Almanya, sömürgecilik döneminde Namibya'da yapılan katliamları ilk defa Cuma günü 'soykırım' olarak tanıdığını duyurdu.
Alman güçleri, 1904-1908 yılları arasında Namibya'da Herero ve Nama halklarından on binlerce kişiyi katletmişti ve tarihçiler, bu olayları 20. yüzyılın ilk soykırımı olarak değerlendiriyordu.
Soykırım insanlığa karşı işlenen suçların en büyüğü. Bu kavram tartışmalı görünmese de, tek tek olaylara gelindiğinde neyin soykırım olarak kabul edilebileceği konusunda her zaman uzlaşma sağlanamıyor.
Soykırım ya da jenosit (genocide) kavramı ilk kez 1943 yılında Polonya Yahudisi hukukçu Raphael Lemkin tarafından kullanıldı. Lemkin Yunanca ırk ya da kabile anlamına gelen "genos" ile Latince öldürmek anlamına gelen "cide" kelimelerini birleştirmişti.
Yahudi soykırımı ya da Holokost'un dehşetine tanık olan ve bir erkek kardeşi hariç bütün ailesi öldürülen Dr. Lemkin hayatı boyunca, jenosit yani soykırım kavramının uluslararası hukuk tarafından bir suç olarak tanımlanıp kabul edilmesi için mücadele etti.
Onun çabalarının da katkısıyla 1948 yılının Aralık ayında Birleşmiş Milletler Soykırım Konvansiyonu kabul edildi ve 1951 yılının Ocak ayında yürürlüğe girdi.
Konvansiyonun 2. maddesi soykırımı, "bir ulusal, etnik, ırksal ya da dini grubu tamamıyla ya da kısmen yok etme amacı ile işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri" diye tarif edip bunları şöyle sıralıyor:
Konvansiyon ayrıca altına imzasını atan devletlere soykırımı önleme ve cezalandırma konusunda genel bir sorumluluk veriyor.
BM'nin bu anlaşması benimsendiğinden itibaren, özellikle de belli olaylara uygulanıp uygulanamayacağı konusunda net olmadığı söylenerek çok eleştirildi. Kimileri tanımın çok dar olduğunu söyledi, kimileri ise her şeye soykırım denilerek içeriğinin ağırlığının hafifletildiğini öne sürdü.
https://www.youtube.com/watch?v=SczEAILVU00&feature=youtu.be
Bazı uzmanlar soykırım tanımının bu konvansiyonda çok dar yapıldığını, dolayısıyla da imzalandığından bugüne yaşanan toplu katliamların hiçbirinin bu tanımın içine girmediğini söylüyor.
En çok dile getirilen eleştiriler arasında şunlar var:
Fakat bütün bu eleştirilere rağmen, soykırımın, karşı karşıya kalındığında tanınabilir ve adı konulabilir bir şey olduğunu söyleyen de çok.
Sınır Tanımayan Doktorlar örgütünün eski genel sekreteri Alain Destexhe, "Ruanda ve 20. yüzyılda Soykırım" adlı kitabında "Soykırım bütün diğer suçlardan, arkasındaki niyet ile ayırt edilebilir" diyor.
"Soykırım, insanlığa karşı işlenen diğer bütün suçlardan farklı boyutta bir suçtur ve belirlenen bir grubu tamamen yok etme amacını içerir. Dolayısıyla soykırım insanlığa karşı işlenen en ağır ve en büyük suçtur."
Destexhe tam tersine soykırım kavramının, tıpkı "faşist" tanımlamasının "tehlikeli derecede yaygın olarak kullanılması" gibi bir tür "sözel enflasyonun" kurbanı olduğunu düşünüyor.
Harvard Üniversitesi'nin Carr İnsan Hakları Merkezi'nin eski başkanı Michael Ignatieff de, bu görüşte. Kavramın her türlü mağduriyetin öneminin vurgulanması amacıyla kullanıldığını savunuyor.
Bir dersinde bunu "Mesela köleciliğe soykırım deniliyor. Oysa bu, her ne ise de -ki utanç vericidir-, canlıları yok etmek için değil sömürmek için kullanılan bir sistem" diye anlatmıştı.
Soykırımın nasıl tanımlanması gerektiği konusundaki görüş ayrılıkları aynı zamanda 20. yüzyılda kaç soykırım yaşandığı konusunda da görüş ayrılıklarına sebep oluyor.
Kimilerine göre 20. yüzyılda sadece bir soykırım yaşandı: Yahudi soykırımı, yani Holokost.
Ama kimilerine göre de son yüzyılda 1948'deki Birleşmiş Milletler konvansiyonunun tanımına giren en az üç soykırım yaşandı:
Ve son yıllarda bu listeye yenileri ekleniyor. Eski Yugoslavya'da işlenen savaş suçları için özel oluşturulan Uluslararası Ceza Mahkemesi 1995'te Bosna'da yaşanan Srebrenitza katliamını soykırım olarak tanımladı.
Sovyetler Birliği döneminde 1932-1933 yıllarında Ukrayna'da uygulanan politikaların yol açtığı açlık sonucu meydana gelen kitlesel ölümler, Endonezya'nın 1975 yılında Doğu Timor'u işgali sırasında işlediği suçlar ve Kızıl Kmerlerin 1970'lerde Kamboçya'da tahminen 1 milyon 700 bin kişinin ölümüne yol açan politikalarının da soykırım listesine girmesi gerektiğini düşünenler var.
Kızıl Kmerlerin politikaları sonucu ölenlerin ne kadarının siyasi ya da sosyal konumlanışları yüzünden hedef alındıkları konusunda anlaşmazlıklar var ve bu yüzden BM'nin tanımına uymadığı görüşü ağır basıyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi 2010 yılında Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir hakkında soykırım suçlamasıyla tutuklama emri çıkardı.
Mahkeme El Beşir'i 7 yıl süren savaş boyunca yaklaşık 300 bin kişinin öldüğü ve milyonlarcasının yerinden yurdundan olduğu Darfur bölgesi halkına karşı soykırım politikaları yürütmekle suçluyordu.
Daha yakında 2016 yılında ABD İslam Devleti kurduğunu iddia eden cihatçı örgüt IŞİD'i Suriye ve Irak'ta yaşayan Hristiyan, Ezidi ve Şii azınlıklara karşı soykırım yapmakla suçladı.
2017 yılında Gambia, Myanmar'ı Arakan Müslüman halkına karşı soykırım yaptığını söyleyerek Uluslararası Adalet Divanı'na şikayet etti ve Arakan köylerine yönelik yaygın ve sistemli "temizleme" harekatları yapıldığını öne sürdü.
Yüzbinlerce Arakanlı Müslüman Myanmar'dan kaçarak komşu Bangladeş ve başka ülkelere geçerken binlercesi de öldürüldü.
2021'de ABD, Kanada ve Hollanda hükümetleri Çin'i Sincan bölgesinde yaşayan Uygur halkına soykırım uygulamakla suçladılar. Bir çok ülke aynı suçlamayı içeren parlamento kararları çıkardı.
Eldeki kanıtlar Çin'in Uygurlara yönelik kısırlaştırma, zorla çalıştırma, kitlesel gözaltı, sistematik işkence ve tecavüz gibi politikalar izlediğine işaret ediyor. Çin ise bu suçlamaları reddediyor.
Soykırımla ilgili konvansiyonun uygulandığı ilk dava Jean Paul Akayesu'ya karşı açıldı. Ruanda'nın Taba kentinin belediye başkanı olan Hutu kökenli Akayesu, oluşturulan özel uluslararası mahkeme tarafından 2 Eylül 1998 tarihinde soykırım ve insanlığa karşı suçlar işlemekten mahkum oldu.
Ruanda için kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde Akayesu'dan sonra 85 kişi daha mahkum oldu. Bunların 29'u soykırımdan hüküm giydi.
2010 yılı Ağustos ayında sızdırılan bir Birleşmiş Milletler raporunda 1994 soykırımının failleri olan Ruandalı Hutuların kendilerinin de aynı suçun mağdurları olmuş olabilecekleri kaydediliyordu.
2001 yılında Bosnalı Sırp general Radislav Kristiç, Yugoslavya için oluşturulan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde soykırımdan mahkum olan ilk kişi oldu.
Kristiç bu cezaya, 8 bin kişinin öldürülmesinin soykırım sayılamayacak kadar önemsiz boyutta bir olay olduğunu söyleyerek itiraz etti. Mahkeme itirazı 2004 yılında reddetti.
2007 yılında Bosnalı Sırp komutan Ratko Mladiç ya da kendisine takılan isimle "Bosna kasabı" soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediği suçlamalarıyla müebbet hapse mahkum edildi.
'Bosna kasabı' lakaplı Mladiç soykırım cezası için temyize gidiyor
2018 yılında Kamboçya'dan 92 yaşındaki Nuon Chea ve 87 yaşındaki Khieu Samphan, Kızıl Kmer yönetiminde işlenen soykırım ve insanlık suçlarındaki rollerinden dolayı müebbet hapse mahkûm edildiler.