Sur ve Varto'da kadınlar anlatıyor: Hayat zaten zordu, Ekin Wan'ın başına gelenlerden sonra daha da zor...

Sur ve Varto'da kadınlar anlatıyor: Hayat zaten zordu, Ekin Wan'ın başına gelenlerden sonra daha da zor...

Muş’un Varto ilçesinde PKK üyesi Kevser Eltürk’ün (Ekin Wan) öldürüldükten sonra çıplak bedeninin sokağa atılarak fotoğraflarının sosyal medyaya servis edilmesiyle ilgili konuşan Vartolu bir kadın ““Kadın olmak zaten zordu. Sokağa çıkarken, bir yere giderken, bir şeyler yapmak isterken hep zordu. Bizler hep erkeklerin kurallarına göre yaşamak zorunda bırakılmışız. Ama Ekin Wan’ın başına gelenlerden sonra hayat bizim için daha da zorlaştı” diye konuştu.

Bianet’ten Evrim Kurdoğlu’na konuşan ve ismini vermek istemeyen Vartolu kadın, “Savaşçı bir kadını öldürdükten sonra elbiselerini çıkarıp fotoğraflarını çekmek ve bunu herkese göstermek, bize göstermek nereye düşüyor biz hiç anlamadık. Düşmanlık diyoruz ama bu bile açıklamıyor” dedi.

Evrim Kurdoğlu, Muş'un Varto ve Diyarbakır'ın merkez Sur ilçesine giderek, buradaki kadınlarla son dönemdeki çatışmaların hayatlarına yaptığı etkiyi konuştu.

Evrim Kurdoğlu'nun izlenimleri şöyle:

Savaş ve çatışmalar en çok kadınları vuruyor. Kadınların bedenleri ve hayatları üzerinde kendini yaşatıyor. Dünyadaki tüm savaş ve çatışmalı ortamlarda kadınların en büyük mağduriyetleri yaşadığı gerçeği bu kez de değişmiyor. Son günlerde Kürt bölgelerinde yaşanan çatışmaların ortasında kadınlar neler yaşıyor? Bu günleri nasıl geçiriyor? Çatışmalar hayatlarını nasıl değiştiriyor?

Bu sorunların cevaplarını artık çatışmanın gündelik hayatın bir parçası olduğu Varto ve Sur mahallesinden kadınlar cevapladı.

Vartolu kadınlar, Ekin Wan’ın öldürüldükten sonra çıplak, yol üzerine bırakılmış bedenini gördüklerinden bu yana endişeliler.

 

“Ölüm korkusunun yanı sıra tecavüz, taciz korkusu”

 

30 yaşında, evli ve Varto’da yaşayan bir kadın, çatışmalar boyunca eşiyle birlikte evlerinin en güvenli yeri olan tuvalette üç gün geçirmiş. Çatışmalardan günler sonra Vartolu kadınların neler hissettiğini şu cümlelerle anlatıyor:

“Kadın olmak zaten zordu. Sokağa çıkarken, bir yere giderken, bir şeyler yapmak isterken hep zordu. Bizler hep erkeklerin kurallarına göre yaşamak zorunda bırakılmışız. Ama Ekin Wan’ın başına gelenlerden sonra hayat bizim için daha da zorlaştı. Savaşçı bir kadını öldürdükten sonra elbiselerini çıkarıp fotoğraflarını çekmek ve bunu herkese göstermek, bize göstermek nereye düşüyor biz hiç anlamadık. Düşmanlık diyoruz ama bu bile açıklamıyor.

“Bu olaydan sonra Varto’da kadınlar kendi aralarında konuşurken herhalde bu askerler, polisler sapık, diye konuşuyoruz. Sonra sokağa çıktığımızda bu asker ve polislerle karşılıyoruz. Bütün kadınlar artık eskisinden daha endişeli, daha çok korkuyor. Kadınlar sokakta ölüm korkusunun yanı sıra tecavüz, taciz ve Ekin’in başına gelenleri yaşamaktan korkuyor. Kadın olmamızdan nefret ediyorlar, varlığımıza dayanamıyorlar. Kadın olmak zaten zorken şimdi daha da zorlaştı.”

 

Mahallede silahla taranmamış ev yok

 

Muş’tan Diyarbakır’a geldiğimizde de kadınlar gündelik hayatlarının ne kadar zorlaştığını anlatıyorlar. Tüm hayat düzenleri değişmiş, korkuları artmış, barış içinde yaşamak her zamankinden daha da büyük bir ihtiyaç haline gelmiş.

Sur Mahallesi’ndeki Hasırlı bölgesi, çatışmaların yoğun yaşandığı yerlerden biri. Dar sokakların her iki yanından yükselen eski bakımsız Diyarbakır evleri mermi izleriyle dolu. Mahallede neredeyse silahlarla taranmamış ev yok. Sokak başlarındaki küçük bakkallar hala 80’lerde yaşıyormuş hissiyatını uyandırıyor. Bütün bu yoksulluğun yanısıra Diyarbakır tarihini anlatan evler, sokaklar, konaklar, kiliseler ve camiler bütün görkemiyle hala varlığını muhafaza ediyor.

Hasırlı’da, Ali Paşa’da, Lalebey’de yürürken hendekler beliriyor. Sokaklar zaten çok dar olduğu için buralara TOMA’lar ya da akrepler giremiyor. Hendeklerse siper alanları olarak kullanılıyor.  Sur’da çatışmalar yüz yüze, karşı karşıya, koşma kovalamaca şeklinde gerçekleşiyor.

 

“Polis geldiğinde dışardaysan ölürsün”

 

Hasırlı’da evlerinin önünde oturan 55-65 yaşları arasındaki dört kadın çatışmalardan bu yana hayatlarının nasıl değiştiğini anlatıyor:

“Hava kararmaya yakın hemen evlerimize giriyoruz. Evlerimizde de güvende değiliz. Ben çatışmaların olduğu gece oğlumla (yanındaki 13-14 yaşlarındaki oğlan çocuğunu göstererek) yalnızdım. Kapının yanına saklanarak oturdum, oğlum da duvarın kenarına oturdu. Pencerelerden uzak kalmaya çalıştık. Mermiler evimize değiyordu. Evimizin içinde öyle bir gürültü vardı ki sanki her an ev başımıza yıkılacak gibiydi.”

Küçük bir dükkanı gösteriyor eliyle. Dükkanın üzerinde hiçbir yazı yok, içinde satacak çok fazla bir mal da görünmüyor…

“Bu benim bakkalım, eskiden geceye kadar açık tutardım ama artık pek fazla açamıyorum. Polis bu sokaklara geldiğinde her ne sebeple olursa olsun eğer dışardaysan ölürsün. Benim bir akrabamı evine giderken polisler öldürdü. Çocuklarımız için endişe ediyoruz.

“Bütün hayatımız değişti. Sokağa çıkamıyoruz. Zaten çok yoksulduk şimdi daha da yoksullaşıyoruz. Eskiden damda yatıyordum, pervane alacak param yok. Şimdi çatışmalardan dolayı yatamıyorum. Diyarbakır’ın bu sıcağında camları kapıları kapatıp sabaha kadar kurşun sesleri arasında oturuyoruz. Cehennem gibi…”

 

“Kadınların daha güçlü bir iradesi var”

 

Çatışmaların yaşandığı yerlerden biri olan Lalebey’de 19 yaşında genç bir kadın çatışmaların başka bir boyutunu anlatıyor:

“Medya savunma alanları bombalanıyor, orada ölen çocuklar kimdir? Sur mahallesinde oturan halkın çocukları. Bölgede birçok yerde savaş var. Oralarda sivil halk, kadın, çocuk ölüyor. Onlar kimdir? Bizlerin akrabaları. Bunlara karşı kadınlar olarak biz de buradayız, diyoruz. Burada pek çok genç kadın hendek kazıyor, hendeklerde bekliyoruz. Erkeklerden farklı olarak onlardan daha güçlü bir irademiz var. Onlar uzaklaşırken, kadınlar kaçmıyor. Biz bu mücadeleyi sadece polise karşı vermiyoruz. Erkeklere ve onların sistemlerine karşı da veriyoruz. Kadınlar yanlarındaki erkeklere sormadan sokağa çıkamazken şimdi kendi isteğimizle ve taleplerimizle sokağa çıkıyoruz. Onların erkek egemen sistemini de tanımadığımızı gösteriyoruz.”

Alipaşa mahallesindeki 27 yaşındaki bir başka kadın da 15 Ağustos’ta evlerinin nasıl tarandığını anlatıyor:

“Çatışma bizim mahallemiz için yeni bir durum değil. Evimiz tarandı, görüyorsun her yerde kurşun izleri var. Burada çatışma sırasında bazı evler kapıları açık bırakır. Çünkü arkadaşlar zor durumda kalırsa girsinler diye. En çok da anneler bunu yapmak ister gençler onların çocuğu gibidir, onlara bir şey olmasından çok endişe ederler. ”

Çatışmalar kadınların ekonomik alandaki varlıklarını da olumsuz etkilemiş. Sur mahallesinin eski Diyarbakır evlerinden birini kafeye dönüştüren genç kadın girişimci bu günlerde zorlanıyor.

“Ben bu dükkanı çok büyük umutlarla ve mutlulukla açtım. Çatışmalar başlayana kadar işler çok iyiydi. İnsanların buraya ilgisi de oldukça güzeldi. Ancak şimdi müşterilerin sayısı azaldı. Çatışmalardan dolayı erkenden de kapatıyoruz. Böyle giderse burayı kapatmak zorunda kalacağım.”