Star Başyazarı Ahmet Taşgetiren, 7 Haziran sonrası AKP'nin önündeki güçlükleri değerlendirdi. "AK Parti iktidarını destekleyen medyadaki saflaşmaların merkezde bulunan aktörleri etkileyecek hale gelmesi, önemli bir risk" diyen Taşgetiren, "Bu alan potansiyel risk alanıdır. Cumhurbaşkanlığı'nın gündemi, hükümetin gündemi, AK Parti'nin gündemi... Bunlar kendi yoğunlukları olan alanlar ve Erdoğan – AK Parti – AK Parti hükümeti dendiğinde her zaman iç içe geçmesi muhtemel alanlar oluyor. Senkron sağlanamadığında kim belirleyici olacak sorusu gündeme gelebilir, oradan saflaşmalar... Bunun işaretleri var. En risklisi ise, saflaşmaların merkezde bulunan aktörleri etkileyecek hale gelmesidir" ifadelerine yer verdi.
Al Jazeera'da Semin Gümüşel Güner'e konuşan Star Başyazarı'nın, "Taşgetiren: AK Parti medyasında saflaşma potansiyel risk alanı" başlığıyla yayımlanan söyleşi şöyle:
Gazeteci–yazar Ahmet Taşgetiren 7 Haziran sonrasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti’nin önündeki güçlükleri Al Jazeera’ye değerlendirdi. Taşgetiren’e göre, AK Parti iktidarını destekleyen medyadaki saflaşmaların merkezde bulunan aktörleri etkileyecek hale gelmesi, önemli bir risk.
Al Jazeera’nin sorularını yazılı olarak yanıtlayan gazeteci – yazar Ahmet Taşgetiren koalisyon tartışmaları için her gün biraz daha imkânsızlaşan bir hükümet arayışı ortamında olunduğunu ve Erdoğan karşıtlığının bir hükümet çıkarmadığını söylüyor ve ekliyor: “Geldiğimiz noktada neredeyse 'Seçmen seçimin tekrarlanması mesajı verdi' gibi ironik bir duruma geldiğimizi düşüneceğiz.”
7 Haziran genel seçimi sonuçlarına baktığınızda seçmenin en önemli mesajı sizce neydi?
Ben seçmenin kolektif bir mesaj verdiği görüşlerine katılmıyorum. Her partiye oy veren seçmen, ülkeyi yönetme sorumluluğunu o partinin üstlenmesini istiyor demektir. Genel toplum tablosunda da, insanlarımızın çoğunluk iradesini bir partide toplamadığı sonucu çıkıyor. Ancak partilere yansıyan toplum iradesi ise, koalisyon çalışmalarındaki tıkanmaya baktığımızda, ülkede çok kolay bir uzlaşma zemini bulunmadığı sonucu ortaya çıkıyor. “AK Parti'ye karşıtlık” üzerine oluştuğu söylenen blokun çökmesi gibi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim süresince toplu açılış törenleri gibi vesilelerle meydanlarda olmasının AK Parti’ye oy kaybettirdiğine dair yorumlar var. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Ben Cumhurbaşkanı'nın mitinglerinin AK Parti'nin ana blokunda konsolidasyon sağladığını, ancak bu ana blokun içinde yer almayıp da yüzergezer alandan AK Parti'ye gelen kesimde yadırgandığını ve bir ölçüde oy kaybına yol açtığını düşünüyorum.
Sizce Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran seçiminin sonuçlarını doğru okudu mu? Gereklerini yapıyor mu?
Seçim sonuçlarının doğru okuması nedir, böyle bir genel kabul var mıdır, bilmiyorum. Her parti veya aktör kendi siyaset stratejisine göre bir okuma gerçekleştiriyor çünkü siyaset devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da evet Cumhurbaşkanlığı makamına çıktı ama bu, siyaset dışı kalması anlamına gelmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir anlamda hem 13 yıllık iktidarı hem bundan sonraki misyonu bakımından, belki de iç – dış siyasetin en merkezindeki insan durumunda. Hedef alınmış bir insan. Ben Erdoğan'ın kendi içinde realist okumalar yapacağını, kayıpları da, yeniden toparlanmayı da değerlendirmeleri içinde göreceğini düşünüyorum.
Türkiye’nin önündeki yeni hükümetin kurulması sürecinde ve bir koalisyon hükümetinin kurulması halinde Cumhurbaşkanı Erdoğan nasıl davranmalı?
Cumhurbaşkanı normal prosedürü işletiyor. Bir koalisyon zarureti var. Partiler anlaşırsa Cumhurbaşkanı'nın yapacağı bir şey yok. Ama partiler anlaşamıyorsa Cumhurbaşkanı'nın özel siyasi çöpçatanlık yapması da gerekmiyor. Cumhurbaşkanı “anlaşma olmazsa seçim yenilenir” diyor ki bu da anayasal prosedür gereğidir. Bu noktada partilerin uzlaşamıyor olmasını göz ardı edip, Cumhurbaşkanı'nı oyun bozucu rol içinde görmek bir başka takıntı gibi duruyor. Seçim kampanyaları boyunca tüm muhalefet partilerinin hedefinde sıklıkla Cumhurbaşkanı Erdoğan vardı. CHP eski genel başkanı Deniz Baykal da seçimlerden hemen sonra Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmek için Beştepe’ye gitmedi, görüşme Dışişleri Konutu’nda gerçekleşti.
Sizce Sayın Erdoğan muhalefet partileriyle ilişkilerini nasıl sürdürecek?
Sanırım herkesin Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'nı hâlâ içine sindirememiş olması gibi bir durumu yaşıyoruz. Diyelim CHP öylesine Erdoğan karşıtlığına angaje oldu ki, şimdi mesela olacaksa hükümet kurma görevini Kılıçdaroğlu'na Erdoğan değil de bir başkasının vermesi bekleniyor. Ama bir 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi ve halkın yüzde 52 oyu ile seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan gerçeği var. Herkesin bunu içine sindirmesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan siyasi yaşamı boyunca belki de ilk kez seçimlerde istediğini alamadı, seçmenden başkanlık vizesi çıkmadı, arzu ettiği milletvekili sayısı 400 yerine 258’de kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bundan sonra siyaset sahnesinde bu taleplerini ya da beklentilerini nasıl ortaya koyacak?
Evet bu seçimde Erdoğan beklediği sonucu alamadı. Kaçınılmaz olarak bu gerçeği kabul edecek. Ancak ortada Erdoğan'dan bağımsız bir sistem sorunu olduğu gerçeğini de unutmamak lazım. Anayasa'da güçlü yetkilerle donatılmış ve halkoyu ile seçilmiş Cumhurbaşkanı ile halkoyu ile seçilmiş bir Başbakan ve hükümet. Bu ikilemdir ve sorunlar üretmeye çok açıktır. Türkiye her halükarda bu sorunu çözmek zorundadır. Ben ilk tartışmaların başladığı günlerde başkanlık tezinin toplumda heyecan uyandırmadığını yazdım. Henüz başkanlığın karşılık oluşturmadığı görülüyor. Seçimlerde o temanın öne çıkması AK Parti’ye oy getirmedi bana göre. Aksine...
AK Parti’nin Güneydoğu’da oy kaybettiği ortada. Buna dair sizin de yazılarınızda pek çok kez dile getirdiğiniz yorumlar var. Siz AK Parti’nin dindar Kürtleri kaybettiği yorumlarına katılıyor musunuz? Eğer katılıyorsanız, AK Parti dindar Kürtleri yeniden nasıl kazanır?
AK Parti'nin bu seçimde Kürt oylarından önemli bir kısmını kaybettiği bir gerçek. Öncelikle bunun Türkiye açısından ciddi bir sorun olduğunu ifade etmem lazım. AK Parti'nin Kürtlerden büyük oranda hatta etnik siyaset yapan partiden bile fazla oy alabiliyor olması son derece hayati bir durumdu. Bu seçimde o zaaf geçirdi. “Yeniden kazanabilir mi”nin cevabı, Kürt oyları neden kaybedildi ile ilgili bir, Kürt oylarının aktığı HDP bu oyları bünyesinde kalıcı hale getirebilir mi sorusunun cevabına bağlı, iki. Bu noktada şunları da not etmek isterim: Doğu, Güneydoğu'da gerçek bir oy verme özgürlüğü yok. Orada AK Parti'ye oy vermek tehditleri göğüsleme cesaretini gerektiriyordu. HDP'ye barajı aştırmak gibi bir “Kürtlük aidiyeti tutkusu” devreye girdi. AK Parti Uludere, Kobani olaylarında Kürt kamuoyunu tatmin edecek dil üretemedi. Bölgedeki ve Kürt yoğunluklu illerdeki adaylarda Kürtlerin beklentisine uygun adaylar gösterilemedi. HDP bölgede tehdidi de içeren ama tüm ülkede nüfus kayıtlarına da inerek, adeta Kürt sayımı yaparcasına cansiperane çalıştı. Paralel yapı dahil birçok aykırı bileşen “Erdoğan karşıtlığı”ndan yola çıkıp HDP için seferber oldu. Bütün bunlar HDP oylarını da çok kırılgan yapıyor. AK Parti bunları değerlendirip, kendine göre tedbirlerini alacak kuşkusuz. Sonuç kesilmiş yolları aşabilme kapasitesine bağlı. En başta da Doğu, Güneydoğu'da oy verme güvenliğini sağlamak geliyor.
Hangi koalisyon senaryosunun gerçekleşeceğini düşünüyorsunuz? Hangi koalisyon seçeneği sizce daha doğru olur?
Çok çok zor, hatta her gün biraz daha imkânsızlaşan bir hükümet arayışı ortamındayız. Ben bunun için de “seçmenin mesajı” yaklaşımlarını çok ciddi bulmuyorum. Geldiğimiz noktada neredeyse “Seçmen seçimin tekrarlanması mesajı verdi” gibi ironik bir duruma geldiğimizi düşüneceğiz. Erdoğan karşıtlığı bir hükümet çıkarmıyor. O kadar Erdoğan karşıtlığına angaje olundu ki, seçimin en büyük partisi olan AK Parti ile diğerlerinin bir araya gelmesi de hem AK Parti hem diğerleri tarafından kolay kabullenilemiyor. O zaman, sonra koalisyon çıkacaksa her partinin daha şimdiden koalisyon yapabilecek bir dili benimsedikleri bir seçim atmosferiyle... Yeni bir seçim lazım.
Siz yazılarınızda Sayın Gül ile ilişkilendirilen gelişmelere (Ahmet Sever’in kitabı + Fehmi Koru’nun “Erdoğan Saray’ı boşaltsın” önerisini getirdiği köşe yazısı) değiniyor ve Sayın Gül’ün bu düşüncelerle ilişkili olduğuna asla ihtimal vermediğinizi yazıyorsunuz. Bu yazılanlar AK Parti tabanında nasıl bir karşılık buluyor?
Ben Erdoğan – Gül karşıtlığına oynayan tavırların AK Parti tabanında asla kabul görmediğini düşünüyorum.
AK Parti’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
AK Parti seçimde oy kaybetti ama hâlâ yüzde 41 ile en büyük parti. Ve siyasi ortama baktığımızda henüz onu aşıp geniş toplum kesimleri ile buluşacak bir başka parti görülmüyor. Türkiye sosyolojisi hâlâ AK Parti için geniş bir temsil potansiyeli niteliğini taşıyor. Kayıplarının sebepleri var. Bildiğim kadarıyla parti bünyesinde onların tahlili yapılıyor. Bir toparlanma iradesine tanık olabileceğimizi düşünüyorum.
Siz vicdanıyla öne çıkmış bir isimsiniz. AK Parti’nin mağdurların sesi olarak siyasette yükseldiği ama son dönemde bu özelliğinden kayıplar yaşadığı yorumları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele. AK Parti böyle yola çıktı. Bu AK Parti'ye bana göre ahlaki bir üstünlük sağladı. 13 yıldır iktidarda. “İktidar”la iç içe geçen bu 13 yılın yıpranmalar getirdiği bir gerçek. Ahlaki üstünlükte aşınma. Bu da bir gerçek. Partinin yolsuzluk suçlamalarına karşı kendini savunarak seçime girmek zorunda kalması başlı başına bir sorun. AK Parti'yi ve Erdoğan'ı yıpratmanın bazı odaklar için ana gündem olması bir yana, partinin bu sorunu ciddiye alması kaçınılmaz.
1 Temmuz tarihli yazınızda Sayın Erdoğan ile Sayın Davutoğlu arasında doğabilecek bazı potansiyel gerilimlere işaretle, AK Parti iktidarını destekleyen medyada bir saflaşmanın olup olmayacağını, olursa bu saflaşmanın nasıl bir biçim alacağını sorguladınız. Bu çerçevede bugünden bazı yazıların yazıldığını biliyoruz. Buradan yola çıkarak tartışmanın bugününe dair bir değerlendirmede bulunur musunuz?
Bu alan potansiyel risk alanıdır. Cumhurbaşkanlığı'nın gündemi, hükümetin gündemi, AK Parti'nin gündemi... Bunlar kendi yoğunlukları olan alanlar ve Erdoğan – AK Parti – AK Parti hükümeti dendiğinde her zaman iç içe geçmesi muhtemel alanlar oluyor. Senkron sağlanamadığında kim belirleyici olacak sorusu gündeme gelebilir, oradan saflaşmalar... Bunun işaretleri var. En risklisi ise, saflaşmaların merkezde bulunan aktörleri etkileyecek hale gelmesidir.