Serdar Paktin
GQ- 20.11.2012
Sosyal medya üzerinden dünyayı değiştireceğini sananlar şüphesiz ki yanılıyorlar. Başbakanınızın da dediği gibi, Twitter falan boş, tezek kokusu gerçek. Bir diğer koldan da Cüneyt Özdemir kliktivizm (clicktivism) mefhumuna karşı eleştirileriler sıralıyordu. Özdemir, bunu “modern bir günahlardan arınma ayini” yani kişinin kendisini daha iyi hissetmek için bastığı iki tuş olarak yorumlamış.
Bazıları da merak ediyor ve soruyor: Bu kliktivizm dediğiniz ne ola ki? Böyle 'layk' verip, 'retivit' edip dünyayı mı kurtarıyorlar? Tekrar edeyim, 'layk' vererek dünyayı kurtaracağını sanmak safiyane bir düşünce olur. Biraz analitik düşünce yetisi olan herhangi bir kimse, sosyal medya üzerinde verdiği like’ın veya yaptığı retweet’in fiziksel bir karşılığı olmadığını idrak edebilir.
Arap Baharı sosyal medyada demlendi
Dijital katılım kavramını ve sosyal medyanın asıl gücünü göz ardı etmemek lazım. Kliktivizm ile tatlı su aktivizmini karıştırmamak lazım. Mesela, pek çok kişi, kliktivizm ile ilgili fikir beyan ederken Arap Baharı’ndan da mutlaka söz eder. Bunu söylerken de vurguladıkları nokta şu olur: Arap Baharı internette değil sokaklarda oldu. Aynı şeyi ben de sık sık söylüyorum. Fakat, burada diğerlerinden farklı olarak düşündüğüm nokta, Arap Baharı (ve son yıllarda olan birçok farklı toplumsal hareket) sosyal medyada demlendi. Sosyal medyanın insanları bir konu veya dava etrafında birleştirebilme, bir kamuoyu oluşturma imkanı verdiği açık bir gerçek.
Bu çerçevede baktığınızda insanlar nasıl ki dizilerin “hashtag”lerini kullanarak Twitter’da yazdıkları gibi, memnun olmadıkları markaları da pek ala paylayabiliyorlar. Seçim zamanı CHP’nin sosyal medyada ne kadar etkin olduğunu ve bazı anketlerde AKP’den önde çıktığını da hatırlayabiliriz. Bu aynı zamanda, sosyal medyadaki faaliyetlerin fiziksel karşılığı olmadığına en büyük örnektir. Eğer anketlerde CHP’nin üstün çıkmasını sağlayan herkes gidip oy verseydi, belki durum—bir nebze daha—farklı olabilirdi.
Kliktivizm mi katılımcı demokrasi mi?
Bir başka deyişle, bu “modern günah çıkarma ayini” denilen şey aslında meydanlara inip yürüyüşler düzenleyerek, oturma eylemleri yaparak bile elde edemeyeceğiniz bazı fırsatlar ve böylece elde edilen bir güç sunuyor: Katılımcı demokrasi.
İşte bu yüzden, eskiden medya (ve medyacılar) ve de bazı kurum-kuruluşların elinde olan kamuoyunu oluşturma ve yönetme gücü artık bireylerin ve arkasında bir sivil toplum kuruluşu bile olmayabilecek alelade insanlar da bazılarının hakir görmeye çalıştığı kliktivizm sayesinde artık seslerini duyurabiliyor ve insanların hak verdiği ölçüde kendi seslerini duyurabiliyor, haklarını arayabiliyorlar.
Dolayısıyla, bazılarının “modern bir günah çıkarma ayini” diye yorumladıkları şey, toplum için “katılımcı demokrasi yoluyla hakkını arama eylemi” haline geliyor. Böylece, günah çıkaranlar günahsızların hakkını almasına destek vermiş oluyorlar.
İşte o yüzden, kliktivizm deyip geçmeyin, onun arkasında savunulan düşünceler var—ve düşünceler inananlar olduğu sürece güçlenir ve gerçekleşirler.