Star yazarı: Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın sesine kulak verilmeli

Star yazarı: Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın sesine kulak verilmeli

Star yazarı Lütfü Oflaz, kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın 71'inci gününe giren açlık grevleriyle ilgili olarak "Onlar ve onlar gibilerin seslerine kulak verilmeli. Sırf muhalif oldukları için işten atılmadıysalar, inandırıcı delillerle kamuoyu bu konuda ikna edilmeli. Ama bu yapılmıyor" dedi. 

"Kaldı ki iş onların sesine kulak vermemekle de bitmiyor" görüşünü dile getiren Oflaz, "İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı gibi önde gelen FETÖ sanığının serbest bırakılması üzerine oluşan tepkilere de kulak tıkanıyor" ifadesini kullandı. 

Lütfü Oflaz'ın "Sulandırılırsa bu işler, sevinir FETÖ'cüler" başlığıyla yayımlanan (18 Mayıs 2017) yazısı şöyle:

Başbakan Binali Yıldırım, “Ergenekon örgütü vardı; ama FETÖ’cüler sulandırdığı için o iş neticesiz kaldı ” şeklindeki görüşünü geçenlerde yine dile getirdi.

Başbakan’ın dile getirdiği bu görüşün Cumhurbaşkanı’nın da görüşü olduğu bilinmeli.

Bu görüşe göre, Ergenekon bir Kemalist derin devlet örgütlenmesiydi.

FETÖ’cüler de derin devlet türü paralel devlet kurmayı Kemalistlerden öğrenmişlerdi.

Tıpkı seçilmiş hükümetleri devirme girişimini Kemalistlerden öğrendikleri gibi.

Nitekim Kemalistler 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta seçilmiş hükümetleri devirmişlerdi.

Kemalistler AK Parti Hükümeti’ni de devirmek istemişler; ama devirememişlerdi.

Sonuçta da tutuklanıp hapse gönderilmişlerdi.

Ne var ki yargılandıkları Ergenekon davasını FETÖ’cüler sulandırmıştı.

At izi it izine karıştırılmıştı.

Ergenekoncu olmayanlara da sırf muhalif oldukları için Ergenekoncu muamelesi yapılmıştı.

Hal böyle olunca da Ergenekon davasına toplumsal destek azaldıkça azalmıştı.

Öyle olunca da sonuçsuz kalmıştı.

Evet, başta Cumhurbaşkanı, Başbakan olmak üzere devletin en üst kademeleri bu kanıdaydı.

Malumunuz, tıpkı Ergenekoncular gibi FETÖ’cüler de AK Parti Hükümeti’ni devirmek istediler.

Darbe teşebbüsleri başarısız olunca da tutuklanıp hapse gönderildiler.

Peki ama bu gidişle FETÖ davasının sonucu da Ergenekon davasının sonucu gibi olmaz mı?

FETÖ’cü olmayanlara FETÖ’cü muamelesi yapılırsa, FETÖ davası da sulandırılmaz mı?

At izi it izine karıştırılırsa, FETÖ davasına da toplumsal destek azaldıkça azalmaz mı?

O da tıpkı Ergenekon, Balyoz davaları gibi sonuçsuz kalmaz mı?

Bunun önünü almak için FETÖ’cü olmayanlara FETÖ’cü muamelesi yapılmamalı.

Sırf muhalif oldukları için insanlar hapse de atılmamalı; işten de atılmamalı.

İşte bu noktada akademisyen Nuriye Gülmen ile öğretmen Semih Özakça’nın durumuna dikkat çekmek gerekiyor.

Çünkü onlar ve onlar gibilerin FETÖ’cü olmadıkları, sırf muhalif oldukları için işten atıldıkları kanısı toplumda giderek yaygınlaşıyor.

Yetmiş gündür açlık grevi yapan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça “Sırf muhalif olduğumuz için FETÖ’cü muamelesine tabi tutulup işimizden atıldık” diyorlar.

Bunu duyurmak için de son çare olarak süresiz açlık grevine başladıklarını söylüyorlar.

Onlar ve onlar gibilerin seslerine kulak verilmeli.

Sırf muhalif oldukları için işten atılmadıysalar, inandırıcı delillerle kamuoyu bu konuda ikna edilmeli.

Ama bu yapılmıyor.

Kaldı ki iş onların sesine kulak vermemekle de bitmiyor.

İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı gibi önde gelen FETÖ sanığının serbest bırakılması üzerine oluşan tepkilere de kulak tıkanıyor.

Ağır hastalıkları nedeniyle öldü ölecek pek çok insan hâlâ hapiste tutulurken, başı ağrıyor (!) diye bazılarına ayrıcalık yapılırsa, toplumsal vicdan isyan bayrağı açmaz mı?  

O zaman da FETÖ davasına toplumsal destek azaldıkça azalmaz mı?

FETÖ davası da Ergenekon davası gibi sonuçsuz kalmaz mı?

Ve de azılı Ergenekoncuların ellerini kollarını sallayıp aramızda dolaştığı gibi, bir süre sonra azılı FETÖ’cüler de ellerini kollarını sallayıp aramızda dolaşmaya başlamaz mı?