Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca gazetenin sahibi Burak Akbay ile çalışanlarına yönelik yürütülen 'FETÖ' soruşturmasında yer alan 3 ayrı tanık beyanında kendisinin Brezilya örgüt sorumlusu-imamı olmakla suçlanan Hamidullah Öztürk'ün amcasının oğlu olduğunun iddia edilmesine tepki gösterdi. Öztürk, "Yazmıştım, bir kez daha hatırlatayım, benim amcamın oğlunun FETÖ'nün Brezilya imamı olduğu söylendi, yazıldı. Ama bunu söyleyenler, yazanlar benim amcamın olup olmadığını araştırma gereği bile duymadı. İşin acı yanı, cumhuriyet savcısı da kendisine söyleneni gerçekmiş gibi yazmış. Bir kez daha hatırlatayım benim amcam yok. Dolayısıyla amcamın oğlu da yok" diye yazdı.
Saygı Öztürk'ün Sözcü gazetesinin bugünkü (28 Mayıs 2017) nüshasında yayımlanan "Vallahi biz o işleri bilmeyiz" başlıklı yazısı şöyle:
Şu anlaşılıyor ki, haber yazarken, yorum yaparken daha dikkatli olacaksınız. Hatta “Ben böyle yazıyorum ama ya biraz sonra darbe olursa” diye düşünecek, yazmak istediğinizi de yazmayacaksınız. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Marmaris'te bir otelde tatil yaptığını Gökmen Ulu yazdı. İnternet sitemizin sorumlusu Mediha Olgun da haberi yayımladı. Şimdi iki meslektaşımız da “Cumhurbaşkanına suikast ve fiili saldırıya yardım”dan tutuklandı.
Gökmen ve Mediha darbe olacağını sanki önceden biliyormuş da, bu haberi yayımlayarak darbecilere adres bildirmiş konuma düşürüldü. Devletin bilmediğini, MİT'in haberinin olmadığı bir darbeyi iki gazeteci biliyorsa vay halimize…
Basın sektörünün içinde, matbaası bulunan, yabancı dergi ve gazeteleri basıp dağıtımını yapan SÖZCÜ'den önce de spor gazetesi, mizah dergisi olan kıymetli patronumuz Burak Akbay, 1 Nisan 2007'de GÖZCÜ gazetesinin kapatılmasından sonra oradan ayrılanları bir araya getirip o gazetenin ismindeki (G) harfi yerine (S) koyup SÖZCÜ ile yoluna devam etti. SÖZCÜ'ye, yayın hayatına başlayışının 4. yılında, haftalık ortalama satışının 220 bin civarında olduğu dönemde katıldım.
Emin Çölaşan, Necati Doğru, Mehmet Türker, Yekta Güngör Özden, Ufuk Söylemez, Vural Savaş, Aytun Çıray, Murat Muratoğlu gazetenin yazarları arasındaydı. Emekleme dönemindeki gazete, olaylara farklı bakışı, muhalif duruşu, başkalarının yazamadıklarını yazdığı için en çok satanlar arasına girmişti.
Türkiye'nin en tanınan, bilinen yazarlarının başında gelen Uğur Dündar, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil, Rahmi Turan, Soner Yalçın ve Ege Cansen'in gazetemize katılmasıyla, her biri alanında çok kıymetli muhabirleriyle yolumuza devam ederken “aman masraf olmasın” diye kılı kırk yardık. Boşa ne elektrik, ne su harcadık. Bugün Türkiye'nin en çok satan iki gazetesinden biriyiz. Yeterli mi? Asla değil. Basının üzerinde bu kadar baskının olduğu günümüzde, SÖZCÜ'nün satışının 500 bini aşması gerekirdi. Bazıları “SÖZCÜ'nün satışı niçin bu kadar yüksek” diye kendilerine göre anlam çıkarıyor. Biz sadece gazetecilik yapıyoruz, gazetemizin sahibi Burak Akbay'ın da gazetecilik dışında bir işi olmadığı gibi devletle hiçbir işi yok. O yüzden rahatız, o yüzden özgürüz ve özgürlük kalesi SÖZCÜ'deyiz.
SÖZCÜ'nün Ankara Temsilcisi olarak bu süreçte gazetemizin sahibi Burak Akbay'ın benden en küçük ne bir iş takibi, ne reklam peşinde koşmak, ne de gazetemizle ilgili başka bir talepte bulunmadığına siz değerli okuyucularımızın özellikle ve de içtenlikle inanmanızı isterim. Ayrıca iş takibi nedir, nasıl yapılır, bunlar nasıl söylenir bilen gazetecilerden de değiliz. Yalnız o mu? Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz'ın hepsi belgeli, karşı tarafın görüşü de alınmış haberden başka bir istekte bulunmadığını da biliniz. Genel Müdürümüz Asım Akgül'ün hiç mi bir ricası olmaz? Evet olmadı. Biz gazeteciler sadece işimizi yaptık. Birileri rahatsız oluyormuş, ne yapalım peki? Bırakıp gidelim mi?
Kimler Ergenekon'u, Balyoz'u yazabiliyordu? Bunları yazdığımız dönemde bizi “Ergenekonculukla”, “askercilikle” suçlayanlar bugün makas değiştirmiş. Bakıyorsunuz kısa dönem öncesine kadar Fetullah Gülen'in elini-ayağını öpenler, yanında bir fotoğraf çektirmek için çaba gösterenler, kendilerini unutturmak için önüne geleni FETÖ'cülükle suçluyor. Bu bizlere dönük de yapılıyor. Yazmıştım, bir kez daha hatırlatayım, benim amcamın oğlunun FETÖ'nün Brezilya imamı olduğu söylendi, yazıldı. Ama bunu söyleyenler, yazanlar benim amcamın olup olmadığını araştırma gereği bile duymadı. İşin acı yanı, cumhuriyet savcısı da kendisine söyleneni gerçekmiş gibi yazmış. Bir kez daha hatırlatayım benim amcam yok. Dolayısıyla amcamın oğlu da yok.
İki meslektaşımızın sadece yazdığı haberden dolayı tutuklanmasına kuşkusuz üzüldük. Cezaevindeki diğer meslektaşlarımız gibi onların da tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmesi dileğimizdir.