Star yazarı: İstanbul ve Ankara’dan Güneydoğu'yu hiç tanımadığı halde eş dost kontenjanı açanlar oldu!

Star yazarı: İstanbul ve Ankara’dan Güneydoğu'yu hiç tanımadığı halde eş dost kontenjanı açanlar oldu!

Star yazarı Sibel Eraslan, AKP’nin Çözüm Süreci’ni başlatmasına rağmen Doğu ve Güneydoğu’daki oylarının HDP’ye kaymasını ‘’Kürt seçmeni oyunu güvenlik içinde veremedi’’ yaklaşımıyla açıklanmaya çalışılmasını eleştirdi. AKP’nin kendi özeleştirisini yapması gerektiğini belirten Eraslan “Doğu ve Güneydoğu’daki milletvekilleri listesi toplumsal karşılığı olan kişilerden oluşmuyordu sözgelimi... Yani PKK baskısı olmasa da zafiyet arz eden listelerdi. Bununla samimi olarak yüzleşilmesi gerekiyor” dedi.

“Bölgeyle ilişkisini ya mir, ağa, paşa gibi idari aracılarla veya şeyh, pir, dede gibi geleneksel aracılarla kurmaya çalışan Hamidiye politikasının, bölgeyle gerçek bir ilişkiyi var edemediğini” görüşüne yer veren Eraslan “Resmi gayrı resmi aracılar, bugünkü iletişim için de yetersizdir... Ama en çok da kendi vekilleri hatta bakanları, AK Parti için iletişimin değil iletişimsizliğin sebebi olabilmiştir maalesef. İstanbul’dan ve Ankara’dan bölgeyi hiç tanımadığı halde eş dost kontenjanı açanlarsa apayrı...” ifadesini kullandı.

Sibel Eraslan'ın Star gazetesinde "Kaybedişin tek sebebi PKK değil" başlığıyla yayımlanan (14 Haziran 2015) yazısı şöyle: 

 

 

Kürt seçmenin tavrını gerçekten ciddiye alıyor muyuz? Seçim sonuçları çerçevesinde konuşulan bu mesele, o kadar pragmatik bir biçimde yer tutuyor ki medyada, her şeyden evvel bunu çok üstenci bulduğumu söylemeliyim. Yüzdeler, istatistikler elbette önemli ama insanların hakikati, kuru sayılardan ibaret değil. Seçim sonuçları, elbette dönemlik bir muhasebe için elimizdeki sıcak veridir. Ama anlık seçim sonuçlarından ibaret olmayan başka uzun bir anlatının; ‘’Kürt Meselesi’’nin içinden yapılacak bir muhasebeyi atlarsak, istatistiklerin bizi mahkum edeceği yer statükoculuktan ibaretleşir. Bölgede değişen sosyolojiyi ıskalarız.

 

***

 

‘’Kürt seçmeni oyunu güvenlik içinde veremedi’’ söylemi yoğun bir şekilde dillendiriliyor. 6/7 Ekim vehameti veya HDP vekillerinin yaslandığı sorumsuz kışkırtıcı şiddet söylemlerine eşlik eden ve aslında bölgede hiç dinmeyen örgüt baskısı gibi günceller çerçevesinden bakıldığında... Evet, can korkusu, seçimlere HDP desteği şeklinde yansımıştır. Ama sonuç bundan ibaret değil! Zira, unutulmasın ki, silahlı örgüt yeni ortaya çıkmış bir hadise değil. Bölge halkı 1984’ten bu yana şiddet sağanağının altında, olağanüstü şartlarda yaşıyor ve belki son 12 yılda kazanılmış vatandaşlık hakları ve bölgeye yapılan kamusal toplumsal hizmetler, yatırımlar da düşünüldüğünde... Kürt oylarının azalmak şöyle dursun artması gerekemiyor muydu? Silahların ve can tehdidinin altında oldukları için Kürt oyları kaydı demek, bahanecilikten başka bir şey değil, kimse darılmasın. 1992’de, 1996’da, 2000’de çok daha kolay şartlar altında mıydı Diyarbakır, Van, Hakkari, Muş, Ağrı... Hayır. Hatta bugünküyle kıyaslanmayacak kadar karanlık günlerin içindeydik 90’larda, PKK baskısı daha yoğundu, olağanüstü şartlar altında bir iç savaş hali bile diyebileceğimiz nispette feci günlerdi... Ve o feci şartlar altında bile Doğu, siyasi tercihinde, ezici çoğunluğunu CHP’ye veya HADEP, DEP’e vermiyordu...

 

Peki ne oldu? Hizmet, niçin hezimetle karşılık buldu?

 

Ki, HDP’nin meclise girişi AK Parti’yi hükümet kurmada zorluğa götürmüş olsa da ben bunu hezimet görenlerden değilim. Akil Heyette çözüm süreci ve toplumsal barış için vazife yapmış birisi olarak; zaten bizim teklifimiz ‘’savaş değil siyaset, silahlar sussun insanlar konuşabilsin’’ değil miydi? Çözüm sürecinin başlatıcısı Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecini siyasetler üstü bir mevzu olarak ortaya koyarken aslında büyük bir riski de sırtlayarak; ‘’siyasi başarımıza mal olacaksa bile sürecektir’’ demiyor muydu... Öyleyse bu sonuç, AK Parti nezdinde de ‘’hezimet’’ olarak değerlendirilmemelidir... Lakin her siyasi parti, niçin kazandığı kadar niçin kaybettiğini de elbette analiz edecektir, AK Parti de bunu yapıyordur, yapacaktır. Doğu ve Güneydoğu’daki milletvekilleri listesi toplumsal karşılığı olan kişilerden oluşmuyordu sözgelimi... Yani PKK baskısı olmasa da zafiyet arz eden listelerdi. Bununla samimi olarak yüzleşilmesi gerekiyor.

 

***

 

Nubihar Yayınlarından ‘’Sultan Abdülhamit ve Kürtler’’ adlı eserinde Nihat Karademir’in, Kürtler nezdinde ihtiramlı bir hatırası olan Abdülhamit’in politik açmazları hakkındaki analizleri halen güncel bir kısmıyla mesela. Bölgeyle ilişkisini ya mir, ağa, paşa gibi idari aracılarla veya şeyh, pir, dede gibi geleneksel aracılarla kurmaya çalışan Hamidiye politikasının, bölgeyle gerçek bir ilişkiyi var edemediğini yazıyor Karademir. Bu tarz ilişki bir kısmı değişmiş haliyle halen devam etmektedir. Resmi gayrı resmi aracılar, bugünkü iletişim için de yetersizdir... Ama en çok da kendi vekilleri hatta bakanları, AK Parti için iletişimin değil iletişimsizliğin sebebi olabilmiştir maalesef. İstanbul’dan ve Ankara’dan bölgeyi hiç tanımadığı halde eş dost kontenjanı açanlarsa apayrı... Bölgede Hamidiye döneminin yaslandığı geleneksel imkanlarsa kalmamış denecek kadar azdır. İslami kesim düşünürleri, okuma seviyesi Batı’dan çok yüksek gençlik ve sivil yapılar dahil, modern ve geç-ulusçu dili tercih etmektedirler mesela. ‘’Medeniyet Tasavvuru’’ veya ‘’Yeni Türkiye’’ gibi içi tahkim edilmemiş temenniler, bölgesel enteljansiya tarafından ciddiye alınmamaktadır. Ömürlerine bereket, nur yüzlü eski sakallı dedeler değildir yeni muhataplar. Hala ısrarla geleneksel selavatlarını sürdüren Hüda-Par gibi kesimler de zaten Allah’a emanet, muhatap bile alınmamaktadırlar... Karademir’in Abdülhamit politikalarını tetkik ederken ortaya koyduğu pozitif tezlerden birisi, “Esnek merkeziyetçilik, geleneksel liderliklerle uzlaşarak iktidarı paylaşmak’’ meselesi... Halen güncelliğini koruyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortaya attığı ‘’Başkanlık Sistemi’’ meselesine, bir de bu açıdan bakmaksa... AK Partililerin bile aklına gelmiyor...