Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin olarak, "Bu vatanı savunan, canlarını, kanlarını tankların önüne seren vatandaşlarımızın karşısında saygı ve minnetle eğiliyorum. Bu vatan, sizler sayesinde hâlâ bugün ayakta, hâlâ bugün bağımsız" dedi. "50 yıldır bu ülkenin sosyal ve mali birikimini kullanan sözüm ona bir cemaatin, bir terör örgütüne dönüşme sürecini çok yönlü olarak ele almak zorundayız" diyen Erdoğan, "Şeffaflıktan uzak, totaliter ve takiyyeci yapının kodlarını aşikar etmeliyiz. Bu sayede ileride de devlete musallat olabilecek benzer yapıdaki örgütlenmelere karşı daha tedbirli olabiliriz" diye konuştu.
Erdoğan, "Batı, net biçimde görmüştür ki Türkiye, artık manipüle edilebilecek, Batı'nın çıkarlarına uygun şekilde yönetilebilecek bir ülke değildir, bağımsız bir aktördür" ifadesini kullandı. "O süreçte verilen beyanatların, yapılan yorumların mahiyeti açısından rasyonalitesini ve vicdanını kaybetmiş bir akılla karşılaştık" diyen Erdoğan, "Bu süreç aynı zamanda Batı'nın ikiyüzlülüğünü kabul etmek istemeyen dostlarımızın da idrakını zorladı, gerçeği onlar da kabul etmek durumunda kaldılar" görüşünü dile getirdi.
Sabah'ta yer alan habere göre, KADEM Ankara Temsilciliğince, TOBB İkiz Kuleler'de "15 Temmuz Darbe Girişimi" konulu panel gerçekleştirildi. Konuşmalar öncesinde KADEM tarafından hazırlanan "Tanklardan Güçlü Kadınlar" isimli video, katılımcılara izletildi.
Panelin açılışında konuşan Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Soğukkanlı biçimde darbe girişimini tüm yönleriyle analiz etmek durumundayız. Medyanın ve uluslararası kamuoyunun yaklaşımını, FETÖ'nün ortaya çıkışını dini, politik ve sosyal açıdan ele almalıyız. Bu panelin amacı da budur. Medyanın ve uluslararası kamuoyunun, darbe girişimi karşısındaki tavrı pek çok açıdan şaşırtıcı oldu. Tüm insanlığa ortak hedef olarak gösterilen, insanlığın ulaşabileceği en ileri medeniyet seviyesi olarak işaret edilen Batı'nın demokrasi anlayışı, milletimiz nezdinde bu süreçte büyük bir itibar kaybına uğradı.
Hatırlayalım, o gece darbe girişiminin mahiyetinin anlaşılma sürecinde, Batı'dan gelen tepkilerin ortak bir özelliği, bir nevi 'tepkisizlik' oldu. Demokrasiyi tekeline alan Batı, kendisini başka ülkelere demokrasi karnesi vermek durumunda görerek, dezenformasyonlarla dolu açıklamalar yaptı, darbenin 'kurgu' olduğunu dahi söyleyebildi. Türkiye'de demokrasinin gerçek kahramanları o gece tek ağızdan 'Darbeye hayır' derken, Batı, ötekine çok gördüğü, kendinin demokrasi anlayışını tüm dünyaya gösterdi. Milletimizin temsil ettiği gerçek demokrasi direnişi karşısında Batı, adeta dumura uğradı. O süreçte verilen beyanatların, yapılan yorumların mahiyeti açısından rasyonalitesini ve vicdanını kaybetmiş bir akılla karşılaştık. Bu süreç aynı zamanda Batı'nın ikiyüzlülüğünü kabul etmek istemeyen dostlarımızın da idrakını zorladı, gerçeği onlar da kabul etmek durumunda kaldılar.
Gazeteleriyle, televizyon kanallarıyla, radyolarıyla genel olarak medya, bu sefer milletin yanında yer aldı. 'Bu sefer' diyorum çünkü daha önceki benzer siyasi ve askeri krizlerde vesayet odaklarıyla uyumlu hareket eden medyanın bu kez milli iradenin sesi olması kayda değerdir.
Altını çizmek istediğim bir husus var. 15 Temmuz, milletimizin sadece vesayetlere karşı kazandığı bir zafer değil, aynı zamanda milli olmanın değerini çok canlı biçimde tecrübe ettiği bir süreç olmuştur. 'Yerli ve milli olmak' tezi, özelikle Batı'nın yaklaşımının tüm kesimlerce net olarak görülmesiyle daha da güçlenmiştir. Öyle ki bu tez birçok alanda artık toplumsal konsensüsün zemini haline gelmiştir.
Bu ortak zeminin kaybedilmemesi için bundan sonra başta STK'lar olmak üzere tüm toplumsal paydaşlara önemli vazifeler düşüyor. Özelikle FETÖ'nün dini, toplumsal ve siyasal hayatta açtığı yarayı tamir noktasında zihin açıcı ortak akıl toplantıları yapılıp, tedbir alınması gerek. 50 yıldır bu ülkenin sosyal ve mali birikimini kullanan sözüm ona bir cemaatin, bir terör örgütüne dönüşme sürecini çok yönlü olarak ele almak zorundayız. Masum insanları, kendi kirli hedeflerine feda eden bu metamorfoz hikayesinin aktörlerini, zihin yapılarını, dini yönelimlerini teşhis ederek, şeffaflıktan uzak, totaliter ve takiyyeci yapının kodlarını aşikar etmeliyiz. Bu sayede ileride de devlete musallat olabilecek benzer yapıdaki örgütlenmelere karşı daha tedbirli olabiliriz."