak Kafe’de bir araya geldik. Sohbetimiz hem hüzünlü, zaman zaman kahkahalı...
İlk olarak Görkem Ulumeriç söze giriyor. Görkem, 24 yaşında Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden bu yıl mezun olmuş. Kendi hayatından başlıyor anlatmaya; “Lise, ortaokul, ilkokul yaşantımı hatırlıyorum herhalde beş yaşındayken falan dışlanma ve taciz başlıyor kendi akranlarınız tarafından. Buna akran zorbalığı deniyor ve bu LGBTİ bireylerin eğitim hayatını inanılmaz etkiliyor. Sosyal yaşantılarını etkiliyor. Türkiye’de aile çok önemli bir noktada yani siz aileden kopuyorsanız birçok fırsattan ve olanaktan yoksun kalıyorsunuz. İyi bir şey söyleyeyim bu noktada; ben aileme 19 yaşındayken açıldım. Kötü bir tepki almadım. Orlando’daki saldırının acısını da dayanışarak birlikte yaşadık.
Ailem İstanbullu fakat üniversite mezunu değil. Bizim eve her gün Cumhuriyet girer. Bu röportajı da okuyacaklardır. Onlara teşekkür ediyorum.”(Gülüyor) Görkem’in hayat hikâyesini dinledikten sonra, söz Orlando Saldırısı’na geliyor. Görkem saldırıyı benim göremediğim farklı bir boyuttan anlatıyor. “Eşcinsel clupları sadece eğlence mekanları değildir” diyor. LGBTİ bireylerinin kendilerini özgür hissettikleri, şiddet dolu söz ve küfürlerden uzak kaldıkları, birbirleri ile dayanıştıkları bir ortam olduğunu belirterek konuşuyor: “Orayı sadece dans edilen, eğlenme yerleri olarak görmemek lazım bizlerin güvenli alanları olarak görmek lazım. O yüzden saldırının oraya yapılması iki kere alçakça bir saldırı. Saldırı, LGBTİ hareketi içinde büyük yankı uyandırdı. Herkes çok üzgündü ve herkes çok korkmuştu. Tabii ki bu bize şunu gösterdi zaten insanlar sokakta bizlere küfrediyor, saldırıyordu bunun yerini toplu katliamlar aldı...”
Görkem konuştukça, yüzümüze hüzün düşüyor. Birazda Onur Yürüyüşü’nü konuşalım diyoruz. Kim bilir belki yüzümüz birazcık olsun güler... Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi Emre Demir 2013’ ten beri Onur Haftası Komitesi’nde olduğunu belirtiyor. LGBTİ hareketine, Liseli LGBTİ hareketine dahil olmasıyla başladığını söylüyor. Onur Haftası’nın onlar için önemini ise şu sözler ile anlatıyor: “LGBTİ bireylerin var oluşlarını kutlamak ve eşit hak taleplerini dillendirmek için düzenledikleri bir yürüyüş.
2014 yılında Taksim Meydanı’nda yine ramazan etkinliği vardı. Belediye tarafından iftar sofrası kurulmuştu. Aynı gün Onur Yürüyüşü de gerçekleştirildi. Bu dünya basınına “Aynı anda hem iftar yapılıyor, hem de onur yürüyüşü... Hoşgörünün temsilidir bu” diye yansıdı. Akp’nin 7 Haziranda dağıtılan seçim broşürlerinde, “Ramazanda Onur Yürüyüşü’nün gerçekleştirildiği tek ülkeyiz!” maddesi vardı fakat sonraki yıl bizlere saldırıldı. Her sene bir kaos ortamı yaratılmak isteniyor. Alperenler açıklama yapıp tehdit etti.
Her sene biz daha yürüyüşe başlamadan, onlar zaten erkenden gelip bizi bekliyor. Biz geçerken de 1-2 slogan atıp gidiyorlar. Müslüman Anadolu Gençliği’nin tehdidide bundan farksız değil. Bu tehditleri görüp değerlendirmek önemli ama tek referansımız 3-5 tane heterosüksüel olduğunu beyan eden erkeğin tehdidi olmayacak. Onur Haftası sadece yürüyüşten ibaret değil. Haftanın her günü etkinlikler var. Ocak ayından beri bunun çalışmasını yapıyoruz. Paneller, film gösterimi, forumlar, piknikler... Diğer şehirlerden ve uluslararası şehirlerden misafirlerimiz oluyor.
Yaşını söylemek istemeyen ve esprili konuşmaları ile şen kahkalarla bir anda ortamı neşelendiren Şevval Kılıç ise LGBTİ mücadelesinin yıllarca ilmek ilmek örülmüş bir mücadele olduğunu ve çok önemli bir aşamada olduğunu söylüyor.
LGBTİ anlamında ve Türkiye’nin genel politikası anlamında büyük kırılmaların ve radikal değişiklikler olduğu bir süreçten geçtiğimizin altını çizen Şevval, “Savaş en çirkin yüzü ile devam ediyor. Bu savaşın ihtiyacı olan agrasyon sürekli olarak hükümet tarafından topluma enjekte ediliyor. Tehdit aldığımız Alperen Ocakları’ndan tutun da kedi, köpek, bitkilere kadar herkes şiddet ile yoğurulmuş vaziyette, savaşın gerekliliği olarak. LGBTİ perspektifinden de çok önemli bir noktadayız. Yıllarca ilmek ilmek örülmüş bir mücadele var.
Sağımızdaki ve solumuzdaki ile dayanışarak (Sağ derken, çevremizdekiler demek istedim) birçok toplumsal hareketle beraber ördüğümüz bu süreç meyvelerini topluyor” diye konuşuyor. LGBTİ hareketinin önce küçük düşürüldüğünü, rencide edildiğini, yok sayıldığını, komikleştirildiğini vurgulayan Şevval devam ediyor: “Şimdi ise saldırılardan sağ salim çıktığımız sürece herkes tarafından eşit yurttaş olduğumuz algısı yıkılamaz. Bunlar bence son çırpınışlar son saldırılar. Yıllarca geleneksel aile yapıları nedeniyle çok saldırıya uğradık. LGBTİ bireylerinin eşit demokratik haklara sahip olacağına inanıyoruz. Muhafazakârlaştırma şuan tüm dünyada hakim bir trend şimdi. Orlando saldırısı çok alçakça bir saldırı. Doğa anadan herkese ilim irfan, kültür sanat bilim diliyorum.” (Gülüyor)
Ve sözü Dünyada ilk kez Türkiye’de açılan Trans Evi’ne getiriyor; “Evimiz iki katlı ve ihtiyaçları dayanışma ile karşılanıyor. İlk katının adı evinde müşterisi tarafından keser ile öldürülen Çingene Gül isimli trans kadın arkadaşımızın ismini verdik, diğer kata ise intihara sürüklenerek boğaz köprüsünden atlayıp hayatını sonlandıran Eylül Cansın arkadaşımızın adını verdik” diye konuşuyor. Hemen üzüntü kaplıyor tüm bedenimi. Eylül benimde mezun olduğum İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisiydi. İntihar ederken söylediği, “24 yaşımda hayatımı sonlandırıyorum. Yapamadım, çünkü insanlar bana izin vermedi, çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım, bana çok engel oldular ve beni çok mağdur ettiler” sözleri günlerce kulağımda çınlamıştı.
Beşiktaş Belediyesi’nde halen çalışmaya devam eden Ejder Narsap’a dönüyorum. Narsap, ailesine açılma sürecini şu sözler ile anlatıyor:
“Anneme ilk eşcinselliğimi açıkladığımda Dorit Zinn’in, ‘Oğlum Erkekleri Seviyor’ kitabını hediye ettim fakat annem olayı anlayamamıştı. Bülent Ersoy, Zeki Müren’leri gördüğü için bana ne zaman ameliyat olacaksın deyip duruyordu. Sonrasında çok destek gördüm. Geçenlerde işyerime topuklu ayakkabı ile gittim kimi şeyler yıkılsın artık (Gülüyor)” diye konuşuyor. Rojda bunlar öğretilmiş şeyler diyerek araya giriyor. “Erkek çocuğuna araba, kız çocuğuna bebek alınır, kız çocuğu pembe, erkek çocuğu mavi giyinir. Renkleri bile farklıdır” diyor.
Onur Yürüyüşü’nün neden Trans Onur Yürüyüşü ve LGBTİ Onur Yürüyüşü diye ikiye ayrıldığını soruyorum. Rojda, Türkiye ve dünyada LGBTİ’nin içerinde en görünen bireylerinin translar olduğunu vurgulayarak, “Nefret cinayetlerine en çok kurban giden bireyler translardır. Diğer bireylerin kendilerini gizleme ihtimali vardır fakat transların bu durumu saklaması söz konusu olamaz. Günlük hayatta en büyük sorun yaşayanlar translar. Transları daha çok görünür kılmak için Trans Onur Yürüyüşü’nü yapıyoruz” diyor.
Güzel bir sohbet gerçekleştirdiğim Onur Yürüyüşü Komitesi üyeleri ve İstanbul LGBTİ üyeleri tüm yurttaşları bugün Taksim’de düzenlenecek 7. Trans Onur Yürüyüşü’ne ve 26 Haziran’da yine Taksim’de düzenlenecek LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne davet ediyor. İlmek ilmek örülen ‘onurlu’ bir yürüyüş için!..
Sergi Boysan’ın evinde yapılacak Sessiz sessiz masanın bir ucunda oturan Sabancı Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Bölümü öğrencisi Lara Özlen’e dönüyorum. “Sen hiç konuşmadın” diyorum. Lara son 3 yıldır yapılan “Nereden nereye” resim sergisini anlatıyor. Seçici bir kurulun olduğunu belirten Özden bu yılki serginin geçen yıl kaybettikleri arkadaşları Boysan’ın evinde olacağını söylüyor. Heyecanlı bir şekilde araya giriyor Görkem... “Hormonlu Domates” yarışmamız da var diyerek, yıl içerisinde homofobik ve transfobik laflar kullanan ve eylemler gerçekleştirenlerin ödüllendirildiği tek kelimeyle şahane bir ödül töreninden bahsediyor. 23 Haziran Perşembe günü Şişli Kent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek ödül töreninin bu yılki adayları arasında; Ahmet Davutoğlu ve Bekir Bozdağ’ın yanı sıra Jandarma Özel Harekatı (JÖH), Polis Özel Harekâtı (PÖH) de olduğunu sözlerine ekliyor. |