Soldan bakarak Tarık Akan ve Kadir İnanır: Biraz öteye gidin ve susun hele, çok istiyorsanız Yavuz Bingöl'ü alın!

Soldan bakarak Tarık Akan ve Kadir İnanır: Biraz öteye gidin ve susun hele, çok istiyorsanız Yavuz Bingöl'ü alın!

*Mahmut Üstün

Tarık Akan emeğin ortak değeridir...

Tarık Akan'ın ardından yazılanları okuyunca, sanırsınız ki Tarık Akan bir sanatçı değil de, politik bir akımın önde gelen temsilcisiydi...

Kimileri politik duruşuna bakarak "Yolun yolumuzdur" diyor... Kimi "ulusalcı bir şovendi" yazıyor... Faşistleri ve bağnaz din simsarlarını söylemeye zaten gerek yok... Onlar neredeyse zil takıp oynayacaklar...

Tarık Akan'ın elbette bir politik duruşu vardı. Ve bu duruş elbette ki onun sanatçı kimliğinin de ayrılmaz bir parçasıydı. Ama o öncelikle bir sanatçıydı ve biz Tarık Akan'ı öncelikle bu kimliği üzerinden, bu kimliğinin hakkını verip verememesinden kalkarak değerlendirmek durumundayız.

Bu politik kimliğindeki pozitif ve/ya negatif olarak gördüğümüz unsurları es geçeceğiz anlamına gelmiyor. Sadece bunu yaparken Tarık Akan'ın "bir siyaset adamı değil, sanatçı olduğunu unutmayalım" uyarısı anlamına geliyor.

Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Yılmaz Güney vb. vb...

Tümü Tarık Akan'a göre daha dolaysızca politikanın içindeydiler. Bazıları TKP üyesiydi. Yılmaz Güney, "Güney" adında politik misyonlu bir yayın çıkarıyordu. Hepimiz onların politik hatlarını biliriz, bazı açılardan beğenmez, eleştirel yaklaşırız. Ama hepsinin, bu halkın, emekçilerin ve tüm insanlığın çok önemli bir değeri olduğu konusunda da mutabıkızdır. Tarık Akan da kesinlikle böyledir. O öncelikle emekçi halkın ve yoksulların, peşi sıra da bütün insanlığın değeridir.

Ama bu alanda bazı had bilmez, megaloman tipler de zaman zaman çıkmıştır. Nazım'ı af dilenmek için şiir yazan bir zavallı tipe, Amed Arif'i "devlet korkusundan şiir yazamayan" bir titreğe, Gökçe'yi işkencede arkadaşlarını ele veren bir ödleğe indirgemeye çalışmışlar ve/fakat başaramamışlardır.

Bu nedenle kimse politik bakımdan yanlış gördüğümüz bazı tutumlarını gözümüzün içine sokarak, Tarık Akan'ı bu hatalara indirgeyebileceğini ve önemsizleştirebileceğini hiç düşünmesin. Başarılı olmaları olanaksızdır.

Şimdi de gelelim...

Tarık Akan'ı bir "siyasal kahraman" ilan eden ve ölümünün ardından ya eski yazılarını hemen tedavüle sokan ya da hemen kaleme sarılıp yapay duygusal methiye döşeyen bazı sosyal şoven kalem erbabına... 

Üstü Kemalist/ulusalcı, altı neo liberal bu garip siyasal türe...

Tarık Akan işçilerin, emekçilerin mücadelesini ve hatta en konuşulamaz zamanda, 12 Eylül karanlığında, Kürtlerin acılarını anlatan filmler yapmıştır.

Yaşamının hiç bir bölümünde adı jurnalciliğe çıkmamıştır. 

Militer kurumların kan kokan kirli koridorlarında kariyer avcılığı ve yalakalık yaptığı görülmemiştir.

Sizler devletin derinliklerinde, önemli güç merkezlerinde ikbal ararken, o "Maden" ve "Çark" filmini yapmış, Tekel direnişinde ve Soma'da işçilerle kol kola yeni ve güzel bir hayat düşlemişti.

Sizler popülerlik için kırk takla atarken, dolar üzerinden yapılan pazarlıkların kalemşörü olurken, Tarık Akan popüler bir ünü, dolar pazarlıklı senaryoları elinin tersiyle itmiştir.

Gözü tek Türk kuruşunda bile olmadan, aç kalarak -evet gerçek anlamda aç kalarak- "Sürü" ve "Yol" filmini çekmiştir. Böyle bir adamdır o.

Siz biraz öteye gidin ve susun hele... 

Tarık Akan ve Kadir İnanır...

Sinemamızın iki önemli jönü... Politik bakımdan ikisi de birbirleriyle farklı ve bazen tam zıt yönde politik işler yaptı. Ama benim için ikisi de çok önemli ve değerlidir. Yalnızca soyut sanatçı kişilikleriyle değil, politik bakımdan da...

Bu sanat insanlarının pozisyonunu "sol"dan eleştirmeden önce bugünkü solun "soldan" eleştirilmesi gerekmektedir.

Türkiye'de sol 1980'den bugüne bütün kanatlarıyla ikili bir sıkıştırma ve tasfiye ile yüz yüze kaldı. Milliyetçilik/etniklik/mezhepçilik ve liberalizm bu tasfiye sürecinin temel enstrümanları oldular.

Sol tabanın bir bölümü anti empeyalizm/anti feodalizm duyarlılığından ve AKP karşıtlığından yakalanarak, diğer bir kısmı da özgürlükçülük duyarlılığından yakalanarak sisteme entegre edildi. Hal böyle olunca bu kesimin ilki şovenizme ve pozitivizme, ikincisi de kimlik siyasete ve post-modernizme sıkışıp kaldı. İki kesime de solun emeğin ve yoksulların temsilcisi olması gerektiği unutturuldu.

Solun genel pürü mealinin bu olduğu koşullarda, sanatçılardan saf bir solcu tutum beklemek de gerçekten apayrı bir tuhaflık.

Eğer bütün bu sayılan değerleri emek ekseninde birleştiren güçlü bir sol olsaydı ülkede, Tarık Akan ve Kadir İnanır da aynı çatıda kolkola olacaklardı muhtemelen...

Biz bu değerlerimizi ne sosyal şovenlere ne de kimlikçi sol liberallere teslim etmeyeceğiz. Çok istiyorlarsa Yavuz Bingöl'ü alabilirler...

Sonuçta Tarık Akan yüreği emek, eşitlik, aydınlanma ve özgürlük için çarpan gerçek bir sanat insanı olarak tarihe imza atmıştır.

Hep büyük bir saygı ve sevgiyle anılacaktır. Adı Yılmaz Güney'in yanı başına yazılmıştır.

Bu gerçeği hiçbir siyasi mülahaza değiştiremez.

Bu yazı ilk olarak www.politikyol.com'da yayımlanmıştır