Seda Sezer Bilen
Piyasalarda kurun gerilemesi ile yaşanan rahatlamanın ardından gelen soğan fiyatlarındaki artış tartışmaları, "ekonomi nereye gidiyor" sorularının tekrar sorulmasına neden oldu. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Türkiye’nin kur krizini atlattığını ve dalgalanmanın sona erdiğini söylüyor. Kurdaki gevşemenin geçici olduğunu söyleyen ekonomistler ise, ekonomide düzlüğe çıkılmadığı, bilakis zor bir döneme girildiği görüşünde.
2017 yılında ortalama 3,65 seviyelerindeki Dolar/TL, Temmuz başındaki 4,70'ten Ağustos ayında 7.24 seviyesine yükselerek tarihi zirvesine ulaşmıştı. ABD'li rahip Andrew Brunson’ın serbest bırakılması sonrası başlayan gerileme, ABD’nin İran yaptırımlarından Türkiye’yi muaf tutması sonrası devam etti ve kur 5.30'lara geriledi.
Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Veysel Ulusoy DW Türkçe’ye yaşanan süreci şöyle değerlendiriyor.
"Buna ilk şok diyelim. Döviz kuru kaynaklı başlayıp yayılan bir ekonomik dalgalanmadan sonra krize dönüşen bu süreçte, dövizin yüksek seviyelerde durağan hale gelmesi yanıltıcı olmasın. Bu seviyelere gelen döviz kuru, arkasında yüksek faiz, yüksek seviyede enflasyon oranı ve daha önemlisi çevirmek zorunda olduğumuz dış borç piyasasında yüzde 6’ları aşan borçlanma maliyeti gibi kalıcı hasarlar bıraktı.”
Para politikası araçları ve Merkez Bankası rezervleri kullanılarak gelinen noktada, rezervlerin yarı yarıya azaldığına ve daha çevrilememiş kısa ve uzun vadeli borç stokuna dikkat çeken Prof. Dr. Ulusoy, "En tehlikeli olanı ise özel sektör borç yükünün önümüzdeki gün, ay ve yıl içinde yaratacağı olumsuz etkilerdir. Özet olarak, sorunlu günler önümüzde... Borcu bu maliyetle çevirmek bile faiz ve enflasyon hastalıklarının kalıcı bir hale geleceğini gösteriyor” diyor.
Türkiye'nin 200 milyar doların üzerindeki özel sektör borç döngüsünü sağlayabilmek ve bunun bankalara olan etkisini çözebilmek için 2019'da fon yaratma ihtiyacı bulunuyor.
Enflasyonun 15 yılın zirvesine yükselmesi ve enflasyon hesabında en yüksek paya sahip gıda fiyatlarında yaşanan artışlar sonrasında, gıda enflasyonun düşürülmesi konusunda hükümet tarafından gıda komitesi ve hal yasası gibi tedbirler açıklandı.
GlobalSource Partners Türkiye Danışmanı ekonomist Atilla Yeşilada DW Türkçe'ye bu önlemlerle ilgili şöyle konuştu: “Verem olan insana öksürük şurubu vermeye benziyor. Veremi tedavi etmiyorsunuz, semptomlarıyla mücadele ediyorsunuz… Türkiye’de gıda fiyatları enflasyonunun nedeni arz sıkıntısıdır. Biz kaliteli ve bol üretim yapamıyoruz. Siz bunları değiştiremedikten sonra böyle palyatif tedbirlerle hiçbirşey değiştiremezsiniz.”
Üretimin arttırılmasının ve tarımdaki sorunların gözardı edilmemesinin gerekliliğine dikkat çeken Prof. Dr. Ulusoy, "Tarlada değil de yolda oluşan gıda enflasyonunu bu yasa ile etkilemek güzel bir adım olsa da, sorunu yine tarladaki yüksek maliyetler ve onun yarattığı arz eksikliğinde arayalım” dedi ve ekledi: "Yüksek seviyelerdeki üretim hem ihracatı artıracak hem de enflasyon oranını azaltacaktır.”
31 Mart'ta yapılacak yerel seçimler öncesinde hükümet tarafından başka önlemlerin alınabileceğini söyleyen Prof. Dr. Ulusoy, "Birkaç göreceli yaklaşım beklenebilir. Bu bizim hamurumuzda var. Ama yaşanan süreç bunu önemsiz kılacak kanaatindeyim, çünkü ekonomik darboğaz hane halkı tarafından oldukça derin hissedildi” dedi.
Ekonomistler Fed faiz artışları ve küresel ticaret savaşları nedeniyle oluşan genel kaygı ortamı sebebiyle gelişmekte olan ülke piyasalarına yatırım isteğinde gerilemeye dikkat çekiyor ve bu küresel ortam nedeniyle ekonomisi daralma sürecine giren Türkiye'nin işinin daha da zor olduğunu belirtiyor.
Yeşilada "Ekonomide çarklar durmuş durumda, seçmen çok rahatsız. Bütün anketlerde 1 numaralı sıkıntı dediğinizde ekonomi çıkıyor ortaya” şeklinde konuşuyor.
Sanayi üretiminde Ağustos ayında başlayan yavaşlama Eylül ayında hızlandı. Ekonominin yılın son çeyreğinde daralması ve 2019'un ilk çeyreğinde daralmanın daha da sertleşmesi bekleniyor.
Ekonomistler cari dengede son iki aydır fazla verilmesinin ise iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın etkisiyle olduğunu belirtiyor.
Ekonomist Yeşilada "Türkiye'de ithalat diye bir şey kalmadı. Artık tırlar boş dönüyor. Dün lojistikçilerle konuştum, lojistikçi malı götürüyor, ama kimse ithalat yapmadığı için boş dönüyor tırlar. O sayede cari açıkta bir daralma var, bu iyi bir şey mi, değil” şeklinde konuştu.
Üretimin ithalata bağımlı olması ve enerji ihtiyacının neredeyse tamamını ithal etmesi nedeniyle Türkiye ekonomisinin yapısal bir cari açık sorunu bulunuyor.
Cari fazla vermenin ekonomi için ne anlama geldiğini Prof. Dr. Ulusoy şöyle değerlendiriyor.
"İthalatınızın yüzde 90’a yakını ara malı ve sermaye mallarından oluşuyorsa, pahalılıktan dolayı alamadığın bu ürünler düşük üretim, düşük ihracat demektir. Düşük ithalat ve artmayan ihracattan kaynaklanan cari fazla ekonomiyi daha fazla üzer, çünkü bir sonraki fotoğraf karesindeki görünüm hastalıklı reel piyasadır. Cari fazla kavramına ne zaman sevinebiliriz? Normal zamanlarda… zaman şimdi “normal” değil.”