Suriye için kritik dönemeç: Ya çözüm ya felaket

Suriye için kritik dönemeç: Ya çözüm ya felaket

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Alman uzmanlar, Batı’nın Suriye’de iç savaşa son vermek için Rusya ile diyaloğa girmesini “geç kalmış” olumlu bir adım olarak nitelendirdi. Uzmanlar, çözüm için atılması gereken adımlar, Esad’ın geleceği ve Türkiye’nin rolü konularında ise farklı değerlendirmelerde bulundular.

Münih Güvenlik Konferansı Başkanı, deneyimli diplomat Wolfgang Ischinger, Batı’nın geçmişte Bosna’da yaptığı hataları bu kez Suriye’de tekrarladığı ve çok geç harekete geçtiği eleştirisinde bulunarak şunları kaydetti:

“4 yıl boyunca bir türlü kendimizi toparlayıp herhangi bir ciddi adım atmayı başaramadık. Başarısız olduk, aciz kaldık. Bana Bosna ihtilafının ilk yıllarındaki acizliğimizi anımsatıyor. Harekete geçilebilmesi için yüzbinlerce kişinin ölmesi gerekti. Ne yazık ki aynı süreci yaşıyoruz.” diye konuştu.

ABD-Rusya çekişmesi

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) Berlin Bürosu Direktörü Josef Janning, Suriye’deki iç savaşın dördüncü yılında, Batılı ülkelerin siyasi çözüm çabalarına hız vermelerinde, Avrupa’ya yönelik mülteci akının etkili olduğu görüşünde.

Janning ayrıca, Almanya Başbakanı Merkel’in “Rusya ile bu konu görüşülmeli” çıkışının ABD’de “Avrupa’nın Rusya’ya yönelebileceği” kanaatini uyandırdığını ifade ederek “ABD bölgede, hakim aktör konumunu muhafaza etmek ve Rusya’nın pozisyonunu daha fazla konsolide etmesine izin vermemek adına adım attı” görüşünü kaydetti.

Herkes geri adım atacak

Almanya’nın önemli Rusya uzmanlarından, Alman-Rus Forumu Araştırma Direktörü Alexander Rahr, yeni diyaloğu olumlu bulduğunu belirterek, ABD ve Rusya dahil hiçbir gücün Ortadoğu’yu tek başına istikrara kavuşturabilme kapasitesine sahip olmadığını kaydetti ve “Hiçbir güç kendi amacını empoze edemeyecek herkes ortak paydada buluşmak için geri adım atacak” dedi.

Rahr, “Zeki politikacılar, karşı karşıya gelmemiz an meselesi olan ve kendimizi 3’üncü Dünya Savaşı’nda bulacağımız büyük bir felaketi ancak işbirliği yoluyla önleyebileceğimizi biliyor. Pratikte olmasak da teorik olarak zaten üçüncü dünya savaşına girmiş bulunuyoruz. Gerilim tırmanıyor çözüm bulmalıyız” diye konuştu.

Esad’la mı, Esad’sız mı?

Alman dış politika uzmanları, ABD öncülüğünde Batı ile Rusya arasında Suriye konusunda başlayan diyaloğu olumlu bulsalar da, Esad’ın rolü, Suriye’nin geleceği ve çözüm için atılması gereken adımlar konularında farklı görüşleri savunuyorlar.

Dış politika uzmanı Rahr, Suriye’de çok daha büyük istikrarsızlığı önlemek için devlet yapısının çökmesinin önlenmesi gerektiğini savunarak, “Esad’ı şimdi tasfiye etmek doğru olmaz. Irak’ta Saddam gitti, Libya’da Kaddafi gitti, Mısır’da Mübarek gitti de ne oldu? Daha büyük felaketleri önlemek, istikrarı sağlayabilmek için Suriye güvenlik kurumlarına ihtiyacımız var” görüşünü savundu.

ECFR Berlin Bürosu Direktörü Josef Janning, ABD ve Rusya’nın siyasi çözüm sürecinde Esad dahil tüm aktörleri masada bir araya getirmeyi çalışacağını, çabaların IŞİD tehdidi ile mücadeleye odaklanacağını kaydetti.

“Aksi takdirde Suriye'nin bölünme riski çok büyük” diyen Janning, şu uyarılarda bulundu:

“Suriye bölündüğü takdirde, Irak’ın da bölünmesi engellenemez. Bu da Irak’lı Kürtlerin sadece otonom değil bağımsız olmasını da beraberinde getirir, üstelik Irak’ın kuzeyinde Kürt olmayan bölgeler ile Suriye’nin kuzeyi dahil olur buna… Bu noktada Türkiye toprakları ile ilgili talepler de birileri tarafından gündeme, Kürt sorunu Türkiye’nin istemeyeceği boyutlara taşınır. Dolaysıyla bu yönde bir gelişme Türkiye’nin çıkarına olmaz.”

Ankara ya esneklik gösterir ya dışlanır

Janning, bugüne kadar siyasi çözüm için Esad’ın gitmesi konusunda ısrarcı olan, Suriye’nin kuzeyindeki PYD’ye karşı mesafeli bir tutum takınan Türkiye’nin de yeni süreçte politikasında esnekliğe gitmesi gerektiği görüşünde.

Davutoğlu’nun New York’ta “PYD’nin PKK ve Esad rejimi ile ilişkilerini kesmesi halinde farklı bir yaklaşım sergilenebileceği” yönündeki mesajını değerlendiren Janning, “Türk Hükümeti baskı altında çünkü uluslararası aktörler belirli konularda anlaşmaya başlıyor, bu Türkiye'nin teyakkuzda olmasını gerektiriyor çünkü kontrolü dışında ilerliyor” dedi.

Janning şöyle konuştu: “İran’ın ABD ve Rusya tarafından işbirliğine daha açık görülmesi ihtimali var. Bu nedenle Türkiye marjinalleşmek istemez, çıkarlarının gözetilmesini ister. Davutoğlu Rusya’nın da ABD’nin de Türkiye’nin kuzeydeki Kürtlerle ilgili görüşlerini ciddiye almadıklarını çok iyi biliyor. Türkiye pozisyonlarının çıkarına yakın ama diğer bölge güçleriyle rekabet edebilecek nitelikte olması gerektiğini biliyor. Aksi takdirde kendisini aktörler arasından dışlanmış bulabilir.”

Bölgede Kürtlerin geleceği

Alman uzman Alexander Rahr, Türkiye’nin hem Rusya hem de Batı ile diyaloğunda en önemli hassasiyetinin bölgede bağımsız bir Kürt devletine destek verilmemesi olduğunu, ancak gelişmelerin bu yönde sonuçlanabileceğini kaydetti.

Rahr, IŞİD’in tasfiyesi sonrasında eski Yugoslavya’da olduğu gibi Suriye’nin bölünmesinin en gerçekçi çözüm gibi göründüğünü belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Kürt devleti Türkiye’nin çıkarına değil, kaygılarını çok iyi anlıyorum bunlar tartışmasız ciddi konular. Bu nedenle Irak gibi Kürtlere otonom bir bölgenin verildiği bir tür konfederesayon olabilir. Esad daha küçük bir bölgeyi üstlenir…”

‘Bölünürsek, Esad kazançlı çıkar’

Bu arada Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Ischinger, Suriye konusunda önemli bir dönemece girildiğine, Batılı ülkelerin müttefikleri Türkiye ile birlik içinde hareket etmelerinin büyük önem taşıdığına dikkat çekti.

Ischinger, “Çok farklı pozisyonlar hızla ‘Batı’nın Pozisyonu’ olarak tanımlanabilecek şekilde uyumlaştırılmalı. Bölünürsek bizim acizliğimiz sonucunda kazançlı çıkacak olanlar Esad ve Rusya Rusya olacaktır” dedi.

Türkiye'nin güvenli bölge önerisi tartışılıyor

Türkiye’nin Suriye’de güvenli bölge önerisi tartışılan konular arasında. Alman Başbakan Merkel, böyle bir bölgenin güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusunda kaygılarını ifade ederken deneyimli diplomat Ischinger, Türkiye'nin Suriye içerisinde güvenli bölge oluşturulması talebinin ciddiyetle incelenmesi gerektiğini savundu:

“Bu tür önerilere ‘çok çetrefil, hiç girmeyelim’ demek yanlış. Böyle bir yaklaşım sorumsuzluktur. Bir savaşı bitirmek için sınırlı da olsa askeri güç kullanmak bazen tek yoldur ve kaçınılmazdır. Neden söz ettiğimi biliyorum. Eğer Bosna’da askeri müdahalede bulunmasaydık savaşı durduramazdık. Tarihten ders almak işte tam da budur.”