Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, Ankara’da 5 ayda yaşanan 3 terör saldırısındaki güvenlik zafiyetlerini yazdı. 10 Ekim Ankara’da 103 kişinin hayatını kaybettiği Gar saldırısı sonrasında görevden alınan Ankara Emniyet Müdürü Kadri Kartal’ın yargılamasına izin verilmediğini söyleyen Öztürk, “Kartal ve iki şube müdürü görevlerini ihmal ettikleri gerekçesiyle açığa alınmışlardı. Peki, bunlar hakkında “yargılama izni” verildi mi? Hayır verilmedi. İlin asayiş ve güvenliğinden sorumlu valiye dokunuldu mu? Hayır. İstifa eden oldu mu? Ne gezer…” dedi.
Öztürk, çözüm sürecinde İmralı görüşmeleri sırasında Abdullah Öcalan'ın KCK operasyonlarını yapan yetkililerin görevden alınmasını istediğini ve bu kişilerin çoğunun 17/25 Aralık operasyonları sonrasında alıdığını ve böylece örgüt içerisinde "haber elemanı" olarak görev yapanların da bağlantısının koptuğunu söyledi. Öztürk, "'Haber elemanı' yoksa, ya da örgüt içinde kendilerine bilgi getirecek isimlerle bağlantı kuramamışsa eylemler önlenemez" ifadesini kullandı.
Öztürk’ün Sözcü’de “Bu son olmaz; çünkü…” başlığıyla bugün (15.03.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Ankara’da son 5 ayda gerçekleştirilen üç eylemde 175 kişi hayatını kaybetti. “Yaralandı” dediklerimizin arasında gözünü, kolunu, bacağını kaybedenler, ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum olanlar da bulunuyor. Başında söyleyelim tüm bu eylemlerin amacı, devleti, bölücü terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’la masaya oturtmak. Bölücü örgütün destekçisi çok sayıda ülke var. Onlara bu destekler yapılırken, Irak’ın kuzeyinde üstlenmelerine ülke olarak seyirci kalmaya devam ediyoruz. Orada operasyon yapılmasına batı ülkeleri izin vermiyor. Cumhurbaşkanı, Türk askerinin Suriye’ye girmesine çok istekliydi. Başbakanlığı döneminde de, teröristlerin oradan atılması konusunda hiçbir ülkeyi ikna edemedikleri gibi, sözleşmelerden doğan hakkımızı da yerine getiremedi.
Örgüt içindeki gelişmelerden ABD uzmanları iyi haber alıyor. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin, “Ankara’da bombalı araçla eylem yapılacak” bilgisini vatandaşlarına bildirmesi, “Bakın, ABD’liler öğreniyor, Türk istihbaratçılar öğrenemiyor” yorumlarına yol açtı.
Türkiye’nin 19 ülkede “Emniyet Müşaviri” bulunuyor. Bunlara “irtibat görevlisi” de deniliyor. ABD’nin de Türkiye’de “irtibat görevlisi” var. Emniyet Genel Müdürü’nün bilgisi dahilinde, ilgili ülkelerin irtibat görevlileri de muhtemel eylemlere karşı bilgilendirilir. Dahası, bu yönde duyumlar alındığı, plakaları bile açıklanan araçlarla eylem yapılacağı gazetelerde haber olarak yayımlanıyor. “ABD vatandaşlarını uyardı, biz neden uyarmadık” yorumları da yapılıyor. Her gün binlerce otomobilin, otobüsün geçtiği, binlerce yurttaşın duraklarında indiği-bindiği Atatürk Bulvarı’nda patlamanın ne zaman olacağı bilgisi bile olmadan “Kızılay’a gitmeyin, duraklarda beklemeyin, yollardan geçmeyin” denilmesi mi bekleniyordu? “Eylem yapılacak” deniliyor ama nerede, ne zaman, kimin neyle yapacağını öğrenemedikten sonra siz o eylemi nasıl önleyeceksiniz?
250 polis arasında eylem
Patlamanın olduğu anda, Güvenpark’ta, Yüksel Caddesi’nde, hemen yanındaki kamu binaları ve çevresinde çevik kuvvet, terör, asayiş timlerinde görevli en az 250 resmi, sivil, yaya, motorize polis bulunuyordu. 500 metrekarelik bir alanda üstelik en az 250 polisin bulunduğu yerde “eylem yapılamaz” diye bir şey yok. Ölümü göze alan birisinin bu tür eylemi gerçekleştirmesi daha da kolaydır.
İçişleri Bakanı Efkan Ala, “cadde ve sokakları polislere zimmetleyeceğini” açıklamıştı. Peki, bulvarlardan vızır vızır geçen otomobilleri, yolları kime ve nasıl zimmetleyeceksiniz? Yoldan geçen her aracı mı durduracaksınız, içinde arama mı yapacaksınız? Açıkçası polisi ne kadar sokağa yığarsanız yığın bu anlayışla canlı bomba, bomba yüklü araç eylemlerini önleyemezsiniz. Önlemenin tek yolu sağlam istihbarat bilgisine sahip olunmasıdır. Bunları elde etmek, değerlendirmek, eyleme kalkışmadan önlemek de büyük özveri ister. İşte, bugün sıkıntının kaynağı istihbarat alanındaki boşluklardır. O boşluklardan terör örgütleri alabildiğine yararlanıyor. Şunu ifade edelim, güvenlik görevlilerimiz özveriyle çalışıyor. Hele, eylem gerçekleştirdikten sonra bakıyorsunuz kısa sürede otomobilin nereden çalındığını, kimin kiraladığını, eylemi kimin gerçekleştirdiğini belirliyor. Ama iş işten geçtikten, eylem yapıldıktan sonra eylemi yapan kişinin kimliğini açıklamayı da “başarı” sayanlar var…
Bu Eylemler niçin önlenemiyor?
Bölücü örgütün başı Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmelerin tutanakları okunduğunda, Öcalan özellikle KCK operasyonlarını yapanların görevden alınmasını istiyor. Bunların bir bölümü o dönemde yerine getiriliyor. 17/25 Aralık operasyonundan sonra “cemaatçi” oldukları gerekçesiyle İstihbarat Dairesi, Terörle Mücadele Dairesi başkanlarından, yardımcılarına, illerdeki şube müdürlerinden büro amirlerine, polislere kadar hemen hepsi değiştirildi. Ama aynı kadroları, o birimlere de aynı isimler taşımıştı.
Acele yapılan değişiklikler sırasında bu şubelerin bel kemiği sayılan “haber elemanı” olarak nitelendirilen yani Emniyet’e örgütler içinden bilgi taşıyanlarla da bağlantılar koparıldı. O yüzden örgüt içinden haber alınamaması eylemler yapılmadan önlenmesini de zorlaştırdı. Bugün görev yapanlar da eylem olmaması için çaba gösteriyor, özveriyle çalışıyor ama eğer “haber elemanı” yoksa, ya da örgüt içinde kendilerine bilgi getirecek isimlerle bağlantı kuramamışsa eylemler önlenemez. Ankara’da 103 kişinin öldüğü patlamadan sonra Emniyet Müdürü Kadri Kartal ve iki şube müdürü görevlerini ihmal ettikleri gerekçesiyle açığa alınmışlardı. Peki bunlar hakkında “yargılama izni” verildi mi? Hayır verilmedi. İlin asayiş ve güvenliğinden sorumlu valiye dokunuldu mu? Hayır. İstifa eden oldu mu? Ne gezer… Eğer bilgi toplayamıyorsanız, toplanan bilgilerin analizini yapamıyorsanız benzer eylemler her zaman gerçekleştirilir. Gerçekçi olmak gerekirse dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir teknoloji, ölmek için kendisini programlamış niyetin önüne kolay kolay geçemez.