Slovakya kuyuya bir taş attı

Slovakya kuyuya bir taş attı
Fulya CanşenSlovakya’nın istikrar fonunun genişlemesine karşı çıkması AB’de cepheleri sertleştirdi. Merkel ve Sarkozy’den yana olanlar olmayanlar ve Merkozy siyasetine alternatif arayanlar atakta.  Slovakya Meclisi Avrupa Mali İstikrar Fonu’nun genişletilmesi planlarına hayır diyerek AB’yi yeni bir sınava soktu. Slovakya’nın hayırının akla getirdiği ilk soru şu: “İstikrar Fonu’nun sonu mu geliyor?” . Hayır, sadece Avrupa Mali İstikrar Fonu’nun 440’dan 780 milyar euro’ya çıkartılması, dolayısı ile zor durumdaki euro bölgesi ülkelerinin borç tahvillerinin satın alınması ve üye ülkelerle, bu ülkelerin bankalarına kredi verilmesi gibi önlemler şimdilik engellenmiş oldu. Çünkü bu planların gerçekleşmesi için euro bölgesindeki 17 ülkenin 17’sinin birden onayı gerekiyordu. 2010 da bir çerçeve anlaşması ile kurulan İstikrar Fonu zorda olan AB ülkelerine yardım etmeyi amaçlıyor. Bu durumda fon şimdilik 440 milyar euro olarak kalacak. Slovakya’nın hayırı, İrlanda ve Portekiz için başlatılan yardım programları ile 2010 yılı başında Yunanistan için öngörülen yardım miktarını etkilemiyor.  Ya Slovakya yine hayır derse? Peki bundan sonra ne olacak? Slovakya hükümetinin yaptığı açıklamaya göre, Bratislava bu kez muhalefetteki sosyalist partinin de katılacağı yeni bir oylamaya daha gidecek. İkinci oylamada Avrupa Mali İstikrar Fonu’nun onaylanacağına kesin gözü ile bakılıyor ama iktidar ve muhalefet partilerinin arasında çetin bir pazarlığın geçeceği düşünülerek henüz oylamanın tarihi belirlenmedi. İkinci bir hayır durumunda da 16 Euro ülkesine üç acılı alternatif kalıyor. Bir, Slovakya’nın olası hayırından sonra Avrupa Mali İstikrar Fonu’nun 440 Milyar Euro olarak kalmasını kabullenmek ki, bu da krizin pekiştirilmesi anlamına geliyor. Çünkü Avrupa Mali İstikrar Fonu’nun genişletilmek istenmesinin asıl nedeni, İtalya ya da İspanya gibi bir euro ülkesinin daha krize girmesi durumunda 440 milyar euro’nun piyasaları sakinleştirmeye yetmeyecek olması idi. İki, fonun 780 milyar euro’ya değil, biraz daha az arttırılması konusunda pazarlık yapıp uzlaşmaya varmak. Bu da elbette sürecin uzaması ve krizin olumsuz yönde etkilenmesi anlamına geliyor. Üçüncü ve belki de en pratik ve radikal çözüm Slovakya dışındaki diğer 16 ülkenin Slovakya’ya düşen payı üstlenmesi ki, bu durum euro bölgesi ülkelerine sadece birkaç milyarlık ek bir mali yük getiriyor.  Merkel sakin ve umutlu Aslında salı günkü oylamada Slovakya’nın Avrupa Mali İstikrar Fonu’nun genişletilmesine hayır demesi bekleniyordu, bu yüzden piyasalar şok yaşamadı ama yine de olumsuz yönde etkilendi ve bu durum borç krizi içindeki ülkelerin üzerindeki baskıyı arttırdı. Hafta başında Dolar karşısında üç Cent kadar değer kazanan euro, küçük de olsa bir düşüş yaşadı. Aynı düşüş petrol fiyatlarında da gözlendi. Dax da bugün %0,4’lük bir düşüşle açıldı. Bundan en çok etkilenen Alman Commerzbank ve Alman Demiryolları Deutsche Bank’ın hisse senetleri oldu. Euro bölgesinde yaşanan bu huzursuzluk Asya borsasına da olumsuz yansıdı. Alman Vietnam Ekonomi Forum’u için Ho-Chi-Minh’de bulunan Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa Mali İstikrar Fonu ile ilgili planların er ya da geç hayata geçirileceğinden emin görünüyor. Hatta Merkel, Vietnam’da yaptığı açıklamada 23 Ekim’deki AB zirvesine kadar bütün euro ülkelerinin uzlaşmış olacağını belirtti.  Junker’den 10 maddelik plan Diğer AB liderleri maalesef Almanya Başbakanı Merkel kadar iyimser değil. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet, artık sistematik olarak büyüyen bir krizden bahsedileceğini söyledi. Bunun bulaşıcı olmasından ve ekonomik krize dönüşmesinden korkan Trichet, daha radikal önlemlerin alınması gerektiği görüşünde. Euro grubu Başkanı ve Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker de bu kez sert konuştu. Bütün çabalara rağmen borç ödemelerini garantileyemezse Yunanistan’a yardımı kesmek gerektiğini söyleyen Juncker, Alman Handelsblatt gazetesine verdiği demeçte on maddelik bir plan da önerdi. Bu planda bütçe konselidasyonunun sıkı bir biçimde takip edilmesi, sorumsuz ülkelere otomatik olarak uygulanacak yaptırımlar oluşturulması, üç basamaklı banka sermaye artırımı ve bu süreçte gerekirse devlet katkısı, finans aktarım vergisi, ekonomik olarak zayıf olan ülkelere kalkınma planı hazırlanması, Avrupa Komisyonu'nun yetkilerinin, hükümetlerin hazırladığı ulusal bütçe tasarılarının gerektiğinde iptal edilebilmesi de dahil olmak üzere genişletilmesi ve banka kurtarmalarında katkısı olan vergi mükelleflerine temettü ödenmesi gibi noktalar yer alıyor. Juncker’in önerileri arasında kilit olanlardan biri de AB’de kurumsal bir ekonomi idaresi oluşturmak.  Merkozy mi maliye bakanı mı? Junker’in bu önerisi AB içinde giderek daha fazla taraftar buluyor. Hatta, AB Maliye Bakanlığını üstlenecek isimler üzerinde spekülasyonlar bile yapılıyor. Şu anda AB mali krizi Jean-Claude Juncker de dahil olmak üzere, Almanya ve Fransa Başbakanları Angela Merkel ve Nicolas Sarkozy, Avrupa Konseyi Başkanı Herman van Rompuy, AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Barosso, maliyeden sorumlu komiser Olli Rehn, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet olmak üzere yedi siyasetçi tarafından yürütülüyor. Elbette kriz yönetiminde Merkel ve Sarkozy’nin belirleyici olduğu biliniyor. İki başbakanın lokomotif görevi üstlenmesine bir isim bile yakıştırılmış; Merkozy. Adeta iktidar savaşına dönüşen tartışmada cepheler Merkozy’den yana olanlar ve olmayanlar olmak üzere belirlenmiş durumda. Merkozycilerin de Merkozy’yi karşısına alamayanlarında üzerinde uzlaşmış gibi görünen bir isim var ki, O da AB Komisyonu’nun mali politikalarından sorumlu üyesi Olli Rehn. Kendisine yakıştırılan AB Maliye Bakanlığı statüsü konusunda fikir beyan etmeyen Rehn, birliğin mali ve ekonomi politikası konusunda oy birliği ilkesinin zaman kaybı olduğunu yani bir bakan gerektiğini savunanlardan.  Bu aslında çok yönlü bir siyasi kriz  AB içerisinde büyük ve küçük üyeler ile Merkozy ve diğerleri arasındaki iktidar savaşı süredursun, Arupa Mali Fonu’nun genişletilmesine karşı kullandığı hayır oyu ile bu savaşı şiddetlendiren Slovakya, kendini de bir hükümet krizine sürüklemiş oldu. Zira merkez sağ koalisyon hükümeti başkanı İveta Radikova, Fon’a yönelik oylamanın bir güvenoyu sayılacağını belirtmişti. Güvenoyu alamayan hükümetin iktidara veda edip etmeyeceği merak ediliyor. Başbakan Radikova’nın Avrupa Mali İstikrar Fonu’nun onaylanması için muhalefetteki sosyalist Smer Partisi'nin desteğine ihtiyacı var. Destek için yeşil ışık yakan sosyalistlerin erken seçimi pazarlık konusu yapacağına kesin gözle bakılıyor. Sonuç itibari ile AB içinde küçük bir ülkenin kullandığı “hayır” oyu hem AB’nin bütününü hem de mızıkçılık eden ülkeyi bir şekilde krize sürüklemiş oldu. Ya da başka bir deyişle zaten var olan siyasi krizi daha çok su yüzüne çıkardı. AB’nin önümüzdeki günlerde daha çetin iktidar kavgalarına ve zorlu bir sınava gebe olduğu kesin.