Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan, Prof. Halil Berktay “1 Mayıs 1977 katliamı, solcu grupların arasındaki yoğun husumetten mütevellit yaşandı” sözlerine "Berktay’ı dinlerken kulaklarıma inanamadım. Solcu fraksiyonlar silahlaştılar, evet. Ama iş ondan ibaret değildi ki. Bir güç daha işin içindeydi" değerlendirmesini yaptı.
İsvan Radikal gazetesinden Ezgi Başaran'ın sorularını yanıtladı. İşte o söyleşi:
Siz İstanbul Belediye Başkanıydınız. 1 Mayıs 1977’de Taksim’de ne oldu? Halil Berktay katliamın solcu fraksiyonlar arasındaki husumetten çıktığını söylüyor…
Berktay’ın konuştuğu programı izledim, çok çok şaşkınım. Çünkü aşikâr bir provokasyon vardı. Güvenlik güçlerinin kesin ve açık ortaklığı vardı.
Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
O günleri size anlatacağım. Evet, solcu fraksiyonlar arasında düşmanlık vardı. Yani buldukları yerde birbirlerini öldürüyorlardı. Böyle bir ortamda devlet 1 Mayıs kutlaması için DİSK’e yetki verdi ve Taksim’i tahsis etti. Resmi yazıyla belediyeye bildirdi. O resmi yazıda şu da geçiyordu: Olaylar çıkabilir, hazırlıklı olunuz!
Ne gibi hazırlıklar yaptınız?
Elimde telsizimle Taksim’e gittim. Bu arada 7-8 telsizli zabıta otomobilini yazıyla görevlendirmiştim. DİSK’in isteği üzerine. DİSK, yürüme kollarının zamanlamasını ayarlamak için bizim bu telsizli araçlarımızdan yararlanacaktı. Her araç yanına bir DİSK’li görevli alarak sabahleyin işe başladı. Plana göre çeşitli yerlerde kümelenmeler olacaktı ve o kümeler belli bir sırayla Taksim’e girecekti.
Sonra ne oldu?
Beni ve eşimi şeref tribününe aldılar. Bir yandan telsizle belediyenin hizmetlerini takip ediyorum. DİSK görevlilerinin içinde bulunduğu belediye zabıta arabası Yeni Camii’nin önünde bir kümelenme olduğunu fark etti. Şunu da belirteyim: DİSK yetkili olarak bazı fraksiyonların meydana girmesini yasaklamıştı.
Yasaklı fraksiyon Maoculardı değil mi?
Evet grupların tam olarak isimlerini bilemiyorum ama genel olarak Maoculardı. Meydana girişleri yasaklandığı için DİSK’e ‘Moskova uşağı’, ‘Satılmış’ filan diyorlardı.
Yeni Camii önündeki küme neydi?
O kümelenen gençlerin elinde dürülmüş bir pankart varmış, pankart açılmadığı için kim olduğunu anlayamadılar. Zabıta araçlarındaki DİSK’liler birbirleriyle telsizden konuşuyor, ben de dinliyorum. Hiçbiri bu kümeyi tanıyamadığı için sonuçta “Bunlar bizden değil” dediler. Ve bir süre sonra Yeni Camii önündeki o kalabalık eridi, yok oldu. Sonra Valide Camii’nin önünde yeniden kümelendiler.
Aynı grup mu?
Yine bilinmeyen bir grubun kümelenmesi. Yine DİSK yetkilileri aralarında telsizle konuşup anlamaya çalışıyor. Sonunda Valide Cami önündeki küme pankartlarını açtı ve anlaşıldı ki DİSK’in meydana sokmayacağız dediği gruplardan biri. Ellerinde afiş ve pankartlarıyla Bozdoğan Kemeri’ne doğru yürüdüler. DİSK, Uzel fabrikası işçilerini –ki sayılarının 2 bin kişi olduğunu sonradan öğrendim- engelleme yapmaları için tıkaç olarak yolladı. Diğer grup, yani Maocu fraksiyon bunun üstüne sol tarafa Fatih istikametine saptı. Resmen fraksiyonlar arası dama oynanıyordu.
DİSK’in görevlileri ne yaptı?
Tabii onları meydana sokmamaya çalıştı ve bu iki grup arasında silahlar atıldı. Onun başlamasıyla birlikte Sular İdaresi’nin üstünden-Pamuk Eczanesi-Intercontinental Oteli olmak üzere bir yarım daireden ateş açılmaya başlandı. Bizlere, yani kürsüye ve şeref tribününe doğru.
Ne kadar sürdü?
3-4 dakika. Ama binlerce kurşun atıldı. İnsanlar panikle kaçışmaya başladı. Ve korkup kaçan insanların üzerine polis panzerleri sürüldü. İnanılmazdı. Kabul edilemezdi. Adam kucağına çocuğunu almış, diğer elinde karısı… Kaçıyor. Polis, panzeri onların üstüne sürüyor. Bu arada ses bombası atıyor. Taksim Meydanı’nda dönüyor, bir daha geliyor, durmuyor panzer. Böyle bir manzarayı unutamam.
Sizin polisle karşı karşıya geldiğiniz an ne zamandı?
Yerlerde yaralılar ölüler, perişan bir manzara. DİSK’liler gelip bizim etrafımızda koruma çemberi oluşturdu ki, tribünden inebildik. Kültür Sarayı’nın önünde iki sıra şeklinde dizilmiş toplum polisi vardı. Ben onlara doğru yöneldim. Tam bu sırada, biraz da güneşin batması nedeniyle Sular İdaresi’nin tepesinde insanlar belirdi. Siluetler diyeyim.
Biraz tarif eder misiniz?
Ellerinde tüfek olan 5-6 insan. Pantolonlarını potinlerinin içine sokmuş gibiydiler. Onlar görününce meydandaki insanlar feryat etmeye başladı; burada silahlı adamlar var diye. Ben de toplum polisinin başındaki polise gittim ve Sular İdaresi’nin tepesini gösterdim: “Kim bunlar? Sizin bildiğiniz insanlar mı, yoksa teröristler mi? Kim bu silahlılar?” Tam ben bunları müdürle konuşurken aralarından bir homurtu yükseldi. Benden bahsederek “Ne arıyor bu herif burada” dendiğini kulaklarımla duydum. Sonra polislerden biri sağ omzuma copla vurdu. Tabii bunu kürsünün etrafındaki çok kişi gördü ve bağrışmaya başladılar: “İsvan’ı dövüyorlar!”
Sular İdaresi’nin tepesindeki adamlar kimdi sizce?
Solcu fraksiyonlardan biri değildi. Çünkü tüfeklilerdi. Solcular tabanca taşırdı. Ayrıca bu adamlar olay bittikten sonra görünür oldular. Tepede belirdikleri anda ateş edilmiyordu. Solcular olsa o işi yaptıktan sonra orada beklemezdi ve solcular tüfekli değildi.
Siz daha sonra savcılığa ifade verdiniz...
İki kere ifade verdim. Mahkemeye bir tek patlamış silah getirmediler. Intercontinental’in ön odalarındaki polislerin elinde kamera kayıtları vardı. Bir tane video ya da fotoğraf gelmedi mahkemeye. O dönemde emniyet müdürü olan kişinin ifadesi bile alınmadı, inanabiliyor musunuz?
'Polis olayları seyretti'
Solcular birbirini yesin demek de feci ama birebir katliamda parmağı olmak başka bir şey… Hangisi?
Polis mi bilmem ama birileri o katliama iştirak etti. Hazırlıklıydılar, işaret bekliyorlardı. İstenmeyen fraksiyonun Taksim’e girmesi fırsat bilindi. Bana göre planlanmış olan katliam daha erken saatlerdeydi fakat benim kurduğum telsiz sistemi grubun Taksim’e girmesini gün boyunca engelleyince hesap değişti. Bütün planı bozuyormuşum meğer ben! O nedenle Berktay’ı dinlerken kulaklarıma inanamadım. Solcu fraksiyonlar silahlaştılar, evet. Ama iş ondan ibaret değildi ki. Bir güç daha işin içindeydi.