Sözcü yazarı: PKK'nın "Hayır" dediği ne malum; AKP'liler "'Evet' çıkarsa özerklik gelebilir" haberini yayıyor

Sözcü yazarı: PKK'nın "Hayır" dediği ne malum; AKP'liler "'Evet' çıkarsa özerklik gelebilir" haberini yayıyor

Sözcü yazarı Can Ataklı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım tarafından da sık sık dile getirilen "PKK referandumda 'Hayır' diyecek" söylemiyle ilgili olarak "PKK'nın referandumda hayır diyeceği gerçek mi Güneydoğu'dan gelen haberler pek öyle söylemiyor çünkü. Bölgede AKP'lilerin yoğun biçimde 'Evet çıkarsa burası için çok daha hayırlı olacak, barış süreci ancak o zaman tekrar başlar ve bu kez özerklikle sonuçlanır' haberlerini yaydığı biliniyor" iddiasını ileri sürdü.

Can Ataklı'nın "Bahçeli bu sorularına cevap aldı mı?" başlığıyla yayımlanan (23 Şubat 2017) yazısı şöyle:

Oyunu MHP'ye verdiğini söyleyen kiminle karşılaşsam ateş püskürüyor. Hepsinin ortak sözü şu: “Ne oldu da Genel Merkez birden Erdoğancı kesildi?” Sonra ekliyorlar: “Biz bunu kendimize yediremiyoruz.” Açıkçası ben de şaşkınlıkla izliyorum MHP Genel Merkezi'nin tavrını. Parti tabanından bunca tepki gelirken nasıl oluyor da giderek şiddetlenen biçimde “inadına evet, Tayyip Erdoğan için evet” diyebiliyor Bahçeli?

Bir okurum internette gördüğü bir haberi göndermiş. Haklı olarak soruyor... “Bahçeli çok değil, Erdoğan'ı başkan yapmak istemelerinden bir yıl kadar önce çok önemli sorular sormuştu. Bunları halkın önünde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yöneltmişti. Acaba o sorulara tatmin edici cevaplar mı aldı da şimdi tavrını değiştirdi?” Sorulara baktım. Gerçekten çok ağır sorular. Bu soruları bizler gazeteci olarak sormaya kalksak “devlet güvenliğini tehdit” suçlamasıyla soruşturmaya bile uğrayabiliriz.

Oysa Bahçeli bu çok önemli soruları sormuş zamanında, bir yanıt almış mı bilmiyoruz, almışsa cevaplara inanmış mı onu da bilmiyoruz. İsterseniz MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 2 Haziran 2015 günü, yani 7 Haziran seçimlerinden sadece 5 gün önce Elazığ İstasyon Meydanı'nda halka hitaben yaptığı konuşmada sorduğu soruları bir görelim. Bakın Bahçeli neler sormuş o gün: 1‐ İmralı canisi ile mektuplaştın mı? Öcalan'ın İmralı'dan günübirlik çıkışlarına izin verdin mi? Ve şahsen temas kurdun mu? 2‐ Kandil'deki PKK'lılar dinlenmesin diyerek kriptolu telefon gönderdin mi? Terör baronları ile telefon görüşmeleri yaptın mı? yıl 3‐ Bülent Arınç'a yönelik düzmece suikast iddiasından sonra girilen kozmik odalardan gasp edilen devletin en mahrem bilgileri kimlerin eline geçti? 4‐ KCK'nın kuruluşunda katkın var mı? 5‐ PKK ile HDP'yle başkanlık karşılığında federasyon ümidi verdin mi? Zor sorular. Tehlikeli sorular. Ama Bahçeli sormuş. Şimdi bu soruları hatırlıyor mu, bu sorulara bir cevap almış mı, almışsa nasıl bunları kamuoyunun önünde sorduysa cevapları da yine kamuoyunun önünde açıklaması gerekmiyor mu?

PKK'nın gerçekten 'hayır' dediği ne malum?

Cumhurbaşkanı Erdoğan belli ki “hayır diyenler teröristlerle, darbecilerle birlikte” demekten vazgeçmeyecek. Çevresinden kendisine yönelen “Biraz yumuşasak mı” çağrılarına hiç kulak asmayacağı ortada.

Dün de aynı söylemi sürdürdü. “Kişi sevdikleriyle beraberdir” dedi. Ancak PKK'nın referandumda hayır diyeceği gerçek mi?

Güneydoğu'dan gelen haberler pek öyle söylemiyor çünkü. Bölgede AKP'lilerin yoğun biçimde “Evet çıkarsa burası için çok daha hayırlı olacak, barış süreci ancak o zaman tekrar başlar ve bu kez özerklikle sonuçlanır” haberlerini yaydığı biliniyor. Terörist lider Abdullah Öcalan'ın da daha önce söylediği “Başkanlık sistemi bize çok yarar sağlar, biz başkanlık sisteminin arkasında oluruz” sözleri de hâlâ hafızalarımızda. O halde PKK'nın hayır diyeceği nereden çıkarılıyor?

Dağdaki bir terörist böyle bir açıklama yapmış. Bütün dayanak bu. HDP'nin hayır demesi PKK'nın da hayır demesi anlamına gelmez. Bu konuda da bölgeden ilginç haberler geliyor. PKK'nın HDP yöneticilerine “Hayır kampanyası yürütmeyin” diye baskı yaptığı belirtiliyor.

Vatandaş liderleri ekranda birlikte görmek istiyor

Bu iktidarın özelliklerinden biri kamuoyu önünde rakipleriyle asla bir araya gelmemek. Sadece 2002 yılında Erdoğan‐Baykal tartışmasına tanık olmuştuk. Ondan sonra bir daha liderleri ve önemli isimleri aynı anda karşımızda hiç bulamadık. Hatta öyle ki hiçbir iktidar yetkilisi kendilerinden olmayan, soru ve cevapları önceden planlamadıkları tek kişilik yayınlara bile çıkmadılar. AKP içinde sadece birkaç gazeteci kökenli milletvekili ile seçilmeden önce ekranlarda görmeye alışık olduğumuz bazı isimler rakipleriyle tartışma programlarına çıkıyor. Bu referandum çok önemli olduğuna göre evet ve hayırın tarafları olan liderler halkın önüne birlikte çıkmalı. Başkanlık sistemini çok övüyorlar, Amerika'yı örnek gösteriyorlar. Oysa Amerika'da seçim öncesi iki partinin adayı ve başkan yardımcıları en az ikişer kere canlı yayında halkın önüne çıkarlar. Binali Yıldırım ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun belirleyecekleri bir kanalda ve belli kurallar uygulanarak karşı karşıya gelmeleri referandum konusunda kafası karışık olan milyonların zihnini berraklaştıracaktır.

İşaret dili kullanıyormuş o sırada

Başbakan'ın Meclis grubunda “Bozkurt işareti” yapması çok konuşuldu. Eleştirenler de oldu.

Yıldırım bazı yayın yönetmenleriyle yaptığı sohbet toplantısında neden Bozkurt işareti yaptığını anlatmış. Meğer salonda duyma özürlü vatandaşlar varmış. Yıldırım da “İşaret dilinde referandumda evet nasıl yapılır?” diye sormuş. Tam bu sözü işaret dilinde anlatırken salondaki MHP'liler de seslenmişler o da “Madem işaret dili kullandım devam edeyim bari” diyerek Bozkurt işareti yapmış. İyi mi? Ben haberi duyunca çok güldüm. Ama bunu toplantıya katılan ve Başbakan'dan dinlediğini ekrana taşıyan CNN Türk yayın müdürünün “sevimli” anlatımına daha da güldüm. O yayın müdürü bu tuhaf açıklamayı o kadar keyifle anlattı ki insanın Başbakanına sımsıkı sarılıp öpesi gelirdi yani.

Genelkurmay'ı bütün kalbimle kutluyor ve alkışlıyorum

Genelkurmay Başkanlığı ile ilgili dün haber merkezlerine iki haber düştü. Biri Genelkurmay'ın direkt açıklaması. Diğeri de yandaş bir yazarın köşesinde yazdıkları.

Her ikisi için de Genelkurmay'ı bütün kalbimle kutlamak (!) ve alkışlamak (!) istiyorum. Birinci haber şu; Genelkurmay Başkanlığı kıyafet yönetmeliğinde bir değişiklik yaparak kadın subay ve astsubayların istemeleri halinde türban takabileceklerine karar verdi. Meclis'te de türbanlı milletvekili olabildiğine göre orduda da türban olmasını normal karşılayabiliriz. Ancak burada zamanlama çok önemli. Tam referanduma giderken saraya verilmiş büyük bir destektir bu karar. Böylelikle kararsız olan AKP tabanında “helal olsun sonunda orduyu da dize getirdiler” algısı oluşacaktır. Üstelik böyle bir ortamda kimsenin kararı eleştiremeyeceğini, bunun hayır oylarına zarar verebileceğini de biliyorlar. Önce Kardak açıklarındaki hatıra fotoğrafı ile “Biz de Güçlü

Türkiye için Evet'e varız” diyen paşalarımız saraya çok güçlü bir koltuk daha çıkmış oldular. İkinci haberi ise yandaş yazar Rasim Ozan Kütahyalı'nın yazısından öğrendik. Kütahyalı'nın yine kendisi gibi yandaş olan eşi Nagehan Alçı Etiler'de kahve alırken bir kadının sözlü tacizine uğramış. Eğer olay Alçı'nın anlattığı gibiyse elbette hoş değil. Kimse bu şekilde taciz edilmemeli. Daha önce Rasim Ozan Kütahyalı'yı karargahta törenle karşılayan, kendisinden “Cumhurbaşkanımızı çok seviyoruz, ona bağlıyız” mesajını saraya iletmesini rica eden paşalar olay üzerine hem Nagehan Alçı'yı hem de Rasim Ozan Kütahyalı'yı arayarak “geçmiş olsun, çok üzüldük” mesajını iletmişler. Aynı paşalar yandaşların bile aşırılıklarından ötürü rahatsızlık belirttiği Akit Gazetesi yazarı Hasan Karakaya'nın ölümü üzerine de taziye mesajı iletmişlerdi. Oysa paşalarımızın aklına örneğin Tarık Akan gibi bir sanatçının ölümünden üzüntü duymak veya bir okul olan sanat merkezinin kundaklanmasından sonra Müjdat Gezen'e geçmiş olsun demek gelmedi. Artık böyle. Ordumuz “tek adam rejimine” kendisini çoktan uyarlamış bile.