Star yazarı: Anayasa referandumuyla birlikte NATO'dan çıkma işini de millete bırakırız

Star yazarı: Anayasa referandumuyla birlikte NATO'dan çıkma işini de millete bırakırız

Star yazarı Ardan Zentürk, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov'un çevik kuvvet polisi Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürülmesiyle ilgili olarak "Karlov’a FETÖ bağlantısı belirlenen bir terörist tarafından sıkılan kurşunlar, doğrudan Ortadoğu’da oluşturulmaya çalışılan 'barış sürecine' sıkılmıştır" görüşünü savundu. Zentürk, "Önümüzde belli ki bir 'anayasa referandumu' var, o sandığın yanına bir sandık daha koyar, işi, milletin kararına bırakırız, olur-biter" görüşünü savundu.

Ardan Zentürk'ün "Bravo comandante!’ ya da NATO’dan çıkmalı mıyız?" başlığıyla yayımlanan (29 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Fıkra, ordudan başka her şeye benzeyen Latin Amerika ordularını hicvetmek için üretilmiştir ama bir gün, anlı-şanlı NATO’yu o halde göreceğimi hayal bile edemezdim: Latin Amerika ülkelerinden biri. Genç komutan elinde silahı, askerlerine karşıdaki düşmana karşı saldırı için son emirleri veriyor. “Ben mevziden çıkıp ilerlediğim anda birlikte hareket edecek ve kanımızın son damlasına kadar savaşarak bunları yok edeceğiz, hadi bakalım saldırıyoruz.” Fırlıyor, bir süre koştuktan sonra bakıyor ki, arkasında kimse yok, tek başına, dönüyor, o sırada askerlerin tam siper yattığı mevziden bir ses duyuluyor. “Bravo comandante!”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, misafiri Gine Cumhurbaşkanı Alpha Condi’nin yanında yaptığı Suriye açıklaması, NATO’nun, bir Latin Amerika ordusundan farkı kalmadığını göstermesi açısından önemli: DEAŞ terör örgütünü biz El Bab’da şu anda dört bir taraftan kuşatmış vaziyetteyiz. Koalisyon güçleri şu anda verdikleri sözü maalesef tutmuyorlar, verilen söz farklıydı ama şu anda farklı konumdalar. Öyle olsa da olmasa da biz şu anda yolumuza kararlı bir şekilde devam ediyoruz, devam edeceğiz. Çıkılan bu yoldan geri dönmemiz mümkün değil.

Erdoğan’ın açıklamasının devamında fıkrayı aşan bir durum var. Fıkradaki comandante (komutan) en azından yalnız kalmıştı ama bugünün gerçeklerinde o siperden çıkmayan askerlerden bazılarının düşmanla işbirliği yaptığını da anlıyoruz: Koalisyon güçleri, ne diyorlardı başından, başında söyledikleri şuydu ‘DEAŞ, terör örgütüne karşı bütün mücadelemizi sonuna kadar vereceğiz’ diyorlardı. Hatta bizi de DEAŞ’a destek vermekle suçluyorlardı. Şimdi hepsi ortadan kayboldu, tam aksine terör örgütüne DEAŞ da dahil olmak üzere YPG/PYD bunlara destek veriyorlar, çok açık net ortada. Hepsinin tescilli olarak bütün resimle, fotoğraflarıyla video kayıtlarıyla elimizde belgeleri var.

Bu açıklama, sözün bittiği yerdir. Türkiye Cumhuriyeti, elindeki belge, görüntü ve bilgilere dayanarak, NATO müttefiklerini, kendisine karşı savaşan tüm terör gruplarına askeri destek vermekle suçlamıştır, bu, yakın gelecekte tarihin yeniden yazılacağının açık işaretidir.

Askeri tablo vahimdir

Türkiye’ye DEAŞ’a karşı yürüttüğü savaşta hiçbir destek sağlamayan NATO müttefikleri, Suriye’de PKK-YPG, Irak’ta ise İran yanlısı Şii milislerle ittifak yürütüyor!.. Tablo açıktır ve vahimdir. ABD’nin 2017 savunma bütçesine, PKK’ya DEAŞ’la savaşında (!) uçaksavar füze sistemleri verme kararı önemli,  zaten bu örgüte Suriye’de verilen silahları biz, Anadolu’da topluyoruz. Bitmedi. Örgütten yapılan açıklamalarda, Suriye ve Irak’ta Amerikan, İngiliz, Fransız başta tüm “müttefiklerin (!)” askerleriyle omuz omuza savaştıkları da vurgulanmaktadır.

“Sevr koşulları geri dönüyor”derken haksız mıyız?

Bu, işin askeri yönü. İşin siyasi yönünde, ABD, kanlı bir darbe girişimini yapmış bir kadroyu elebaşları başta, koruyup kollamakta, PKK-FETÖ Avrupa’dan resmen destek görmektedir.

Karlov’a sıkılan kurşun Ortadoğu’yu hedefliyor

Bir başka vahim olan nokta, ABD-AB çizgisinin Suriye-Irak coğrafyasındaki savaşı uzatma derdinde olduğudur, demek, savaş başlarken kendileri için koydukları hedeflere ulaşamadıklarını görüyorlar: 1- Türkiye’nin basiretli tutumu sayesinde mezhep zeminli bir hesaplaşmanın yolunu tam olarak açamadılar, 2- Türkiye’yi bölme/parçalama operasyonunda hüsrana uğradılar. Zorlamaları ve sinirleri bundandır.

Görünen, bu savaşı sonlandırmakta kararlılık gösteren iki ülke olduğudur: Rusya ve Türkiye. Rusya her ne kadar barış sürecine İran’ı katmaya çalışsa da Tahran’dakilerin ABD-AB ittifakına yanaşmayacaklarının hiçbir garantisi yoktur, önce de yaptılar, bugün de yaparlar.

Bir suikaste kurban giden Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrei Karlov’un, Ankara’da sürdürülen Baas-Suriye muhalefeti görüşmelerinin kilit isimlerinden biri olması size bir şey ifade etmiyor mu? Karlov’a FETÖ bağlantısı belirlenen bir terörist tarafından sıkılan kurşunlar, doğrudan Ortadoğu’da oluşturulmaya çalışılan “barış sürecine” sıkılmıştır.

Yapanı belli, yaptıranı belli...

Bütün bu gelişmeler sonucunda...

Ya, NATO’yu olağanüstü toplantıya çağırıp, elimizdeki tüm belge-bilgileri yüzlerine çarparak, “Bakın bu yolda ısrar etmeyin, sonra dünya yıkılır, yeniden kurulur ve Türkiye o dünyadaki yeni yerini alır” diyeceğiz ya da işi hiç uzatmadan Türkiye’nin NATO üyeliğini kamuoyunda tartışmaya açacağız...

Önümüzde belli ki bir “anayasa referandumu” var, o sandığın yanına bir sandık daha koyar, işi, milletin kararına bırakırız, olur-biter...