Sözcü yazarı Zeynep Gürcanlı, Ankara kulislerinde, "Başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve tüm AKP'lilerin Ayasofya'da birlikte bir cuma namazı kılacaklarının konuşulduğunu" iddia etti. Gürcanlı, "'Hilal'e karşı Haçlı' söylemi eşliğinde, Ayasofya'nın müze olmaktan çıkarılıp, yeniden tam kapasite ile ibadete açılması, kulislere göre Saray'da ciddi ciddi konuşuluyor" ifadesini kullandı.
Gürcanlı'nın Sözcü'de "Hamaset ve gerçekler" başlığıyla yayımlanan (20 Mart 2017) yazısı şöyle:
AKP döneminin başından beri hep vardı.
Ancak 16 Nisan öncesinde doruk noktasına ulaştı.
Dış politikanın yerini İslami/milliyetçi hamaset aldı.
Gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerek AKP'li bakanlar miting/toplantı demeden oradan oraya koşturup, sürekli “büyük Türkiye”den, “Türkiye'yi kıskananlardan” bahsediyorlar.
Ancak dış politikanın fiili gerçeklerine bakınca, tablo hiç de onların dediği gibi görünmüyor.
İşte birkaç örnek:
– “YA PYD, YA TÜRKİYE” DEDİLER, TÜM DÜNYA PYD'Yİ SEÇTİ- Son dönemde en gündemdeki dış politika söylemi Suriye'de terör örgütü PKK'nın uzantısı YPG/PYD'yle işbirliği yapan ülkelere bağırmak… Son dönemde bu bağrışın tonu, “ya Türkiye, ya PYG” tehdidine kadar vardı. Bu söylemin yanlışlığı, terör örgütünü koskoca Türkiye ile “bir tutmak” yanlıştı. Ve AKP'nin ısrarla yaptığı bu yanlış, Türkiye'yi iyice köşeye sıkıştırdı. ABD, Rakka'ya yapacağı IŞİD karşıtı operasyon için YPG/PYD'yi seçti.
İşin kötüsü Türkiye'ye karşı YPG/PYD'yi seçen sadece ABD ve Avrupa ülkeleri de değil. Türkiye'nin “restini” Rusya da gördü; Moskova'daki PYD/YPG ofisi hâlâ açık. O kadar ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Moskova'da kamuoyu önünde, bağırıp çağırmadan, son derece yumuşak bir üslupla “kapatın bu ofisi” diye ricacı olmasına rağmen hâlâ açık…
– TC BAKANI BİR ÜLKEDEN “SINIR DIŞI” EDİLDİ- AKP iktidarıyla birlikte moda oldu; AKP'liler, yandaşlar “iki ayyaş” filan diye cumhuriyetin ilk dönemlerini sürekli kötüler oldu. Hatta AKP'li bir belediye başkanı işi Atatürk ve arkadaşlarını “Osmanlı'ya darbe yapmaya” kadar vardırdı. Ancak AKP'lilerin beğenmedikleri o dönemlerde yaşanmayanı yaşamak, AKP'ye nasip oldu; AKP'li bir bakan, üstelik resmen Türkiye'nin “müttefiki” bir ülkeden, Hollanda'dan sınırdışı edildi.
– İRAN “CİDDİYE ALMIYORUZ” DEDİ- 16 Nisan öncesindeki bu yüksek tonlu yurtdışı sataşmalarından elbette İran da nasibini aldı. Ne acı ki, İranlı yetkililer açıklama yaptılar; “Ciddiye almıyoruz…”
Türkiye bağırıp çağırırken, aynı İran Suriye'de bir “deniz üssü” kopardı Esad yönetiminden. Rusya'dan sonra İran da yüzyıllardır heveslenip yapamadığını yaptı; Akdeniz'e açıldı.
Durum bu kadar acıklı…
“ALA RENGİN” ÖNCE TÜRKİYE'DE SONRA KERKÜK'TE
“Ala rengin”, Kürdistan bayrağı demek.
Hani o, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Lideri Mesud Barzani'nin Türkiye'ye yaptığı ziyarette, Türk Bayrağı'nın yanına göndere çekilen bayrak.
HDP'li Osman Baydemir'e göre, “Ala rengin” sadece Barzani'nin değil tüm Kürtler'in bayrağı. Nitekim, Barzani ziyaretinden hemen sonra yaptığı açıklamada, “Ala rengin tüm Kürtlerindir” dedi, Türkiye'nin Barzani'yle kurduğu ilişkinin aynısının, siyasi temsilciliğini PYD'nin yaptığı “Rojava Kürtleri”yle de kurulmasını istedi.
Ve Ankara'dan, İstanbul'dan sonra “Ala rengin” hiç beklenmedik bir yerde daha göndere çekildi; Kerkük'te…
Kerkük Irak Anayasası'na göre Kuzey Irak'taki özerk Kürt bölgesine değil doğrudan Bağdat hükümetine bağlı. Ancak kentin Kürt valisi, hazır Ankara'da bile “Kürdistan bayrağı” göndere çekilmişken, “Neden Kerkük'te olmasın” dedi, kamu kurumlarına “Ala rengin” çekilmesi talimatını veriverdi.
İşin kötüsü, Kerkük valisinin bu talimatının üzerinden neredeyse bir hafta geçmesine rağmen, Ankara'dan -Ne Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan, ne AKP hükümet üyelerinden, ne de Türkiye'de bayrak çekildiğinde sosyal medyadan hamasi mesajlar yazan MHP Lideri Devlet Bahçeli'den- hiç ses çıkmadı.
Tepki, sadece Irak Türkmenleri'nin temsilcisi Erşad Salihi, Kürtlerin oldu-bittilerine tepki gösterdi; Kerkük'ün Kürt valisinin “ateşle oynadığını” söyledi.
Ancak Ankara ve İstanbul'da göndere çekilen Kürt bayrağının gölgesinde, Iraklı Türkmenlerin bu tepkisi duyulmadı bile…
Iraklı Türkmenler yalnız ve kırgın kaldı. Referandumda üç-beş uğruna değer miydi?
ABD İSTEDİ, BARZANİ PKK'YLA MASAYA OTURDU
Iraklı Kürt Lider Mesud Barzani Ankara'ya geldiğinde, deyim yerindeyse “krallar gibi” ağırlandı.
Barzani ile görüşmeler saraylarda yapıldı. Şerefine, Ankara ve İstanbul'da göndere Türk Bayrağı'nın yanına “Kürdistan bayrağı” çekildi.
Elbette bunun bir karşılığı da olacaktı.
İçerde; Barzani'nin Türkiye'de kurduğu Kürdistan Demokrat Partisi referandumda “evet” diyeceğini açıkladı.
Dışarda; Irak'ın kuzeyinde ise Barzani, kendisine bağlı “Roj peşmergeler” diye silahlı bir grup oluşturdu. Suriye'de YPG/PYD'ye karşı çıkan Kürtlerden oluşturulan bu grup, Şengal'de PKK'yla karşı karşıya geldi, küçük çaplı çatışmalar bile oldu.
Ankara, Barzani'nin “Roj peşmergeleri” aracılığıyla PKK'yı Şengal'den atmayı planlıyordu ki, araya ABD girdi. Tüm dikkatini IŞİD'le mücadeleye yönelten Washington yönetimi, Irak'ta Musul operasyonu sürerken, Suriye'de ise Rakka operasyonu planlanırken, bölgede bir başka çatışmaya izin vermedi.
Washington'un talebiyle, Barzani'nin “Roj peşmergeleri” ile Sincar'da PKK'ya bağlı Şengal Direniş Birlikleri'ni masaya oturttu. Toplantıda PKK'nın elebaşları da, Barzani'nin KDP'sinin üst düzey görevlileri de yer aldı.
Ve sonuç…
Barzani Türkiye'de göndere çekilen Kürdistan bayrağını da, Ankara'nın kendisine verdiği büyük desteği de bir tarafa koyup, PKK'yla ateşkesi imzalayıverdi.
Türkiye'de, MHP Lideri Devlet Bahçeli'yle birlikte “evet” diyen Barzani, Kuzey Irak'ta PKK ile dostluk yeniledi.
Ortadoğu işte böyle bir coğrafya; “Kullanalım” dediğiniz küçük aktörler, sizi böyle kullanıverir.
16 Nisan referandumu öncesi “evet” cephesi, her türlü yolu deniyor.
CHP ile kavga çıkarma taktiği tutmayınca, AKP'liler “hayır diyenler terörist/vatan haini” söylemini ortaya attı. Bu söylem tutmayınca, Avrupa ile yaratılan suni kriz ile “evet” cephesini sıkılaştırmayı denediler.
Görünen o ki, bu da tutmadı.
Şimdi Ankara kulislerinde sırada “savaş senaryosunun” olduğu konuşuluyor.
AKP'nin, Barzani ile anlaşıp, Kuzey Irak'ta PKK'nın büyük ölçüde boşalttığı söylenen Kandil'e bir operasyon düzenleyebileceği kulislerde en çok fısıldanan konu…
Mart sonu/nisan başı için tasarlanan bu operasyonun da istenen etkiyi vermeme ihtimaline karşılık sürpriz unsur ise Ayasofya…
Hollanda ile başlayıp, tüm Avrupa ülkelerini kapsayan suni krizde Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemini “Hilal Haçlı'ya karşı” gibi, Müslüman/Hıristiyan çekişmesine kadar getirdi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bu söylemi, dünyadaki tüm Müslüman nüfusu kastederek, “Türkiye 2 milyarın ümmetidir. Siz Türkiye'ye hükmedici konuşamazsınız” dedi.
Çavuşoğlu'nun bu 2 milyar içine Türkiye'nin kavgalı olduğu Sisi'nin Mısır'ı, AKP'lilerin son dönemde sürekli hakkında atıp tuttuğu İran'ı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir dönem “Sen benim muhattabım değilsin. Seviyemde, kıratımda değilsin” dediği Irak Başbakanı Abadi'yi kapsayıp kapsamadığı meçhul.
Ne olursa olsun, bu kadar büyük bir söylemi yine büyük bir “eylem” ile taçlandırmak gerekir. Ankara'da da işte bu “eylemin”, başta Erdoğan, tüm AKP'lilerin Ayasofya'da birlikte kılacakları bir cuma namazı olabileceği konuşuluyor.
“Hilal'e karşı Haçlı” söylemi eşliğinde, Ayasofya'nın müze olmaktan çıkarılıp, yeniden tam kapasite ile ibadete açılması, kulislere göre Saray'da ciddi ciddi konuşuluyor.