Star yazarı Sibel Eraslan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "Halkın yüzde ellisi AK Parti'den nefret ediyor" açıklamasına "Hem krizde yok ol, Erdoğan'ı öne sür, hem de 'yüzde 50 bizden nefret ediyor' diye mızmızlan!" ifadeleri ile tepki gösteren Yeni Şafak yazarı Markar Esayan'ı eleştirdi. "28 Şubatın yıldönümüne birkaç gün kala Markar Esayan’ın Bülent Arınç’a dair “kriz anında yokluk” üzerinden kaleme aldığı yazısı açıkçası bana pes dedirtti" diyen Eraslan, "Esayan’ın lirik diline uygun olmayan bir yazı. Üstelik, 28 Şubat’ta kimin nerede olmadığını henüz unutmamışken... Markar Bey’in de benim de yaşımız gereği ortalarda olmadığımız 80 darbesi günlerinden beri, başının üstünde sallanan ipin altında feryat eden bir avukattır Bülent Bey..." ifadelerini kullandı.
Eraslan'ın Star'da "Sıra Bülent Arınç'ta mı?" başlığıyla yayımlanan (20 Şubat 2015) yazısı şöyle:
Siyasette yükseldikçe artan bir şey yalnızlık. İlk bakışta paradoksal gibi dursa da temsil gücü ve halk desteği arttıkça yoğunlaşan yalnızlıktan bahsediyorum. Kalabalık ve yalnızlık. Hem de aynı anda... Yalnızlık; siyasetin ve gücün, zorlu yapısıyla ilgili olduğu kadar zorunlu sonuçlarından. Efsane liderlerde “biricik”lik de ekleniyor buna...
***
Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç arasındaki dostluk, dava ve kader arkadaşlığı, sadece saç ağarması üzerinden bakıldığında bile, uzun denenmişliklere, atlatılmış nice sunturlu badirelere, birlikte tadılmış galibiyetler kadar birlikte yaşanmış mağduriyetlere dayanan bir birikim... 1989’dan beri yakınen takip ettiğim bu üçlünün, Türkiye siyasetinde açtıkları yol ve yöntem kadar kendi aralarında paylaşılmış ahenkli ilişki tarzını da önemsedim hep. Tayyip Bey, gençlik kolları başkanlığı yaptığı günlerden beri hareketin lideridir sözgelimi, Abdullah Bey “diğer” olan her kesimle kurulacak ilişki ve temsillerde uzlaştırıcı aklın sesi, Bülent Bey ise “içeride” olanların bitiştirici mıknatısı ve “biz”e dair vicdani itirazın avukatı olagelmiştir...
AK Parti yeni bir eşikte. Üç dönem kuralı gereği, aktif siyasetin yüzü değişecek. Çözüm süreci, Yeni Anayasa ve Paralel Vesayetlerle Mücadele gibi aşılması gereken ciddi meselelerin yanı sıra, tüm dünyayı etkileyen ekonomik kriz ve bölgemize has jeo-politik dengeler de eklendiğinde... Mesele sadece AK Parti’nin sosyolojik siyasi değişiminden ibaret değil... Bu bağlamda AK Parti’nin eski/yeni değişimini yaparken atacağı adımlar çok önemli... İçeride Arınç sonrası merkezçeki kuracak mıknatıslara ihtiyaç var. Gül’ün diplomatik uzlaşmacı dilini üstlenecek yeni aktörler de olmalı.
***
17 Aralık tarihi şimdiye kadar şahit olmadığımız şekliyle ustaca kurgulanmış bir yargı darbesi girişimiydi. Başka hangi hükümet bunun altından kalkabilirdi bilmiyorum ama Tayyip Erdoğan’ın halka dayanarak ve kefeni göze alarak açtığı bayrak, darbe girişimini önledi. Sadece AK Parti teşkilatları değil, darbelerden bıkmış usanmış herkes, liderin yanında ve arkasında sağlamca durdu.
Atlatılmış (inşallah) bu darbe girişiminin ardından başlayan “biz olmasaydık...” söylemiyse öyle görünüyor ki daha çok su kaldıracak. Kimi sivil grupların, kimi gazetecilerin hiç de sakınmadan AK Parti gıyabında dile getirebildikleri bu diyetçi yaklaşım, inşallah giderek yeni bir vesayet kılığına bürünmez.
28 Şubatın yıldönümüne birkaç gün kala Markar Esayan’ın Bülent Arınç’a dair “kriz anında yokluk” üzerinden kaleme aldığı yazısı açıkçası bana pes dedirtti. Esayan’ın lirik diline uygun olmayan bir yazı. Üstelik, 28 Şubat’ta kimin nerede olmadığını henüz unutmamışken... Markar Bey’in de benim de yaşımız gereği ortalarda olmadığımız 80 darbesi günlerinden beri, başının üstünde sallanan ipin altında feryat eden bir avukattır Bülent Bey...
Yazısını küt diye “Başkanlık Sistemi” ile bitirmesiyse ayrı konu! Nasıl bir şey bu? Başkanlık Sistemi; 1Başkan+ 1Kaç iyi gazeteciden ibaret bir şey mi? Cumhurbaşkanını en çok biz seviyoruz yarışması mı? Nedir bu?
Siyasette yalnızlık, her liderin metanetle göğüs germesi gereken, işin doğasından kaynaklanan bir yöndür... Lakin “siyasette yalnızlaştırılma” farklı bir şey... Eski dostları düşman etmeye ise hiç girmeyelim daha iyi...
Medya, Abdullah Gül’ün apar topar uzaklaştırılmasında böyleydi. Bazı yazarlar yeter artık, her paye verildi, geç köşene otur diye yazabildi... Haydi dostluğu kadirşinaslığı geçelim vedaya has rutinler bile çok görüldü. Ali Babacan da benzeri bir itibarsızlaştırma operasyonuna maruz kaldı... Demek sıra Bülent Arınç’a gelmiş... Oysa zaten üç dönemi dolmuş ve hayatını darbelere karşı bir avaz olarak yaşamış bir duayene reva görülmeyecek bir hadise...
“Biz olmasaydık” söylemiyle oluşturulan “yalnızlaştırılma” kurgusuna, “birkaç iyi gazeteci dışında herkes hain” algısına pabuç bırakacağını sanmıyorum Tayyip Erdoğan’ın...