Cumhuriyet yazarı Işık Kansu, 24 Haziran'daki çifte seçimle birlikte değişen devlet yapısının iktidarı daha da güçlendirdiğini söyleyerek, "Garanti' edilmiş kârların 'Anadolu insanının mahvedilmesi' karşılığı tıkır tıkır ödenmesi için 'iktidarın güçlendirilmesi' gerekiyordu, gereği yapıldı" dedi. Kansu, "Sultanlığa dönülmesi boşuna değil. Sultanın damadının Hazine'nin başına getirilmesi boşuna değil" ifadesini kullandı.
Kansu'nun "Borçların yaklaşık 5 trilyon liraya ulaştığını" bildirdiği "Cumhuriyeti yeniden kurmak" başlığıyla (21 Temmuz 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
‘Demirel’in damadı" olarak bilinen CHP'den milletvekili yapılmış İlhan Kesici,Saray'a çıktı ve "Cumhuriyetimizin 3. dönemi’ni kutladı. Aslına bakarsanız, bizim anladığımız anlamda "bağımsız Cumhuriyet" aşağı yukarı 1945'ten beri yok. Ondan sonrası için hep "demokrasi" derler, ama hiç ilgisi yoktur. Ortaçağ kalıntılarını, üretim ilişkilerini aşamamış, aydınlanmayı yaşamasına olanak tanınmamış bir toplumun, sandık yoluyla, olmadı gerici askeri darbeler yoluyla güdülmesidir bizim yakın tarihimizin özeti. "Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz" diyen Adnan Menderes döneminde de Cumhuriyet göstermelikti, göreceydi, "Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz" diyen Süleyman Demirel döneminde de, "Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz" özlü sözünün sahibi Turgut Özal döneminde de. Tansu Çiller, Mesut Yılmaz gibi isimlerin dönemlerini anmaya bile değmez. 1919 Amasya Genelgesi ile başlayarak kurtuluş sürecinde sürekli yinelenen "ulusun bağımsızlığını, ulusun direnci ve kararının kurtaracağı', Erzurum Kongresi'nde dillendirilen "ulusal gücün ve ulusal istencin egemen kılınacağı" bir düzen, gericiliğin ve çıkarcılığın pençesinden kurtarılamamış bu ülkede bir türlü kökleşememiştir. Yine aynı bildirgedeki "toprak, eğitim, adliye, maliye, ekonomi ve diğer sorunlarda toplumsal kardeşlik ve yardımlaşmayı egemen kılarak, halkın gereksinimlerine göre yenilikleri ve kurumlan oluşturma" ilkesi hep ötelenmiş, itilmiş, yok sayılmıştır. O ilkeye gönülden inanmışların başına gelmedik kalmamış, onlar iktidardan hep uzak tutulmuşlardır. Dolayısıyla, liboş takımın "2. Cumhuriyet" uydurması gibi, İlhan Kesici'nin "3. Cumhuriyet" nitelemesi de boş ve temelsizdir. Cumhuriyeti yok saya saya vardığımız nokta saraydır, sultandır. Şimdi temel görev, Cumhuriyeti yeniden kurmaktır.
İktidarın güçlendirilmesi Sosyalist düşünür ve eylemcilerden Rosa Lüxemburg, 1915 yılında yazdığı "Osmanlı Devleti ve Alman Emperyalizmi" adlı makalesinde, Osmanlının dönemin sömürgen güçleri tarafından nasıl kumpasa alındığını yazar. Zorba kızıl sultan Abdülhamit 'ten koparılan demiryolu hatları, Karaviran Gölü'nün kurutulması, Konya Ovası'nın sulanması gibi ayrıcalıkların, Almanlara verilmesinin "büyük ve barışçı bir medeniyet eseri" gibi görünmesine karşın "Küçük Asya köylüsünün barış yoluyla mahvedilmesi" anlamına geldiğine değinir. Osmanlı'nın; Avusturya, Fransız, İngiliz ve Alman sermayesinin ve şirketlerinin "ebedi borçlusu" olmasının, imtiyazlı şirketlere "kilometre başına teminat" gibi yükümlülüklerle tüm gelirlerinin aktarılmasının sonucunu şöyle özetler: "Avrupalı alacaklılarına karşı Türk devleti, her seferinde asırlık vergileri terk ediyordu." Lüxemburg, işte bu yüzden, başta Almanya olmak üzere emperyalistlerin çıkarlarının Osmanlı'da "devlet iktidarının güçlendirilmesi"nden yana olduğunun özellikle altını çizer. Aynı çıkar düzeneği bugün de işliyor. İktidarın en çok övündüğü köprüler, barajlar, havaalanları ve benzeri işlerin karşılığı yabancı şirketlere "garanti" adı altında milyar dolarlar ödeniyor. Yaklaşık 5 trilyon liraya ulaşmış borçların, "garanti" edilmiş kârların "Anadolu insanının mahvedilmesi" karşılığı tıkır tıkır ödenmesi için "iktidarın güçlendirilmesi' gerekiyordu, gereği yapıldı. Sultanlığa dönülmesi boşuna değil. Sultanın damadının Hazine'nin başına getirilmesi boşuna değil.