Gün geçtikçe sosyal medyaya ilgi artıyor. Sohbet etmek yerine, sosyal mecralarda vakit geçirmek, müşteriden çok pazarlamacıları memnun ediyor. Yeni uygulamalar, yeni teknoloji araçları hayatımıza ekleniyor. Peki sosyal ağların insanlar üzerindeki etkileri onları gerçekten sosyalleştiriyor mu yoksa daha da mı yanlızlaştırıyor?
Ali Murat Ergün gq.com.tr'de yer alan yazısı şöyle:
Elimizde akıllı telefonlarımız, aynı masada oturan dört-beş kişiyiz. Birbirimizle konuşmak yerine; Twitter'a, Facebook'a, WhatsApp'e bakıyoruz. Daha 1927'de Fritz Lang'in Metropolis'ine ilham veren teknolojinin bizi tamamen ele geçirmesine ne kadar kaldı bilinmez ama henüz Battlestar Galactica ya da Terminator serilerinin çizdiği distopik gelecekten uzak en mutlu günlerimizdeyiz.
Sosyal medya bizi sosyallikten koparsa da biz sosyal medyada olmayanın sosyalliğini sorgulamakta hiçbir beis görmüyoruz. Çoğu zaman olduğumuz kişiden çok uzaktaki sosyal medya personalarımız cebimizde, Instagramlarımıza ayrı Foursquarelerimize ayrı ayrı benler afişe ve inşa ediyoruz.
Pazarlamacılar ise bu durumdan oldukça mutlu, modern çağın kan emicileri son yıllarda keyifle altını çizdikleri bu gerçeği bu yıl İstanbul'da düzenlenen Webit'te de bir kez daha sivri dişlerinden damlayan kanla dile getirmekten asla çekinmiyor.
Facebook, Google, Yandex, Forrester, Al Jazeera... Herkes 'müşteri'nin her şeyini bilmekten yana. "Müşteriyi ne kadar tanırsak, ona o kadar çok şey satabiliriz"in motto edinildiği konferans akbabaların düğünü adeta. "Kullanıcı değil müşteri", "Paylaşmak. Daha fazla paylaşmak"... Sadece Türkiye'de Facebook'un aylık "beğen" sayısı 3.3 milyar. Sanki onlar daha alt bir insan sınıfıymış gibi telefonla konuşan ve oynayan Afrika yerlileri eşliğinde "bile"lerle bu rakamları veren ise Facebook'un Meksikalı Güney, Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Afrika direktörü Diego Oliva. Bütün riyakarlığıyla "Artık daha samimiyiz" diyen Diego, "Asıl hedefimiz hayranlar ve onların arkadaşları" diyor; "En iyi alıcı onlar..."
Kasanın her zaman galip olduğu bir oyuna kısılmış gibiyiz, sosyal medyada daha fazla var olmak için daha fazla paylaşmalıyız. Forrester Research'ten Christene Overby mikrofonu eline aldığında ağzından dökülen kelimeler de hiç farklı değil. Onun hedefinde akıllı telefon uygulamaları var. Kullandığı App'lerden yola çıkarak müşteriyi tanımak hedefi... Hatta bize daha spesifik bir isim bile koymuş: Adreslendirilebilir müşteri
Daha kendi kafasındaki ön yargılardan kurtulamadan bize yeni düzeni ve getireceklerini anlatmaya çalışanlardan bir diğeri ise Al Jazeera'nın mobil medya direktörü Safdar Mustafa. Konuşmasına "Hayatınızda hiç Al Jazeera'yı duydunuz mu?" sorusuyla başlayan Mustafa'ya "El Kaide değil mi?" ya da "Bravo, konferansa yetişmişsiniz, deveyle gelmek zor olmadı mı?" gibi cevaplar vermek istiyor insan bir an. Sonra tam bir centilmen olduğum için, bunları arkasından yazmaya karar veriyorum. Konuşmanın devamı ise şaşırtmıyor "Twitter'la gelen Arap Baharı", "sosyal medyanın getirdiği devrim"... Neyse ki leprikon ve tek boynuzlu atların dünyayı kurtarmasına gelmeden son buluyor sunum.
OMD'nin Avrupa, Orta Doğu ve Afrika'daki patronu Nikki Mendonca ise Henkel Mısır'daki devrimi nasıl bir sosyal medyada büyüme fırsatına çevirdiğini örnek veriyor. Firmanın Kahire'yi temizleme kampanyasının videoları dönüyor dev ekranda ve Persil'in, Pril'in tırmanan sosyal medya takipçi grafikleri... İzlemeye gelenler de anlatanlar kadar hislerini yitirmiş, kimsenin tüyleri ürpermiyor. Dökülen kanın ne bahsi var, ne izi... Batı'nın kana buladığı sokaklar, Batı'nın deterjanıyla pırıl pırıl.
Tabii ki tüm bu sistemin bizi daha fazla sömürebilmesi için bize daha çok şeker vermesi gerekiyor. Konferansta sıkça muştulanan "arttırılmış gerçeklik" tam da bu bayat keki şerbetle yeniden önümüze koyacak gelişmelerden biri. Bir giyim mağazasının soyunma odasında denemek için giydiğin kıyafetteki kodla kıyafetin tarzında bir müzik çalmaya başlaması, tabletlerde üç boyutlu uygulamalar, hep bir daha çok satma tutkusu...
Magplus'tan Peo Strindlund tabletlerin iş dünyasını ve medyayı nasıl yeniden şekillendireceğini anlatacağı konuşmasına bizim nasılda bir üçüncü dünya ülkesi olduğumuzu hatırlatarak başlıyor: "İstanbul'a daha önce de gelmiştim, yemeklerden zehirlendim ve 8 kilo verdim" O biz cahil cühelayı aydınlatmak için zembille gelmiş bir Batılı kurtarıcı... "Teknoloji evrimdir, tüketim devrim" diyerek bir de o cüzdanımıza göz dikiyor.
Crimtan'den Paul Goad'ın sloganı "Daha fazla kullanıcı bilgisi, daha fazla etkinlik", Gemius'tan Thomas Gynild'ın ise "Takipçini tanı, takipçini arttır". Bir diğeri içeriğinin paylaşılması için ona "Vay be" dedirtmelisin derken kafamda dönen onlarca soru işareti ile konferans son buluyor ancak burada bitmiyor, alışık olduğumuz üzere artık filmler bile bitmiyor.
Pazarlamacıların, reklamcıların, araştırmacıların ve sosyal medyacıların internette paylaştığımız her şey üzerinden bizi iliklerimize kadar inceleyip rahatsız edecekleri bir devam filmi geliyor. O yüzden şimdiden hazırlıklı olun, bileti alsanız da almasanız da başınız çok ağrıyacak!