Anadolu Ajansı Editör Masası'na konuk olan son Başbakan Binali Yıldırım, gündeme dair açıklamalarda bulundu. AKP'nin oy kaybına uğradığını ifade eden Binali Yıldırım “AK Parti’nin oyunda düşme var, vekil sayısında düşme var' Bu da doğrudur. Bu da bize bir mesajdır. Biz AK Parti olarak bu mesajı aldık'' diye konuştu.
''Mesajı aldık''
Binali Yıldırım oylarının ittifak kurdukları partilere gittiğini ifade ederek şunları söyledi:
''Tabii şu soru sorulabilir. 'AK Parti’nin oyunda düşme var, vekil sayısında düşme var' Bu da doğrudur. Bu da bize bir mesajdır. Biz AK Parti olarak bu mesajı aldık. Ama şu unutulmamalı ki biz hem cumhurbaşkanı adayımızla hem de milletvekili seçimlerinde ittifaktık. Aynı sütün altında seçime girdik. Seçmen şöyle değerlendirdi. 'Bunlar bir parti gibi hareket ediyorlar. Ha buraya vermişiz ha oraya vermişiz' diye düşünenler oldu. Böyle kampanya da yapıldı. Bazen bu üst düzeyde rahatsızlık oluşturdu. Biz buna hemen müdahale ettik. Ve burada bir iç yarışa ihtiyaç olmadığını, bizim amacımızın bir olduğunu ve neticede sonuçlar ortada. Bizim kaybolan oylarımız ortağımızda, ortağımızın kaybolan oylarımız başka partilerde. Memleket için hayırlı olsun. Parlamento yapısı da bu haliyle bir engel teşkil etmiyor.
Yeni sistemde uzlaşma kültürünün daha da gelişmesi gerekiyor. İcra, Sayın Cumhurbaşkanımıza verildi. Ve onun işlerini yapması için de ihtiyacı olan yasal araçları var. Memleketin işlerini görmek için ihtiyacı duyduğu yasal altyapı mevcut. Bundan sonra parlamento iki şey yapacak. Ola ki milletvekilleri seçim bölgelerine gidiyorlar, vatandaşların talebini alıyorlar. Meclis’te asgari müştereklerde bir araya gelerek partiler bu düzenlemeyi yapacaklar. İki, yürütmenin etkin denetimini yapacaklar. Yazılı soru önergeleriyle, komisyonlar kurmak marifetiyle, bütçe denetimiyle bir çok yönden zaman zaman bakanlar da Meclis’e gelip bilgi verecek. Denetim ve yasama faaliyetlerinde Meclis daha etkin hale gelecek. Bunu bilmemiz lazım.
Geçmiş dönemi hatırlayın. İktidar partisi ne isterse Meclis’te o olur. Onun dışında hiç muhalefet partisinin verdiği kanun teklifinin çıktığı vaki değil. Şimdi hükümet teklif veremiyor. Tek bir istisna var; bütçe kanunu.
Başbakan Yıldırım'ın sözlerinin satır başları şöyle:
Sayın Bahçeli’nin zaman zaman böyle çıkışları oluyor; sürpriz çıkışlar. Tabi biz ittifak yaptık, birlikte hareket ediyoruz. Ama seçim tarihinde ittifak yapmadık. Bahçeli 26 Ağustos’u telaffuz etti. Bizim için de en uygun tarihin, madem erken yapılacak 24 Haziran olması benimsendi ve o şekilde süreç başladı. Çünkü seçim bir kere sokağa ağızdan düştü mü ondan sonra yönetmesi zor. Herkes frene basar ‘hele şu seçim geçsin de ondan sonra bakalım’ gibi bir davranışa yöneliyor. O yüzden de bu seçimlerin yapılması gerekiyordu. Seçimler geride kaldı, artık seçim bitti geçim zamanıdır. Hayat devam ediyor, yatırımcı yatırımını planlayacak, tatile giden tatilini planlayacak ve hayat bütün yönleriyle devam edecek.
Seçimin tabi arzu etmezdik ittifaklar arası bir keskin rekabete dönüşmesini istemezdik. Nihayet bir cumhurbaşkanı seçeceğiz ve vekilleri seçeceğiz. Ama iş döndü dolaştı karşı taraftaki ittifak tek bir noktada anlaştı. Adaylarda teke düşüremediler ama anlaştıkları tek bir nokta vardı. Recep Tayyip Erdoğan olmasın ne olursa olsun. Bir hedef yok, hedef bir başkan seçmek, bir cumhurbaşkanı seçmek üzerine değil, mevcut cumhurbaşkanının seçilmemesi üzerine bir ittifaktı. Bu ittifakı millet gördü.
İç ve dış tehditler, ülkemizin kısa orta uzun vadeli hedefleri… Bunlara dikkat ederek bir de karşı taraftaki adayların söylemden öteye, arka planında bir tecrübe de yok, yapılmış işler de yok. Bütün bunları vatandaş değerlendirdi. Niye değerlendiriyor? Kendisinin geleceğini ilgilendiriyor. Bütün bunların özeti olarak sonuç ortada. Açık ara farkla, en yakın adayla arasında 11 milyon oy farkı var. Böylece bu süreç tamamlandı.
Onun kararını ben vermem. Şöyle söyleyeyim, benim liderim, partimizin genel başkanı ve partimiz ne yönde karar alırsa, neyi münasip görürse biz her türlü görevi yaparız. Bu da çok uzun bir süre değil. Yakında ne olacağı belli olur.
Bunun üzerine saatlerce konuşabiliriz ama 1982’den başlayayım. Bu tartışma 140 yıldır yapılıyor Türkiye’de. Cumhuriyetten de önce başlayan bir tartışma ama 1980 ihtilali işin tuzu biberi oldu. ihtilalle birlikte parlamenter sistemden biraz daha uzaklaşıldı. Önceden cumhurbaşkanları temsili makamlardı. 82 Anayasası’nda darbeyi yapanlar cumhurbaşkanı olmayı da karar verdikleri için, anayasa ve cumhurbaşkanı beraber oylandı. Oraya Evren, anayasayı yazdırırken cumhurbaşkanlığı kısmına ne yetki varsa hepsini dizmiş. Yani yetkileri parlamenter sistemden de silmedikleri için bu sefer ikisi beraber, aynı yetkiyle donatılmış. Nasıl çalışacak? Doğal bir çift başlılık ortaya çıktı. Sürdürülebilir bir şey değil. Bunu 90’lı yıllar boyunca gördük. Biz 15 yılı geride bıraktık. Biz iktidara geldiğimiz ilk geldiğimiz günden beri bunun zorluklarını yaşıyoruz. Ama biz mazeretlere sığınan bir iktidar olmadığımız için sabrettik. İlk günden itibaren bu sistem değişmelidir dedik. Düşünebiliyor musunuz? 19 Kasım 2002’de iktidara gelmişiz, askerler 8 Ocak’ta muhtıra vermiş. Yok laiklik elden gidiyor… Ya kardeşim Allah’tan korkun 1,5 ay bile olmamış…
Her MGK toplantısında aynı sürtüşme, e-muhtıra… “Cumhurbaşkanı seçemezsiniz” Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca olan iş, olmaz hale geldi. 367 icadını çıkardılar, başka tabir bulamıyorum. Ondan sonra dedik ki bu iş yürümüyor, seçim kararı aldık. Bu sefer millet bizi 2007’de millet bizi daha güçlü şekilde iktidara getirdi. Dedik ki, millet seçsin dedik. Ve referandum yapıldı. Referandumda cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi benimsendi. Başkanlık sistemi şekillenmiş oldu. Ondan sonra artık bunu devam ettirip tamamlamak gerekiyordu. Tabi o ara işte, bir takım Ergenekon, Ayışığı, Yakamoz bilmem ne bir sürü konularla uğraştık. Olmadı, sonra FETÖ’cüler ortaya çıktı. Bu süre içinde yapamadık.
İkinci adımı 15 Temmuz’u yaşadıktan sonra bu işin dönüşünün olmadığını ve mutlaka bu meseleyi kökünden çözmek gerektiği kanaati toplumda da bizde de yerleşti. Ve biz tabi o dönemde önceki yıllara göre aynı gücümüz yoktu. Tek başımıza yapma şansımız yoktu. Sayın Bahçeli ile hatırlayacaksınız 2016’nın 4 Ekim’i falandı, yine sürpriz yaptı. Çıktı dedi ki “Fiili durumu hukuki şekle dönüştürmek lazım. Başkanlık sistemi olması lazım” dedi. Ve ondan sonra bu süreç başladı. Bahçeli ile görüşmeleri bire bir ben bulundum. Meclis’e getirdik, komisyonlardan, genel kuruldan derken 16 Nisan 2017’de milletin onayına sunduk, orada da kabul edildi.
24 Haziran aslında 16 Nisan’ın uygulamasıdır. Vatandaş diyor ki, ben kabul ettim kardeşim. Kabul ettiğim şeyin gereğini yapıyorum. Ama bizim muhalefet adayları, Allah canlarını sağ etsin, ona karşı çıktılar. 16 Nisan’ı kabul etmediler. Çıktılar biz bunu geri götüreceğiz. Vatandaş tabi ağrına gitti, ben bu kararı vermişim, sen benimle niye inatlaşıyorsun? Sen bu sistemle ne yapacağını söyle. Bu mesajı verselerdi belki daha iyi olurdu, biraz daha iyi olabilirdi. Niye buna ihtiyaç var? Türkiye 1924 – 2002 arası yüzde 4,7 büyüdü ortalama. 2003 – 2017 arası 5,7 büyüdü ortalama. Bir puan fark var. Diyeceksiniz ki ne böbürleniyorsunuz? Bunun anlamı ne biliyor musunuz? Eğer Türkiye 24’ten bugüne 5,7 büyüseydi, Türkiye bugün dünya ekonomiler içinde 7’inci sırada olacaktı. Fransa’dan sonra gelecekti. Şimdi 17’deyiz. Yani 2,6 kat büyümemiz gerekirken bu kadar az büyüdük. Sırf bu sistemin getirdiği sorunlardan dolayı, darbe girişimlerinden, vesayetten dolayı.
Güçlü oluyorsun iktidarda istikrar oluyor, güven oluyor, iş yapıyorsun. Ama eğer güçlü olmazsan ne olacak? Türkiye’nin 90’lı yılları, 70’li yılları kayıp yıllardır. Özal geldi sıçrama yaptı. 2000’li yıllarda AK Parti geldi sıçrama yaptı.
Cumhurbaşkanımızla çalışmak zor mu kolay mı? Soru çok zor, hem de kolay. Cumhurbaşkanı rahatı sevmeyen bir adam. Rahat olmak isteyeni de sevmiyor. Kendi de rahat etmez, yanındakileri de rahat ettirmez. Böyle bir şeyi var, iş tutuş şekli var. Bu tabi biz alışık olmayanlar bu yolculukta dayanamazlar. Bunda nereden kaynaklanıyor? Memleketin meselelerine olan hassasiyetinden kaynaklanıyor. İstiyor ki hiçbir yerde aksaklık olmasın, yanlış olmasın. Ama Türkiye büyük bir ülke. Yani yurdun kilometrelerce uzağında bir yerde olay oluyor. Onu sizin an be an yönetmeniz mümkün değil. Oradaki idarecilerin aynı hassasiyeti taşıması lazım. Ondan üzülüyor, duygusal yönü çok kuvvetlidir. Mesela o seçim akşamı İstanbul’da toplanan kalabalığın içinden bir yavrumuzun ayağının sıkışması onu o kadar çok etkiledi ki, duygu doruktaydı. Ağlıyordu telefonda, konuştuk. Ne seçim kazanması, ne o coşku hepsi gitmiş. Bütün dikkatini oraya vermiş. Bir ara gelmemeyi düşündü, işler normalleşince geldi. Cumhurbaşkanımızla çalışmak keyifli bir iş. Ben kendisini 1978’den beri bilirim. Beraber belediyede çalıştık.
Yıldırım, Muharrem İnce'nin 'Bana yürü derlerse yürürüm' ifadesi hakkında üzerine şunları söyledi:
Nereye yürüyormuş? Kılıçdaroğlu’nu alıp tekrar Ankara İstanbul yapabilirler. Yalnız başına niye yürüyor? Muharrem bey tabi haklı olarak seçimlerde partisinin üzerinde bir oy, destek aldığı için biraz şey oldu. Yani bunu bir sonuca dönüştürmek istiyor. Ama isterseniz biz onların işlerine fazla bulaşmayalım. Kendi aralarında halletsinler.
Yani hoşuma gitmeyen proje 15 Temmuz. Keşke olmasaydı, Allah’a şükür cumhurbaşkanımızın kararlılığı, milletimizin bayrağa sahip çıkması… Vatansever polislerin, askerlerin emirleri yerine getirmesi ve her şeyden önemlisi sizler; medya. O gece büyük iş gördü. Ve bu kalkışmayı yapanlar, hiç hesap edemedikleri bir sorunla karşı karşıya kaldık. Yoksa onun dışında yaptığımız projeler, hepsi hoş şeyler. Yani şimdi geçen gün birisi mesaj atmış. “Cankurtaran Tüneli’nden geçiyorum yapanlardan Allah razı olsun” diyor. Bizim için hoş olan bu. İnsanların yapılan hizmetin hayatını kolaylaştırdığını hissetmeleri. Çalışırsınız, çabalarsınız bir çok gayretiniz olur ama sonuç alamazsanız iki türlü kahroluyorsunuz.
Ekonomiyle ilgili konuya gelince ekonomi konusu istikrar ve güvenle ilgili bir şeydir. İstikrar ve güven artık gündemden çıkmıştır. Türkiye çok açık bir şekilde kararını vermiş, Türkiye’yi 2023’e taşıyacak hükümeti Cumhurbaşkanını seçmiş. Bundan sonra yapılması gereken milletin verdiği bu krediyle, ülkemizin önündeki sorunları çözmek.
Şimdi gerçekçi olmamız lazım. Türkiye açıkla büyüyen bir ülke. Nasıl açıkla büyüyor? Türkiye, petrol üretimi yok. Buradan enerji açığı var. Türkiye, aynı zamanda bütçe açığı da veren bir ülke. Çift açıkla büyüyor. Büyümesini de sürdürmesi lazım. Projeleri yapacağız, ama bütçeye dikkat edeceğiz. Yap işlet devret modellerini, dış kaynağını daha çok kullanacağız. Buradan arta kısımları da sosyal projelere harcayacağız. Türkiye’nin mutlaka üretim, istihdam ve ihracat ekseninde büyümesini sürdürmesi lazım.
Bu konu biliyorsunuz biraz olacaktı olmayacaktı başlangıçta böyle bir tereddüt oluştu ama sonra cumhurbaşkanımız açık şekilde seçimden sonra ele alacağız demişti. Ne yapacağız? Yeni hükümet açıklanacak, önündeki bir çok gündem maddesinden bir tanesi de bu olacak. Ben bunu daha önce de söyledim. Ben bedelli meselesinin üzerinde bir konu olarak görüyorum. Bedelli zaman zaman birikmeler oluyor, işte bir karar alıyorsunuz. Şu kadar para ver, askerlikten muaf ol diyorsunuz. Ama şu an geldiğimiz noktada 5 milyonun üzerinde askerlik çağında insan var. Bunları ya askere alacağız, ya da yakalarından düşeceğiz. Yeniler gelmese bile 16 sene sürüyor… Nasıl olacak? Adam gelecek 35-36 yaşına kadar, evlenmemiş, iş kurmamış. Ne o? Askere gidecek… Getireceğimiz çözüm, yapısal, kalıcı bir çözüm. Güvenlik zafiyeti söz konusu değil. Vatani hizmete gidenler arka, lojistikte kalıyorlar. Böyle bir sıkıntımız yok. Sıkıntı, ülkemizin en büyük kaynağı olan enerjisiyle heyecanıyla bu gençlerimizin önündeki belirsizliği ortadan kaldırmak. Yapmamız gereken bu. O yüzden bunun kapsamlı bir çalışması, tabi silahlı kuvvetlerle, savunma bakanı, genelkurmay başkanlığı, hükümet; bu konuyu birlikte ele alıp kapsamlı bir çözüm üretilecek mutlaka.
Daha seçimden yeni çıktık. Millet bir oh diyecek. Öne aldık, arkaya aldık ülkeye yazık ediyoruz. Bu mart seçimleri için bir şey söz konusu olmaz. Anayasa değişikliği gerekiyor bir, bir de aylar kalmış seçime. Bu seçimler yapılır, ondan sonra parlamentoda partilerin bir uzlaşma sağlamak suretiyle bu seçimler, bir dahaki seçimden geçerli olmak üzere, takip eden 2023 seçimleri Kasım’a alınabilir. Niye alınmalı? Şunun için alınmalı. Mart’ta seçim yapıyorsunuz. Bir, o sene gidiyor. Baştan 3 ay kampanya, ağzım gözüm derken sene gitti. 4 yıla kalıyor. Halbuki Kasım’da olsa sene sonuna kadar toparlanır, başkanları, meclisleri ortaya çıkar. Seneye tertemiz şekilde başlar. Bir bu yönden bir de mevsimler şartlar yönünden.