Sümeyye Erdoğan ve eşi, Erol Olçok'u anlattı: Herkesin abisiydi; "Ben gidiyorum" dedi ve Rabbimize gitti

Sümeyye Erdoğan ve eşi, Erol Olçok'u anlattı: Herkesin abisiydi; "Ben gidiyorum" dedi ve Rabbimize gitti

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar ve damadı Selçuk Bayraktar, 15 Temmuz darbe girişiminde oğluyla birlikte Boğaziçi Köprüsü’nde hayatını kaybeden Erol Olçok'ı anlattı. Sümeyye Erdoğan Bayraktar, AKP'nin seçim kampanyaları için 2007'de Durmak Yok Yola Devam, 2011'de Aynı Yoldan Geçmişiz Biz gibi filmler çeken Olçok hakkında "O herkesin abisiydi" ifadelerini kullandı. Selçuk Bayraktar ise AKP'nin ismini, logosunu tasarlayan, sloganlarını bulan ve partinin kurumsal kimlik çalışmalarını gerçekleştiren Olçok hakkında "O Allah yolunda şehit olmak için oraya koşa koşa gitti, bir anda esti. 'Ben gidiyorum' dedi ve bizlerden ayrılıp Rabbimize gitti. Aslında bu tam da Erol Abi tarzı. Böyle arada bir fırtına gibi esen bir tarz" diye konuştu.

Sabah gazetesinden Pınar Yıldız Yüksel'in haberinin tamamı şöyle:

15 Temmuz darbe girişiminde oğluyla birlikte Boğaziçi Köprüsü’nde şehit düşen Erol Olçok, 80’li yılların başında üniversite için İstanbul’a gelmişti. Yıllar sonra o günleri “Özellikle Boğaziçi Köprüsü’nden geçtiğim anı hiç unutmuyorum” diye anlatmıştı. O hayal, onun vatanı uğruna yürüdüğü son yolculuğunun da adresi oldu. Olçok, 2014’te çektiği Bayrak filminde, darbe girişimi gecesi tüm Türkiye’de oluşan ruhu yıllar öncesinden görmüş gibiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilişkisini dava ve kader arkadaşlığı olarak gören Erol Olçok, ailenin de "Erol Abi"siydi. Sümeyye Erdoğan-Selçuk Bayraktar çifti, düğünlerinde imzası olan Olçok'u anlattı: Onun delikanlı ruhunu herkes bilirdi de, tankların önüne en ön safta yürüyecek kadar olduğunu bir çoğumuz onu kaybettikten sonra anladık.

Yıl 1982... Çorum'un Mecidiyekavak Köyü'nden üniversiteyi kazanan tek genç İstanbul'a gideceği otobüs parasını zor denkleştirmişti. İç içine sığmıyordu. Filmlerde gördüğü, kitaplardan okuduğu, çocukluğundan beri içinde bir sevda gibi büyüyen İstanbul'u ilk kez görecekti. Yıllar sonra o günler için şunları söyleyecekti: "İstanbul'u ve denizi çok merak ediyordum. Özellikle İstanbul Boğazı'ndan ilk geçtiğim anı hiç unutmuyorum." Tarih 15 Temmuz 2016'yı gösterdiğinde, o genç, hayatı boyunca hiç unutamadığı o anda, çocukluğunun hayali Boğaz Köprüsü'nde vatan hainleri tarafından oğluyla birlikte şehit düşürüldü. Erol Olçok, Türkiye'de siyasi iletişim kampanyalarının ilk akla gelen ismiydi. Yaptığı kampanyalar hepimizin hafızasında unutulmaz bir yer edindi. 2014'te çektiği Bayrak filminde, darbe girişimi gecesi tüm Türkiye'de oluşan ruhu adeta yıllar öncesinden görmüş gibiydi. O gece milyonlarla ve oğluyla birlikte, demokrasiyi korumak üzere o da yollara düştü. Hedefi, Boğaziçi Köprüsü'ydü. Olçok'un hali vakti yerindeydi. Kaybedecek çok şeyi vardı. Buna rağmen bir an bile tereddüt etmeden oğluyla birlikte vatanı için Boğaz Köprüsü'ne, kurşunların ortasına koştu.

 

Erdoğan'la kader arkadaşlığı

 

Olçok, Recep Tayyip Erdoğan ile ilişkisini profesyonel bir ilişkiden çok dava ve kader arkadaşlığı olarak gördü. Onu tanıyanlar, bu yolda her türlü zorluğa katlandığını, her fedakârlığı göze aldığını söylüyor. Olçok bunları söyleyenleri haklı çıkardı, hayatını feda etmekten bile çekinmedi. Yakınları 2014 yılı yerel seçimleri öncesi, 17- 25 Aralık darbe girişimi sonrası, o en zor günlerden birinde, çok kişinin sustuğu zamanda "Erdoğan hapse girecek, ben dışarıda mı duracağım? Erdoğan'la sonuna kadar gitmezsen namerdim" diyerek etrafındaki herkese duruşunu anlatarak, örnek oldu. Cesurdu ve cesaretini herkese yayardı. Tıpkı Boğaz Köprüsü'nde şehadetine dakikalar kala büyük bir manevi birliğin lideri olduğu gibi...

 

İşveren değil ağabeydi

 

İş arkadaşları için Olçok, işveren değil bir arkadaştı. Ekip kurar, kurduğu ekiple dost olur, dostları için her şeyi yapardı. İmza attığı büyük ve önemli işlerde asla kendisine pay biçmezdi. "Allah nasip etti," derdi. "Yaptıklarımızı boş verin. Onlar geride kaldı. Sorumluluklarımız devam ediyor. Onlara odaklanın" diyerek ekibinin motivasyonunu hep diri tutardı. Motivasyonunu kaybeden birini gördüğünde, yanına oturur, onunla birkaç dakika sohbet eder, onu dinleyen sanki iş yerindeki ilk günüymüş gibi çalışmaya devam ederdi. 2007'de Durmak Yok Yola Devam, 2011'de Aynı Yoldan Geçmişiz Biz, 2014'de Bayrak, 2015'de Fors filmlerinde milli hafızamızda yer eden sahnelere imza atan Olçok'un başarısı toplumun her kesimini tanıması ve onlarla sürekli temas halinde olmasından geliyor. Bu süreçlere tanıklık edenler, seçim kampanyaları öncesi strateji masasına yüzlerce insanı davet ettiğini, fikir alışverişlerinin aylarca sürdüğünü söylüyor.

 

Derdi olan kapısını çaldı

 

Arkadaşları sosyal hayatta da derdi olanın, başı sıkışanın Olçok'un kapısını çaldığını anlatıyor: "O kapıyı kimseye kapatmaz, vaktinin büyük bir kısmını dert dinleyerek geçirirdi. Tanımadıklarına karşı da cömertti. Allah'a en büyük şükürlerinden biri de Ramazan boyunca Medine'de sofra kurmayı kendisine nasip etmeseydi." AK Parti'nin ismini, logosunu tasarladı, sloganlarını buldu. Partinin kurumsal kimlik çalışmalarını gerçekleştirdi. 3 Kasım 2002'de AK Parti'nin Genel Seçim Kampanyası'nı yönetti. Yenilikçi biriydi, siyasal kampanyalarda ilk defa uygulanan teknikleri hayata geçirdi. AK Parti onun için bir iş değildi, o gönülden bağlıydı partiye. Öyle ki Olçok, Türkiye'nin en zor dönemlerinde eve gitmeden çalıştı. "Sayın Erdoğan yorulmuyor, biz de yorulmayacağız" diyerek ekibini motive etti.

 

Babasıyla şehadete yürüdü

 

Olçok iyi bir iş adamı olmanın yanı sıra, iyi bir aile babasıydı. Üç erkek çocuk sahibiydi Olçok. Abdullah Tayyip, en büyük oğluydu. Köprüde o da vardı. 16 yaşında babasıyla birlikte şehadet mertebesine erişen Türkiye'nin kahramanlarından biri oldu. 1999 doğumlu Abdullah Tayyip neşeli, etrafına mutluluk saçan biriydi. Henüz lise öğrencisiydi ama geleceği ile ilgili planları vardı; hukuk okumak istiyordu.

 

Sümeyye Erdoğan Bayraktar: O herkesin Erol Abi'siydi

 

Erol Olçok ve oğlunun şehadet haberi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı olduğu kadar ailesini de derinden etkiledi. Çünkü tüm aile uzun yıllardır Olçok ile yakın temas halindeydi ve adeta abi-kardeş ilişkileri oluşmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar ve Selçuk Bayraktar'ın düğününü de Olçok organize etmişti. Bayraktar çifti ile hem 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı geceyi hem de düğün organizasyonlarının mimarı olan Erol Olçok ve oğlunu konuştuk.

- 15 Temmuz gecesi darbe girişimi olduğunu nasıl öğrendiniz? O an neler yaşadınız, neler hissettiniz?

- Selçuk Bayraktar: O gece eşim ve ben, babam ve amcalarımın da bulunduğu bir dost meclisinde sohbet ediyorduk. Sümeyye'nin korumaları saat 22:00 sularında bir grup askerin köprüye çıkıp yolu kestiğini söylediler. Olağandışı bir hareketlilik olduğunu, bir an evvel güvenli bir yere geçmemiz gerektiğini ifade ettiler. Öncelikle köprüye bir terör saldırısı olma ihtimaline karşı böyle bir tedbirin alındığını düşündük. Hemen sonrasında askerin polise silah doğrulttuğunu öğrenmemiz üzerine, bunun bir kalkışma veya darbe girişimi olduğunu anlamış olduk. Öncelikle korumaların tavsiyesi üzerine o anda kayınbiraderim Bilal'in de ailesiyle birlikte bulunduğu Huber Köşkü'ne geçtik. Konutun üzerinde teröristlerin ele geçirdiği F-16 savaş uçakları sürekli taciz manevraları yapıyordu. Akabinde Cumhurbaşkanımızın çağrısı üzerine kendisini de karşılamak için, Sümeyye ve kayınbiraderim Bilal ile birlikte Atatürk Havalimanı'na geçtik. Cumhurbaşkanımızın uçağı meydana inip aprona yanaştığı anda biz de kendisini orada bulunan kalabalıkla birlikte karşıladık. Havalimanında da tepemizde F-16'lar alçak uçarak ses patlamalarıyla taciz ediyorlardı. Bu durum Cumhurbaşkanımızla birlikte havalimanının şeref salonuna geçtikten sonra da saatlerce bu şekilde devam etti."

- Sümeyye Erdoğan Bayraktar: "İlk duyduğumuzda tabii büyük bir şaşkınlık yaşadık. Bu çağda ve hem ekonomik hem demokrasi tecrübesi açısından bu kadar ilerlemiş bir ülkede darbe gibi, böylesine ilkel bir yönteme başvurulabileceği inanılır gibi değildi. Fakat dakikalar içinde duyumun doğruluğu netleşince sanki bir anda her yeri kasvet kapladı. Bunca kazanım yakalamış bu ülkede yeniden bir sil baştan olmasının ihtimali bile korkunçtu. Ama başarılı olabileceklerine bir an bile inanmadım. Şule Yüksel Şenler'in 1960 darbesine karşı bayrağını alıp sokağa fırlayışı, fakat etrafında yürüyen bir kişi bile göremeyince yaşadığı hüzün ve hayal kırıklığı geldi aklıma. Ama bizim neslimiz son 14 yılda yaşadığı tecrübelerle eski darbe acılarının bir daha yaşanmaması için and içmişti adeta. Dolayısıyla içimdeki sokağa çıkıp direnme isteği ve refleksinin halkın büyük çoğunluğunda da olduğunu biliyordum.

- Erol Olçok, Ak Parti'nin tüm sürecinde Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yol arkadaşlığı yapmış ve hazırladığı filmlerle Türkiye'yi kalbinden yakalamış, halkı çok iyi tanıyan bir isim. Son çektiği film ise adeta darbe kalkışması sonucu oluşan atmosfere ışık tutuyor. Erol Olçok'un tüm halkı birleştiren, ileri görüşlü, davasınabağlı ruhunu, tabiatını nasıl anlatırsınız?

- Sümeyye Erdoğan Bayraktar: Erol Olçok, Cumhurbaşkanımızın belediye başkanlığı döneminden itibaren yanında olmuş, parti reklam kampanyalarına yön vermiş bir isim. Özellikle AK Parti'nin ve Erdoğan isminin serüveninin göbeğinde oldu hep, bu serüvene çok içerden şahitlik etti. Sıradan bir Anadolu ailesinin çocuğu olarak, geldiği yere halkın içinden ve tırnaklarıyla kazıyarak gelmiş olması başarısının en büyük unsurlarından olsa gerek. Halkı iyi tanıması; pratik zekası, güçlü öngörüsü ve özgüveni ile birleşince, seçim kampanya stratejilerinde kilit isimlerden biri oldu hep. Tabii bu salt profesyonel bir pozisyon olarak kalmadı hiçbir zaman. Kurdukları dostane ilişkiyle, Erol Abi Cumhurbaşkanımızın hüznünü, sevincini paylaştı. Bu hareketin içinde yer alan büyük bir kesim için her zaman "Erol Abi" oldu zaten. Sıcak, sempatik, içten oldu. Hele delikanlı ruhunu herkes bilirdi de, tankların önüne en ön safta yürüyecek kadar olduğunu sanırım bir çoğumuz ne yazık ki kendisini kaybettikten sonra anladık.

- Selçuk Bey, siz Erol Bey ve oğlunun şehit olduğunu duyduğunuz an neler hissettiniz? Neler söylemek istersiniz?

- Selçuk Bayraktar: Erol Abi tanışma fırsatı bulduğum kısa zaman içinde bile kendisine bu şekilde hitap edecek samimiyeti hissettirdi. Kendisinin tabiri caizse bir tarafı Akıncı ruhuna sahip, bir tarafı eski Mili Görüş doktrininin içinden gelen ve bir tarafı da müntesip olduğu Cerrahi Tekkesi'ne sıkça gittiğinden derviş karakterli biri olduğunu biliyordum. Bu anlamda o gün sokağa çıkmasına çok şaşırmadım. Cenaze merasimine katılmadan önce şehit oğluyla birlikte bayrağa sarılmış tabutlarını görünce çok duygulandım. Aynı zamanda büyük bir işadamı olan Erol Abi'nin tüm dünyayı mülkü ve beraberindeki tüm nimetleri, dinimiz ve vatanımız uğruna hiç düşünmeden, en önde, bir çırpıda elinin tersiyle itmesi, bana göre içindeki iman cevherinin ne kadar berrak olduğunun en güzel kanıtı. O Allah yolunda şehit olmak için oraya koşa koşa gitti, bir anda esti. "Ben gidiyorum" dedi ve bizlerden ayrılıp Rabbimize gitti. Aslında bu tam da Erol Abi tarzı. Böyle arada bir fırtına gibi esen bir tarz. Nikah organizasyonu için yaptığımız toplantılarda da benzer şekilde aniden "Hadi bana eyvallah!" der çıkar giderdi. Sanki o akşam da yine bizlere "eyvallah" dedi ve çıktı gitti... Böyle bakınca sanki şimdilik gitti ama yakın zamanda yine buluşacağız gibi de geliyor. Erol Abi ile yine toplanacağız, birbirimize laf yetiştireceğiz, biraz gülüp biraz atışıp uzun uzun sohbet edeceğiz. Açıkçası aklıma geldikçe kendisini sıcak bir tebessümle ve hayırla yad ediyorum. Erol Abimizin kardeşi olan Cevat Abi, yeğeni Fatih ve oğulları Emir Dursun ve Cahar Şamil kardeşlerimizle de tanışıp birlikte çalışmaktan çok memnun olmuştum. Kendilerinin Erol Abi'nin şehadeti sonrasında asil ve metanetli tavırları da Nuri Pakdil Hocamızın deyimiyle ne kadar "Klas bir duruşa" sahip olduklarının göstergesi. Cevat Abi'nin "Bir gün akşam olur biz de gideriz..." diye ifade ettiği, bu milletin asli harcı olan Çanakkale Ruhu'nun tam da kendisidir.

- Sümeyye Erdoğan Bayraktar: Biri çıkıp yanlış bir haber olduğunu söylesin istedim. Büyük bir şok ve hüzün... Fakat hüznün yanında eriştiği mertebe dolayısıyla hayranlık hissettim. Hele ki daha 17 yaşındaki oğlunu da yanına almış olması ayrı bir iman ve tevekkülün tezahürüydü. Delikanlılık iman ve tevekkülle birleşince ortaya işte böyle kahramanlar çıkıyormuş demek. Erol Abi ve oğlunun durumunu özel kılan bir unsur, Selçuk'un da değindiği gibi, o gün sokağa dökülüp vatanına sahip çıkan büyük çoğunluğun aksine, hali vakti yerinde kesimi temsil ediyor olmalarıydı. Dünyevi kriterlerle ve açık ifadesiyle "rahatı yerinde, kaybedecek çok şeyi var" denecek bir insanın kendini böyle bir tehlikeye atması, vatan sevgisinin ve imanının maddiyata rağbetinden çok daha güçlü olduğunu gösterir. Biz onlardan razıyız, Allah da razı olsun ve şehadetlerini kabul etsin.

- Olçok'un oğlu Abdullah Tayyip ile tanışmış mıydınız? Şehidimiz için neler söylersiniz?

- Selçuk Bayraktar:: Şehit kardeşimiz Abdullah Tayyip ile nikahımız sırasında Erol Abi'nin oğullarını takdim etmesiyle tanışmıştık. Erol Abi ve diğer kardeşleri gibi, Anadolu'daki tabiriyle aslan gibi yiğit bir delikanlıydı. Tam da öyleymiş, Rabbim şehadetini mübarek eylesin. Hatırası ve yaptığı fedakarlık bizim ve milletimizin kalbinden hiç çıkmayacak.

 

Sümeyye kardeş no panik, Panasonik!

 

- Düğün organizasyonunuzu Erol Olçok yaptı. Bu sırada unutamadığınız anılarınız oluştu mu? 

- Sümeyye Erdoğan Bayraktar Nikah giriş şarkımızda çok kararsız kalmıştık. Yeni bir şarkı yaptırmaktansa adeta yaşanmışlığı olan, o anın sıcaklık ve masumiyetini yansıtacak, insanları tebessüm ettirecek bir şarkı olsun istiyorduk. Fakat aynı zamanda o sıra içinde bulunduğumuz terör gündeminin üstümüzdeki ağırlığını, hayatın gerçeklerini de yok saymayan bir şarkı olmalıydı. Biraz tutturması zor bir dengeydi. Beraber çalıştığımız ekipte müzikle içli dışlı onca gencin olmasına rağmen "İşte şarkı budur" deyip bizim de ilk andan itibaren içimize sinen şarkıyı, Cem Karaca'dan "Bu son olsun"u bulan Erol Abi olmuştu. Hissiyatımızı ne kadar iyi okuduğunu gösteriyordu bu seçimi. Tabii bir de her sıkıntılı durumda onun o her zamanki rahat tavrıyla "Sümeyye kardeş, no panik-panasonik" deyip o telaşın içinde beni güldürüşleri aklımda hep taze kalacak sanırım. - Selçuk Bayraktar: Damatlık provalarını yapmak üzere Faruk Saraç Beyefedi'nin Sirkeci'deki Tasarım ve Meslek Yüksek Okulu'nda Erol Abi ile buluşuyorduk. Provamızı yapıp biraz sohbet ettikten sonra ayrılma vakti geldi. Bir de baktım ki Erol Abi yine "Hadi bana eyvallah!" deyip kalktı.. Ne kadar ısrar ettiysem, "Gel beraber gidelim arabayla gideceğin yere kadar götüreyim" desem de ikna edemedim. "Şu deniz kenarında gürül gürül esen rüzgarla, Rabbimle bir başıma ruhumu dinleyeyim" dercesine aldı başını, yürüyerek deniz kenarından tek başına gitti. Tıpkı Şehitler Köprüsü'ne şehadete yürüyerek gittiği o gece gibi. Vatan ona ninnettardır! Ruhu şad olsun...