Cumhuriyet'in tutuklu yazar ve yöneticilerinin avukatlarından Mehmet Ümit Erdem, Çağlayan’daki adliyede sohbet ettiği bir sulh ceza hâkiminin “Savcılıktan talep gelmedikçe ilkesel olarak tahliye kararı vermiyoruz” dediğine dikkat çekerek “Yurtdışından kendi isteğiyle gelen bir kişi kaçma şüphesi ile tutuklanıyorsa bu bir cezalandırmadır” diye konuştu.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Bilişim Şube’de bir TIR dolusu incelenmesi gereken dijital veri olduğunu söyleyen Erdem, “Dava açılabilmesi için de verilerin incelenmesi bekleniyor. Eskiden itirazlar en yakın ağır cezaya gidiyordu ancak şimdi 10 tane sulh ceza hâkimliği arasında gidip geliyor. Bağımsız bir denetimden söz edemezsiniz. Bu yüzden sonuç alınamıyor. Buraları açarken mahkeme bile diyemeyip hâkimlik dediler. Doğrudan kişi üzerine kurulmuş bir yapı. İstedikleri kişiyi esir alabiliyorlar haliyle” dedi.
Muhalifleri sindirme operasyonu
Cumhuriyet'ten Canan Coşkun'un haberine göre, avukat Ayhan Erdoğan, sulh ceza hâkimliklerinin, iktidarın muhalifleri sindirmesine yönelik bir yapı olduğunu dile getirerek “12 Eylül dönemindeki sorgu yargıçlığı ile mukayese edilebilecek bir yanı da yok. sulh ceza hâkimliklerinin ceza hukuku işlemlerinde adil yargılama yapamayacağı da tartışılmalı. Bu yapının dar olması kararlarının adil olmayacağının bir göstergesi. Kontrol altına alınmış bir yargılama faaliyeti bu” diye konuştu.
66 gündür tutuklu olan gazeteci, yazar Ahmet Altan ve Prof. Dr. Mehmet Altan’ın avukatı Ergin Cinmen, Türkiye’de çok uzun bir süredir hukuksuzluğun yaşandığını belirterek “Tutukluluk bir fiili cezaya dönüşmüştür. Bu kararları veren sulh ceza hâkimlikleri siyasi iktidarın birer bürosu haline gelmiştir. Herkes biliyor ki sulh ceza hâkiminin önüne gelen tutuklanır. En tipik örneği de Akın Atalay’ın durumudur. Bu uygulamalarla Türkiye’nin kısa süre sonra uluslararası yaptırımlara uğrayacağına dikkat çeken Cinmen, “AİHM bir süre sonra AYM’nin de etkili bir kanun yolu olmadığına karar verecektir ki bu Türkiye’nin itibarını yerle yeksan edecektir” dedi.
Özgür Gündem gazetesinin ve yaklaşık 100 gündür tutuklu olan Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya ile Genel Yayın Yönetmeni Zana Bilir Kaya’nın avukatı Özcan Kılıç da şunları söyledi:
“Adli kontrol hükümleri varken cezaevinde tutarak ıslah etmek, terbiye etmek, burun sürtmek istiyorlar. Tutuklama kararları devletin gücünü göstermek için kullanılıyor. Aslı Erdoğan kendi kitaplarına bile ulaşamadı. Cezaevinde her giysi bile verilmiyor. Kendi dosyamızda tutuklamalar ve gözaltı kararı neye göre alınmış onu bile bilmiyoruz. Müvekkilim hakkında hazırlanan iddianameye Sabah gazetesi haber yapmış olmasına karşın uzunca bir süre ulaşamadık.”
İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu, “Türkiye’de özel koşulların yargıya yansıması nedeniyle tutuklamalar bir tedbir olmaktan çıkarak infaza dönüştü. Bir ölçüde yargının tarafsız ve bağımsız olmaması nedeniyle giderek yasalarda bulunmayan ‘burun sürtme’ cezasının infazı anlamına gelmektedir. Bunu doğru bulmak mümkün değil. Uzun tutukluluk diye bir şey olamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda sayısız kararı var. Sulh ceza hâkimlikleri, DGM’nin geldiği son aşamadır. Bunları işleyiş şekli doğru değildir. Bugün bulunduğu konum da doğru değildir” dedi.