Sosyal medya neden adalet arayışının adresi oldu?

Sosyal medya neden adalet arayışının adresi oldu?

Son yıllarda sosyal medya adalet temennisinin ve talebinin dile getirildiği mecraların başında geliyor.

Özellikle kadınlar tacize ya da şiddete uğradıkları durumları sosyal medyadan aktarıyor, hatta kimi zaman tacizi gerçekleştiren kişilerin fotoğraflarını ve videolarını paylaşıyor.

Paylaşılan bu görsellerin üzerine yakalanan çok sayıda zanlı oldu.

Bu bağlamda yaşanan en son olaylardan biri, ailesi tarafından alıkonulan 20 yaşındaki Ankara Üniversitesi öğrencisi Şule Duman'ın sosyal medyadaki kampanya üzerine jandarma ekipleri tarafından kurtarılması ve serbest bırakılması oldu.

Babasının, kadın hakları aktivisti olduğu gerekçesiyle ders çıkışı kaçırdığı Şule Duman için arkadaşları ve avukatları sosyal medyadan kampanya başlatmıştı.

Arkadaşları, jandarmanın ve savcının konuyla ilgilenmediğinden yakınıyordu.

Ancak #suledumanasesver etiketiyle başlatılan kampanyanın ardından Şule Duman jandarma kuvvetlerince iki ay tutulduğu ailesinin evinden alınarak serbest bırakıldı. Savcılığın kararı ile babasına, Şule Duman'ın yanına ve okuluna üç ay süreyle yaklaşmama cezası verildi.

Bunun gibi birçok durumda sosyal medyada haberin yayılması üzerine halkın tepki göstermesi, tıkanan davaların ilerlemesini sağladı.

Peki sosyal medya nasıl adalet talep eden vakaların paylaşıldığı bir adres haline geldi? Neden şiddete ya da tacize uğrayan kişiler, medya kuruluşlarına hikayelerini götürmek yerine sosyal medyaya yönelmeyi tercih ediyor? Bunun Türkiye'deki adalet anlayışına yansıması nedir?

Konuştuğumuz kişiler, sosyal medyanın 'hukukun, yargının tıkandığı anda' devreye girdiğini söylüyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümü'nden Prof. Dr. Aslı Tunç, bu durumu, "Yaralanan bir adalet duygusunun olduğu noktada sosyal medya bu adalet çığlıklarını çok hızlı bir şekilde yayabiliyor" tespitiyle açıklıyor.

Tunç, "Bir an önce çığlığımız duyulsun istiyoruz, bir an önce adalet arayışının yaygınlaşmasını istiyor halk" diyor.

"Yargıda, emniyette duvara toslayınca"

11 yaşındaki Rabia Naz Vatan'ın Giresun'da hayatını kaybetmesi ile ilişkili olayları çok sayıda kişi sosyal medyadan öğrendi.

12 Nisan 2018'de Giresun'un Eynesil ilçesinde evlerinin önünde yaralı bulunan ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden Rabia Naz Vatan, sosyal medya kullanıcısı Metin Cihan'ın tweetleriyle ülke gündemine taşındı.

Rabia Naz'ın babası Şaban Vatan'ın sosyal medyada yürüttüğü adalet arayışı, Metin Cihan'ın Twitter'da yarattığı kamuoyu sayesinde yetkililerin gündemine geldi.

Cihan'ın, Rabia Naz'ın şüpheli ölümünden haberinin olması ise Twitter hesabına gelen bir mesaj ile olmuş:

"Twitter'da takip etmediğim bir kullanıcıdan bir özel mesaj gelmişti, sadece bir cümleden ibaretti: 'Allah rızası için Giresun'da katledilen Rabia'yı gündem yapalım.' Hızlıca Google'ladım, ilginç bir şeye benziyordu. Şimdi ilginç diye tanımlıyorum, çünkü bilmiyordum ne olduğunu. Sonra gördüm ki Facebook'ta baba 10 aydır anlatıyormuş her şeyi.

"Duvara toslayınca yargıda, emniyette, devlete karşı duvara toslayınca, hiçbir yanıt alamayınca sorularına, o da Facebook'ta insanlara anlatmaya başlamış bildiklerini, delilleri, tanıkları, şüphelerini. Ben de yedi saat boyunca başından kalkamadım."

"Ulusal medya takibini yapmadı"

Polis tarafından Rabia Naz'ın ölümüne ilk başta intihar tespiti yapılsa da baba Şaban Vatan, elde ettiği delilleri öne sürerek kızının öldürüldüğünü söylüyor.

Metin Cihan da Twitter'dan yaptığı paylaşımlarla hem baba Vatan'ın hem de kendi yaptığı araştırmaların sonuçlarını paylaşıyor.

Cihan'ın tweetleriyle Rabia Naz'ın ölümü hem basının hem de yetkililerin gündemine geldi.

Gerçi Cihan, bu olayı Twitter'a taşımadan önce Rabia Naz'ın ölümüyle ilgili olarak ulusal basında 'sır ölüm' başlığıyla haberlerin çıktığını, ancak bu haberlerin takibinin yapılmaması sonucunda medyanın Rabia Naz ile ilgili gündem yaratamadığını vurguluyor.

"Televizyon başında ortak tepki gelişmiyor"

Peki neden ulusal basına yansımış bile olsa bir olayın Twitter'da infial yaratması kamuoyu baskısının oluşmasında daha etkili oluyor?

Cihan'ın bu soruya cevabı şu:

"Sanırım Twitter'ın interaktifliği ya da kullanıcının hem yorumlarıyla hem başka etkileşimlerle dahil olabilmesi ve konuyu takip edebilmesi. Belki evde televizyonu izleyen birisi de 'vah' diyordur, çok üzülüyordur ama aynı hisleri yaşayan başkalarıyla bir ortak tepki geliştiremiyor. İnternetin ve sosyal medyanın bu açıdan farklı bir tarafı var."

Cihan, paylaşımını olayın üstünden uzun zaman geçtikten sonra yapmasına rağmen hemen o gün konunun milletvekili düzeyindeki muhataplarının ve başsavcının açıklama yaptığını, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Şaban Vatan'a randevu verdiğini ve basın kuruluşlarının haber yaptığını belirtti.

Kamuoyu baskısıyla cinsel saldırı ve cinayet suçlaması

Geçen yıl 24 Mayıs'ta Ankara'da bir plazanın 20'nci katından düşerek şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden üniversite öğrencisi Şule Çet için de sosyal medya etkili bir kampanya yürüttü.

#ŞuleÇetİçinAdalet etiketiyle yapılan kampanyalar ve Şule Çet'in ölümündeki şüpheleri ortaya döken sosyal medya hesapları, Çet'in ölümüne dair cinayet ihtimalinin güçlenmesine neden oldu.

Zanlılar, olayın hemen ardından ifadeleri alınarak serbest bırakılmış ancak oluşan kamuoyu baskısı ve derinleşen soruşturma sonrası cinayet ve cinsel saldırı suçlaması ile tutuklanmıştı.

Olaydan hemen sonra 'intihar' diye başlatılan ve sonrasında savcısı değişen soruşturmada, zanlılar Çağatay Aksu ve Berk Akand'ın 'kasten öldürme', 'cinsel saldırı' ve 'hürriyetten yoksun bırakma' suçlarından ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet ve 39 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları isteniyor.

"Kaybedecek bir şeyim kalmamıştı"

Hatay'da yaşayan Gülay Mübarek de 2,5 yıl boyunca ölüm tehdidi almasına rağmen ancak sosyal medyada konu gündeme geldikten sonra davasında ilerleme yaşayan kadınlardan.

Geçen yıl başlayan Twitter'daki #Gülayınsesiolmayageldik kampanyası ile gündeme gelen Gülay Mübarek, böylece hiç tanımadığı avukatlardan hukuki destek aldığını ve günlük hayatında bir nebze de olsun rahat nefes alabildiğini söylüyor.

Gülay Mübarek'e neden başına gelenleri Twitter'a yazdığını sorduğumuzda, "Kaybedecek bir şeyim kalmamıştı. Hukuki anlamda her şeyi yaptığım için ekstradan yapacak bir şeyim yoktu." diyor.

Mübarek, önce gazeteci Melis Alphan'ın hikayesini haber yapmasının, ardından da kendisinin uğradığı tacizin detaylarını Twitter'da paylaşmasının 'infial etkisi' yarattığını anlatıyor:

"Daha önce beni kapısından içeri almayan güvenlik güçleri gelip beni evden almaya başlayınca, ben neler yaşamışım, onun idrakına vardım."

Mübarek, artık sosyal medya hesabından diğer kadınların davalarına dair paylaşımlarda da bulunuyor.

Mübarek'e göre sosyal medyanın bu anlamda kulllanılmasının olumsuz etkisi, kitlesel tepki gösterilen bir davanın diğerlerinin önüne geçmesi ve bunun da sosyal medyada duyulmayan vakaların unutulmasına sebebiyet vermesi.

"Mağduriyetiniz sahipleniliyor"

Her ne kadar Kadın Meclisleri gibi platformlar, kadınların sanık konumunda olduğu taciz ve şiddet davalarını mahkemelere giderek ve eylemler düzenleyerek takip etse de sosyal medya bu davaların gündeme gelmesinde çok daha etkili olabiliyor.

Kadın Meclisleri avukatı Rüya İnanır, kadınların yaşadıkları taciz vakalarını neden sosyal medyaya yazmaya ihtiyaç duyduğunu şu sözlerle anlatıyor:

"Kadınlar genellikle karakola gittiklerinde, şikayetçi olduklarında, ya vazgeçirilip geri gönderiliyor ya da soruşturma başlatılmış olsa bile deliller yeterli bir şekilde toplanmıyor, soruşturma aşaması etkin bir şekilde yürütülmüyor.

"Bu durum, yargı, hukuk mekanizmasının çok eksik çalıştığını ve bunun üzerine mağdurların sesini duyuracak başka bir platformun oluştuğunu gösteriyor aslında bize."

Şule Çet davasını örnek gösteren İnanır, "Bu artık sizin meseleniz olmaktan çıkıyor, bütün kadınların meselesi haline geliyor. Artık o konu sizin konunuz değil, kolektif bir şekilde herkes fikrini beyan ediyor ve sizin mağduriyetinizi sahiplenmiş oluyor" diyerek sosyal medyanın bu anlamda değerli olduğunu belirtiyor.

"Takdiri indirim piyasası"

İnanır, her ne kadar sosyal medyadaki tepkilerin üzerine birtakım adımlar atılsa da halen bu suçların cezasız kalmaya devam ettiğini vurguluyor. Özellikle hukukta yer alan 'takdiri indirim' maddesiyle zanlıların çok az ceza aldığını ya da hiç ceza almadığını aktarıyor:

"Hukuk mekanizması hem soruşturma hem kovuşturma aşamasında hep erkekten taraf olduğu için biz ne kadar gündem yapsak da sonrasında istediğimiz sonuca ulaşamıyoruz.

"Sanıklar zaten duruşmaya çıktıklarında pişman olduklarını söylüyorlar, bunun piyasası bile oluştu; cezaevlerinde takım elbiseler kiralanıyor, duruşmaya öyle çıkılıyor. Hakimlerin hangi gerekçelerle bu indirimi verdiklerini bilmek bizim için önemli."

İnanır, "bir kadının belli bir saatte dışarı çıkması, belli bir kıyafeti giymesi ya da başka bir erkekle görüşmesi" gibi birtakım unsurların haksız tahrik olmaması gerektiğine yönelik bir genelge çıkarmanın, cezada kadının aleyhine indirim yapılmasının önünü alabileceğini belirtiyor.

Protesto

"Yaralı adalet duygusuna merhem"

Diğer yandan sosyal medya, insanların başlarından geçen haksızlıkları anlatmak için kullandıkları iletişim aracı olarak medyayı geçmiş durumda.

Eskiden insanlar öncelikli olarak televizyonlara ya da gazetelere derdini anlatmayı tercih ederken, bugün daha çok medya kurumları sosyal medyada tepki toplayan vakaları haberleştiriyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümü'nden Prof. Dr. Aslı Tunç, bireylerin, "direkt olarak bazı otorite figürlerini hedef almak ve belli bir kitleyi arkasına almak için" sosyal medyayı kullandığını söylüyor.

Tunç'a göre "adaleti arayan, canı yanan insanların medyanın talep ettiği editoryal sürece girmek için sabrı yok":

"Sosyal medya hiyerarşiyi ortadan kaldırdığı ve yatay bir iletişim alanı kurabildiği için bu talepler ya da haksızlığa karşı olan itirazlar çok hızlı bir şekilde gerekli yerlere duyurulabiliyor. Bu da yurttaşların umutsuzluğuna karşılık geliyor. Bu teknoloji eğer herhangi bir yaralı adalet duygusu varsa buna merhem olabiliyor."

"Gazeteye bakmayacağız"

Tunç, sosyal medyanın, "linç kültürünü tetiklediği, yanlış algılara sebebiyet verebildiği ve yanlış kişilere tepki gösterilmesine yol açtığı" için istenmeyen sonuçlar doğurabileceğini de söylüyor.

Akademisyen Tunç, anaakım medyaya duyulan güvenin azalmasının da sosyal medyanın daha etkin olmasında rol oynadığını düşünüyor:

"Adaletin nasıl dağıltıldığını ya da adaletsizliği görmek için 10-20 yıl sonra sosyal medya mesajlarına bakacağız, anaakım medyaya, gazetelere bakmayacağımız kesin."