'Sur'dan hiçbirimiz kendi isteğimizle ayrılmadık'

"Elektrik yoktu, su yoktu. Ekmeğimiz de yoktu. Çocuklarımız aşırı derecede korkuyordu," diyor Nazine Şen.

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde geçirdiği son günleri anlatıyor. Kızı Helin Hasret'in öldürülmesinden hemen öncesini...

"Hiçbir şekilde Sur'dan çıkamıyorduk. Kaynımın oğlu geldi, dedi fırın açılmış. Çocuklarım aç. Kızım, 'Anne canım elma çekiyor,' dedi. Ben gittim domates, elma ve mandalina aldım, kızıma verdim.

"Kuşlar bile yerdeydi. Ölmüştüler. Kızım 'Anne bak, kuşlara bile kurşun değmiş,' dedi. Beraber ekmek almaya gidiyorduk. Kobradan üç el ateş açıldı. Kızım kanlar içinde yerdeydi."

Nazine Şen 12 Ekim 2015'te, kızının öldüğü gün Sur'dan ayrılmış. Ondan sonra da bir daha asla geri dönmemiş. "Sur'dan hiçbirimiz kendi isteğimizle ayrılmadık," diyor ve ekliyor:

"Kendi evimizden, doğup büyüdüğümüz, evlendiğimiz, çocuklarımızın doğup öldüğü mahalleden biz kendimiz ayrılmadık. Bizi zorla oradan ayırdılar. Bizim evlerimiz yıkıldı, hiçbir şey kalmadı. Anılarımız, çocukluğumuz, ergenliğimiz, her şeyimiz orada yıkılıp gitti. Hiçbir şeyimiz kalmadı. Nusaybin gibi, Cizre gibi, Yüksekova gibi, Sur gibi."

Londra merkezli insan hakları kuruluşu Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü), bir yıldır sokağa çıkma yasakları ve çatışmaların yoğun olduğu Sur'da yaşananlara dair bir rapor yayımladı.

Sur'u terk eden 26 aile, sivil toplum kuruluşları ve resmi yetkililerle görüşülerek hazırlanan raporda, toplam 40 bin kişinin ilçeden ayrılmak zorunda kaldığı, sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü mahallelerde yaşayan 24 bin kişinin neredeyse tamamının evlerini terk ettiği belirtiliyor.

Örgüt, güneydoğu genelinde sokağa çıkma yasakları ve çatışma sürecinde evlerinden ayrılanların sayısının ise yarım milyona yakın olduğunu söylüyor.

Sokağa çıkma yasakları, PKK ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmaların şehir merkezlerinde yoğunlaşmasını takiben ilan edilmeye başlanmıştı.

Sur'da Aralık 2015'te 11 mahallede sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, Ocak 2016'da yasaklı mahalle sayısı 15'e çıkmıştı.

İlçede halen dört mahallede sokağa çıkma yasağı bulunuyor. Bu mahallelere çıkan sokaklar güvenlik güçleri tarafından barikatlarla kapatılmış. Barikatların gerisinde bazı noktalarda çalışan iş makineleri görülebiliyor.

Yetkililer, sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü bölgelere girmemize izin vermiyor. Ancak Sur'u göbeğinden kesen işlek Gazi Caddesi'nde çekim yapabiliyoruz.

Etrafımız sürekli halktan konuşmak isteyen birileri tarafından çevreleniyor. Yol kenarında bir bakkalda çalışan bir adam devletin yeterli yardım yapmadığından şikayet ediyor, bir diğeri yıkık dökük evlerin fotoğraflarını kırık cep telefonu ekranında bize gösteriyor.

Yetmişli yaşlarındaki Azize Çalış, "Hendekler kazdılar, aylarca çatışmalar oldu. Patlama seslerinden, bombalardan dolayı kaçmak zorunda kaldık. Evlerimizi yıkıyorlar. Muhacir gibi ortada kaldık," diyor.

Sur'daki yıkımı uzaktan dahi olsa görebilmek için yüksek bir binanın tepesine çıkıyoruz. Eskiden iki ilkokulun, bir lisenin, evlerin, dar sokaklarla örülü mahalleler şimdi dümdüz olmuş. İş makineleri enkaz yığınlarının üzerinde dolaşıyor.

Yetkililer, ilçedeki çatışmaların durması için bu mahallelerin yıkılmasının şart olduğunu, tüm çabalarının Sur'un yeniden huzur içinde yaşanan bir yere çevirmek olduğunu söylüyor.

Bu bağlamda çatışmalarda ağır hasar alan Kurşunlu Camii ve iki Ermeni kilisesinde restorasyon çalışmalarının başladığı ifade ediliyor.

Başbakan Binali Yıldırım üç ay önce Diyarbakır'da "Doğu ve Güneydoğu Yatırım ve Destek Hamlesi" programını açıklamıştı. Yıldırım, Sur'a yaklaşık 2 milyar lira yatırım yapılacağını duyurmuştu.

Yıldırım konuşmasında şunları söylemişti:

"Şundan emin olun, yapacağımız her iş planlara, projelere uygun olarak yapılacak. Nerede? Sur'da. Bunun aksini söyleyenler, doğruyu söylemiyorlar, yapılan hizmetleri engellemek istiyorlar. Sur için toplu konut tarzı binalar yapılmayacak. Hepsi yalan, hepsi dolan. Sur'un tarihi dokusunu gözümüz gibi koruyacağız. Çünkü Sur, Diyarbakır'ın en güzel tarihi mirasadır, kültürel mirası turistik merkezidir. Ama burayı tarumar etti. Kim etti? Bu alçak PKK terör örgütü. Devlet büyüktür, yıkılanı yeniden yapar ama giden hayatlar geri gelmiyor."

Daha önce eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da, Sur'un İspanya'nın tarihi şehri Toledo gibi olacağını söylemişti.

Uluslararası Af Örgütü'nden Andrew Gardner, hükümetin açıklamalarına temkinli yaklaşıyor:

"Sur'da çatışmalar başlamadan, sokağa çıkma yasakları ilan edilmeden önce de bir kentsel dönüşüm projesinden söz ediliyordu. Türkiye'de genellikle dönüşüme giren bölgelerde yaşayan yoksul halkın, yapılan yeni konutları satın alamadığını görüyoruz. Sonuçta başka bölgelere naklediliyor, evsiz kalıyorlar. Sur'da da aynı şeyin olacağını düşünüyoruz."

Gardner, evlerini terk etmek zorunda kalan insanların içinde bulunduğu durumun bir insan hakları krizi olduğunu söylüyor ve durumun kötüye gittiğini ileri sürüyor:

"OHAL ilan edildi, STK'lar kapatıldı, evlerinden ayrılmak zorunda kalan insanlara yardım eden belediyelere kayyum atandı. Bölgede durum çok daha zorlaşıyor ve insan haklarında ciddi bir gerileme söz konusu.

"Devletin çok ciddi bir güvenlik durumuyla, hendeklerle, barikatlarla karşı karşıya kaldığı açık. Ancak yetkililerin buna vereceği yanıt 24 saat kesintisiz süren sokağa çıkma yasakları olmamalıydı. Bu bölgelerde ağır silahlar kullanılması orantısızdı. Sokağa çıkma yasaklarına su ve elektrik kesintisi eşlik ediyordu. İnsanlar evlerinden ayrılmaya zorlandılar, bu çok açık."

Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy ise sokağa çıkma yasaklarının ilan edilmesinin temel nedeninin sivil vatandaşların zarar görmesini engellemek olduğunu söylüyor.

BBC'ye konuşan Aksoy, çatışmaların durduğu bölgelere 7 bin 500 vatandaşın geri dönüş yaptığını, diğer ilçelerde kirada ya da akrabalarında yaşayan Surluların sayısının ise 15 bin civarında olduğunu belirtiyor.

Valiliğin gidecek yeri olmayan vatandaşları otellerde misafir ettiğini, ihtiyaçlarının karşılandığını söyleyen Vali Aksoy, akrabalarının yanına yaşamaya giden ya da kiraya çıkan kişilere ise aile başına 1000 lira nakdi yardım yapıldığını, bugüne dek toplam 37 milyonu bulan ödeme gerçekleştirildiğini ifade ediyor.

Sur'dan ayrılmak zorunda kalanlar ise kendilerine yapılan yardımın yeterli olmadığından şikayetçi.

Üç çocuk annesi Gülperi Şen 18 yıl üzerine ayrılmış evinden. Zorla evlerinden çıkarıldıklarını, bir süre komşularda, akrabalarda kaldıklarını anlatıyor. Devletin verdiği kira yardımını az bulduğunu söylüyor.

İsmini vermek istemeyen bir kadın, 50 yıl yaşadığı evine veda etmek zorunda kaldığını, yanlarına bir tek kimliklerini alıp üzerlerindeki elbiselerle evlerinden ayrıldıklarını anlatıyor. Şimdiki evindeki eşyaların, hatta üzerindeki kıyafetlerin bile sağdan soldan toplandığını söylüyor, "Biri gömlek, biri etek verdi," diyor.

Bir diğeri ise 37 yıl yaşadığı Sur'un kapılarının açılmasını bekliyor. "Sekiz çocuğumun hepsi orada doğdu, orada okudu. Yerimden yurdumdan ayrı kaldım. Bugün açılsa bugün dönerim geri," diye konuşuyor.

Sur'da 25 yıl yaşayan Mahfuz Eryılmaz da iki ateş arasında kaldıklarını, ayakkabılarını bile giyemeden evden ayrıldıklarını ifade ediyor:

"25 gün aç, susuz, elektriksiz yaşadık. Korku filminin yüz katı zorluklar yaşadık. Benim psikolojim bozuldu. Sıkıntıdan stresten diyabet hastası oldum.

"Bana soruyorlar evin ayakta mı diye. Hala yasak olduğu için mahalleye gidemiyorum. Bir gece rüyamıza gelmese ikinci gece Sur mutlaka bizim rüyamızdadır. Sur demek sadece taş değildir. Orada bereket vardı, kaynaşma vardı. Şimdi hayal ürünü oldu orası."

Uluslararası Af Örgütü'nden Andrew Gardner ise Sur'dan ayrılanların evlerine geri dönebilmeleri için hükümetin somut adımlar atması gerektiğini söylüyor:

"İnsanların evleri yıkıldıysa, yerlerine yenilerinin yapılması gerekiyor. Hükümetin Sur halkıyla birlikte konuşarak somut bir plan geliştirmesi gerekiyor. Bu insanların evlerine dönmek hakkı. Hükümetin bunu sağlayabilmesi gerekiyor. Bu insanların evlerinden ayrı kaldıkları süre zarfında da hayatlarına devam edebilmeleri için daha gerçekçi tazminatlar almaları, sadece kira yardımıyla yetinilmemesi gerekiyor."

Af Örgütü, bu bağlamda sokağa çıkma yasaklarının da acilen kaldırılması çağrısında bulunuyor.

Vali Hüseyin Aksoy ise tescilli binaların korunması ve zarar görmemesi için bazı noktalarda iş makineleriyle değil, elle yıkım yaptıklarını, bunun da zaman aldığını ifade ediyor.

Aksoy, "Kesin tarih vermek zor ama Şubat sonu, Mart ayı içerisinde yıkımların tamamlanmasını ve buranın tamamen vatandaşın girebileceği serbest alan haline gelmesini öngörüyoruz," diye konuşuyor.