Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov'un çevik kuvvet polisi Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürülmesine ilişkin olarak yayımlanan haberlere yayın yasağı getirilmesine tepki gösterdi. "Röportajlar ya da eleştirilerin, dosyanın içeriğiyle, işlenen suçla, suçun arkasındaki örgütle vs nasıl bir alakası olabilir ki yasaklanıyor?" diye soran Yılmaz, "Bu özgür basın faaliyetinin, engellenmesinden başka bir anlama gelmez, hadi daha açık söyleyeyim “sansür” de tam olarak budur. Suikastı önleyemeyen devlet aygıtı, konunun yazılıp çizilmesini engelleyerek hiç olmamış gibi davranabileceğini mi zannediyor?" ifadesini kullandı.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Türk usulü dokunulmazlık" başlığıyla yayımlanan (30 Aralık 2016) yazısı şöyle:
ESKİ Arjantin Devlet Başkanı Cristina Fernandez de Kirchner, bazı yol inşaatı ihalelerini aile dostu bir işadamına vererek yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle suçlanıyor.
Buenos Aires’teki yargılama sırasında federal yargıç, Kirchner’in 633 milyon dolartutarındaki mal varlığının da dondurulmasına karar verdi.
Tabii orada hukuk devleti çalışıyor, yargıçlar bağımsız karar verebiliyorlar.
Şimdi isterseniz, cumhurbaşkanlığı sisteminde böyle bir şey gerçekleşirse ne olacağına bakalım.
Olmaz ama diyelim ki yıllar sonra, açgözlü bir siyasetçi, milleti kandırdı ve cumhurbaşkanı seçildi. Sonra da bütün ihaleleri yandaş işadamlarına verdi, rüşvet aldı.
Ve yine olmaz ama diyelim ki bu açığa çıktı.
Bu yeni anayasa ile cumhurbaşkanı görevde olsa da, görevden ayrılmış olsa da öyle hemen mahkemeye filan çıkartılamaz.
Önce TBMM’nin soruşturma açmaya karar vermesi gerekiyor.
Bunun için milletvekillerinin beşte üçünün soruşturma açılsın diye oy vermesi gerekiyor. TBMM, 600 üyeli olacağı için 360 oy gerek.
Bununla da bitmiyor, cumhurbaşkanı, görevde olsa da olmasa da Yüce Divan’da yargılanacak, bunun için de TBMM’nin üçte iki çoğunluğu gerek. 400 oy lazım yani.
Hadi diyelim ki bu sayılar bulunabildi ve cumhurbaşkanı, Yüce Divan’da yargılanacak.
Yüce Divan görevini yapacak Anayasa Mahkemesi’ni seçen kim?
15 üyeli Anayasa Mahkemesi’nin 12 üyesini cumhurbaşkanı seçecek. Kalan üç üye ise Meclis tarafından.
Böyle bir mahkeme, cumhurbaşkanını yargılarken bağımsız ve tarafsız olabilir mi?
Böyle olduğu içindir ki bir kere cumhurbaşkanı seçilen bir kişinin, ömür boyu dokunulmazlığa sahip olması kaçınılmaz.
Bir zamanlar Kenan Evren ve konsey arkadaşlarının kendilerine sağladıklarına benzer bir hayat boyu sorumsuzluk hali bu.
Meclis’te bu değişikliğe oy vermeyi düşünen milletvekillerine hatırlatmak isterim ki gelecekteki her cumhurbaşkanı dürüst olur diye bir kural yok.
O nedenle, kanunlar, anayasalar bir tek belirli bir kişi için yapılmaz.
Bunu hiç düşündünüz mü?
DARBE girişimini araştırması için kurulan TBMM komisyonunun AKP’li üyeleri, Orgeneral Hulusi Akar ve emekli Orgeneral Necdet Özel’e de bazı sorular yollamış, yanıtlasınlar diye.
Daha önce de Abdullah Gül’e bazı sorular sormuşlardı, onların yanıtları ne oldu bilmiyoruz.
Ama komisyon, bu işteki en önemli halkayı ısrarla atlıyor.
Bu darbe girişiminin önlenememesinde iki kişinin rolü kritik.
Birincisi Genelkurmay Başkanı ise ikincisi de MİT Müsteşarı.
MİT’e gelen ihbarın ardından bir araya geliyorlar, toplantılar yapıyorlar ama bu toplantıların sonucunda varabildikleri yer bir “Darbe girişimi ile karşı karşıyayız”olmuyor.
Diyelim ki Binbaşı H.A.’nın ihbarı, darbe girişimi ile ilgili değildi, MİT Müsteşarı’nın gece yarısı evinden kaçırılacağıydı.
Üç helikopterle MİT Müsteşarı’nı kaçıracak askerlerin, bunu ne için yapmış olabileceklerini tahmin etmek zor mu?
Fidye istemeyeceklerdi herhalde!
Bu açıkça bir kalkışmanın işaretiydi ve Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı bunu anlayamadılar, anlayamadıkları için de 248 kişi darbeci kurşunlarıyla hayatlarını kaybetti.
MİT Müsteşarı’na sormak gerekmiyor mu, bu bilgiyi Cumhurbaşkanı’ndan ve Başbakan’dan neden saatlerce gizlediğini?
Şu kayıp 5 saat 45 dakikada Genelkurmay’da ve MİT’te neler oldu?
Hangi düşüncelerle darbeyi en başından engelleyecek emirler verilmedi, tedbirler alınmadı?
Böyle bir konuda, eline gelen istihbaratı doğru değerlendiremeyen iki kişiden birinin Genelkurmay Başkanı, diğerinin MİT Müsteşarı olması, Türkiye için önemli bir güvenlik sorunu değil mi?
Komisyon, bu işi gerçekten araştırıyorsa, yanıt bulması gereken ilk sorular bunlar, gerisi teferruat.
Tabii komisyon kendisini 15 Temmuz şehitlerine karşı şu kadarcık sorumlu ve borçlu hissediyorsa!
ANAYASAL Düzene Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Bürosu talep etti ve yargıç da Rusya Büyükelçisi Karlov’a suikast ile ilgili soruşturma tamamlanana kadar her türlü röportaj ve eleştirinin yayınlanmasını yasakladı. Yasağa suikast anında çekilen fotoğraflar da dahil.
Bizim yasalarımıza göre, hazırlık soruşturmalarının gizliliği esas.
Bu anlaşılabilir bir şey, hazırlık soruşturması gizli olmalı ki kimse mağdur olmasın, soruşturma selametle yürütülebilsin, deliller karartılmasın vs.
Savcılıkların talebi üzerine, sulh ceza hâkimlikleri de soruşturmanın selameti açısından bazı haberlere yayın yasağı koyabilir.
Hadi bu da normal diyelim.
Peki röportaj ve eleştirilerin bununla ne alakası var?
Röportajlar ya da eleştirilerin, dosyanın içeriğiyle, işlenen suçla, suçun arkasındaki örgütle vs nasıl bir alakası olabilir ki yasaklanıyor?
Bu özgür basın faaliyetinin, engellenmesinden başka bir anlama gelmez, hadi daha açık söyleyeyim “sansür” de tam olarak budur.
Suikastı önleyemeyen devlet aygıtı, konunun yazılıp çizilmesini engelleyerek hiç olmamış gibi davranabileceğini mi zannediyor?