Star yazarı: Karşıtlarımızın yanlışlarını ideolojilerine verirsek, onlar da yanlışlık olunca faturayı inancımıza çıkarır

Star yazarı: Karşıtlarımızın yanlışlarını ideolojilerine verirsek, onlar da yanlışlık olunca faturayı inancımıza çıkarır

Star yazarı Selahaddin Çakırgil, Karaman'daki Ensar ve KAİMDER evlerinde bir öğretmenin 10 erkek öğrenciye tecavüz etmesine ilişkin, "Oraya emanet edilmiş çocuklardan onlarcasına bir öğretmen tarafından gerçekleştirilen alçaklık üzerinde durmak bir ayrı dert; durmamak daha bir ayrı dert" dedi. "Asıl problem şu ki, bu gibi ideolojik veya inanç temelli kurumlarda meydana gelecek her olumsuz durum, o ideoloji veya inançla daha bir ilişkilendirilecektir" ifadelerini kullanan Çakırgil, "Evet, nasıl ki biz, karşıtlarımızın yanlışlarını, eğriliklerini onların şahıslarına değil, ideolojilerine  veriyorsak; başkaları da Müslüman kimlikleriyle öne çıkan kimselerin oluşturduğu kurumlarda meydana gelecek her yanlışlığı aleyhimizde kullanmak isteyecektir. Bugün olan budur ve şahsî suçların bile, inanç kimliğimizin hesabına yazılmasına da şaşmamak gerekir" diye yazdı.

Selahaddin Çakırgil'in, "Yanlışımın faturası bana değil, inancıma çıkarılır" başlığıyla yayımlanan (31 Mart 2016) yazısı şöyle:

 

 

 

 

 

Gönlü ve eli hayır işlerine de açık kimselerce oluşturulan itibarlı bir vakıf kuruluşunun Karaman’daki bir öğrenci yurdunda, oraya emanet edilmiş çocuklardan onlarcasına bir öğretmen tarafından gerçekleştirilen alçaklık üzerinde durmak bir ayrı dert; durmamak daha bir ayrı dert...

Bu gibi alçaklıklardan dolayı, elbette bir kurumu bütünüyle töhmet altında tutamayız ve suçlayamayız hukuken.. Ama hukuken olmasa bile, hele de iletişim ağının bu kadar geliştiği bir zaman diliminde, bu gibi suçlamaların önüne geçilemeyeceği de bilinmelidir.

Ayrıca, ortada uzun zaman gizlenmiş veya üstü örtülmüş bir alçaklık olduğu ve personel seçim veya istihdamında bir dikkat za’fiyeti bulunduğu da açık...

***

Başbakan Davutoğlu, bu alçaklığın cezasız kalmayacağını, ‘bu alçaklığı yapanın gün yüzü göremeyeceğini’ kendisini paralarcasına şiddette bir hiddetle ifade ediyor.

Ancak, Davutoğlu hissiyatını ifadede samimî olsa bile, mevcut kanun düzenini bilenler, bu sistemin onun gönlünden geçen ve dilinden dökülen o kızgınlıklara uygun bir cezalandırmaya yol vermeyeceğinden emin oldukları için, bu sözleri tebessümle karşılıyorlar. Çünkü, bundan sonra bir takım kanunî düzenlemeler yapılsa bile bunlar da, -hukuk diliyle-, ‘maqable şâmil / geçmişe yönelik’ olamayacağı için ve de mevcud kanunlar, yargıçlara göre de farklı bir takım hükümlere müsait olduğundan, sonunda, ‘dağ fare doğurabilir’; bir kez daha...

Nitekim, tuzağına düşürdüğü kurbanına tecavüz edip ve sonra da öldüren nicelerinin birkaç yıl sonra serbest kaldıkları devamlı görülmekte... Ecevit’in çıkardığı ve ‘Rahşan Affı’ diye bilinen uygulamanın ortaya çıkardığı rezaletler unutulmadı...  Hele de ‘yüce yargıçlar’ın bu gibi câni ve alçakların duruşmalar sırasındaki iyi halleri gerekçesiyle ceza indirimi uygulamaları da bir ayrı konu ve bu yolların nasıl açıldığını sağır sultanlar bile biliyor...

***

Asıl problem şu ki, bu gibi ideolojik veya inanç temelli kurumlarda meydana gelecek her olumsuz durum, o ideoloji veya inançla daha bir ilişkilendirilecektir.

Kocaman harflerle yazılmış bir duvar yazısı vardı:

‘Kardeşim, benim hatamı inancımın hatası olarak görme!’

Doğru denilebilir. Çünkü, bir kişinin hatasının, bütünüyle onun dünya görüşüne mal edilmesi haksızlık olabilir.  

Ama bu yazının altına da kor parçası gibi bir cevabî yazı yazılmıştı:

‘Kardeşim; unutma ki, senin yanlışın inancının hatası olarak görülecektir!’

Evet, her iki cümle de doğru ve ama ikincisi, daha bir çarpıcı doğru...

***

Nitekim,  Ana Muhalefet Partisi Gn. Başkanı, bu son alçaklığın üzerinde, Salı günkü Grup toplantısında konuşup, çocukların yurtlarda barındırılmasının bu gibi hayır kurumlarını yerine, devletçe üstlenilmesi ve bu gibi faciaların tekrar yaşanmaması için gerekli hukukî tedbirlerin alınması gerektiğini dile getirdi; ahlâkî çürümelerin, sadece kanunî tedbirlerle önlenemeyeceğini, bunun için bir inanç ve ahlâk eğitimine ihtiyaç bulunduğunu göz önüne getirmeden... Laik, hele de kemalist-laik bir dünya görüşüne bağlananlar için inanç ve ahlâk eğitiminin bir mânâsının olmadığı, geçmiş 90 yıldaki uygulamalarla da ortada... Kalpleri boş bırakılmış ve sadece be denî hazlarıyla ve içgüdüleriyle hareket eden nesiller için bu gibi sapmalar daha bir kaçınılmazdır.

Ve unutmayalım ki, bu gibi rezalet, ahlâksızlık ve suistimaller laik-kemalist kadroların elindeki resmî kurumlarda da patladığı zaman, sadece kanunî tedbirlerden medet umulmasının yanlışlığını  ve ahlâk ve maneviyat seferberliği yapılmasının gerekliliğini söyleyenlerle alay edenler de yine o laik taife idi.

***

Evet, nasıl ki biz, karşıtlarımızın yanlışlarını, eğriliklerini onların şahıslarına değil, ideolojilerine  veriyorsak; başkaları da Müslüman kimlikleriyle öne çıkan kimselerin oluşturduğu kurumlarda meydana gelecek her yanlışlığı aleyhimizde kullanmak isteyecektir.

Bugün olan budur ve şahsî suçların bile, inanç kimliğimizin hesabına yazılmasına da şaşmamak gerekir.