Türkiye, 23 Mart’ta sınır ihlali gerekçesiyle Suriye Hava Kuvvetleri’ne ait bir tıklayın MIG-23 savaş uçağını düşürüp sınırdaki askeri birliklerini teyakkuza geçirirken, Suriye de sınır hattı devriyesi yapan Türk jetlerine karşı füzelerini kilitleyerek tacizlerini artırdı.
BBC Türkçe'de yer alan habere göre, Suriye sınırı içinde bulunan ve Türkiye’ye ait Süleyman Şah Türbesi’ne dönük tehdit iddiaları da gerginliğe yeni bir boyut kattı. Türkiye'de muhalefet partileri, hükümetin 30 Mart'taki yerel seçimler öncesi Suriye ile askeri bir gerginlik yaratıp avantaj elde etmeye çalıştığı eleştirisinde bulunurken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu bağlantıyı kuranları “ihanetle” suçladı.
Ankara’daki diplomatik kaynaklar, Ankara-Şam hattındaki askeri gerginliği yerel seçimlerle bağlantılandırmak yerine Türk hükümetinin uzun süreden bu yana izlediği hatalı Suriye politikasının bir sonucu olarak değerlendiriyorlar.
Aynı kaynaklar, iki ülke arasındaki gerginliğin daha da tırmanmasını beklemediklerini kaydediyorlar. Batılı Diplomatik kaynaklar, iç siyasette yaşanan tüm sıkıntı ve sorunlara rağmen, hükümetin Suriye ile sıcak çatışma içine girmek isteyeceğini düşünmediğini, çünkü yerel seçimlerin ardından başta Cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere önemli ve yine gergin başka bir sürece girileceğine işaret etti. Kaynaklar, “Türkiye’nin nasıl sonuçlanacağı ve ne kadar süreceği kestirilemeyecek bir çatışma ortamına sürüklenmeyi tercih etmeyeceğini, ancak Suriye askeri unsurlarının sınırına yaklaşmasına izin vermemeyi sürdüreceğini tahmin ediyoruz.” ifadelerini kullandılar.
Suriye rejiminin de Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), El-Nusra ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile son derece yoğun bir askeri mücadele içinde olduğunu, NATO üyesi Türkiye ile bir cephe açmak gibi bir durumu tercih etmeyeceği görüşünü dile getiren kaynaklar, 22 Haziran 2012’de bir Türk savaş uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye’nin sınırda uyguladığı angajman kuralları çerçevesinde attığı hiçbir askeri adıma Şam yönetiminin karşılık vermediğini de anımsatıyorlar.
Gerginliğin tırmanmayacağına ilişkin tahminlerin bir nedeni de uluslararası toplumun şu anda tamamen Rusya-Ukrayna gerginliğine odaklanması.
NATO-Rusya gerginliğinin, Kırım’ın Ukrayna’dan kopması ve bu sürecin başta Doğu Ukrayna ve Moldova’nın Transdinyester bölgesine de sıçrama olasığıyla derinleşmesi riski olduğunu anımsatan kaynaklara göre, böyle bir süreçte Türkiye ile Suriye arasında sıcak bir çatışma kimsenin istemediği bir gelişme olarak görülmeli.
Pazar günü yaşanan olayın ardından yapılan hemen her açıklamada taraflar itidale çağrılırken, bu gelişmenin başka boyutlara taşınmaması gereği dile getirildi.
BM Genel Sekreter Sözcü Yardımcısı Farhan Haq, Salı günü gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Genel Sekreter Ban ki Mun’un taraflardan “ilave askeri hareketlerden sakınmaları ve tansiyonu düşürmelerini” istediğini anımsattı.
Haq, “Aceleci eylemler iki tarafın da yararına olmayacak şekilde durumu daha da kötüleştirebilir” uyarısında bulundu.
Suriye’ye en güçlü siyasi desteği veren Rusya Federasyonu ve İran da yaptıkları açıklamalarla her iki tarafı itidale davet ettiler.
Rus Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Suriye’nin kuzeyinde yaşanan son gelişmeler ışığında, bölgedeki tüm tarafları temkinli olmaya ve askeri gerginliğin tırmanmasına müsaade etmemeye çağırıyoruz. Oluşan gergin ortamda 30 Haziran 2012’de kabul edilen Cenevre Mutabakatı’na uygun şekilde hareket edilmelidir” dendi. Aynı açıklamada, taraflara güç kullanma değil diyalog kurma yolunu tercih etmeleri de tavsiye edildi.
Uluslararası toplumdan yapılan itidal çağrılarına karşın, taraflar arasındaki gerginlik sürüyor. Pazartesi günü Suriye uçaksavarları sınır hattı boyunca devriye uçuşu yapan Türk jetlerine kısa süreyle füze kilitleyerek tacizde bulunmuştu. Suriye aynı tacizi Salı günü de 5 Türk F-16 savaş uçağı için 12 defa toplam 10 dakika 53 saniye uygulayarak, uyarı amaçlı önlemini tekrarladı. Suriye’nin son dönemde Türkiye sınırında konuşlu karadan havaya füze savunma sistemini güçlendirdiği ve özelikle F-16 savaş uçaklarına karşı donanım geliştirdiği kaydediliyor.
Türkiye ile Suriye arasında olası bir gerginliğin bi başka kaynak noktası olarak da Suriye topraklarında bulunan ama Türkiye’ye ait olan Süleyman Şah Türbesi olarak görülüyor. Türkiye sınırından 25 kilometre uzaktaki 17 dönümlük bu kara parçası, iki ülke arasında 1920’lerde yapılan anlaşma uyarınca Türkiye toprağı sayılıyor ve yaklaşık bir tabur Türk askeri tarafından korunuyor.
Geçen hafta YouTube’da yayınlanan bir videoda Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne bağlı bazı kişilerin Türkiye’ye türbeyi terketmesi tehdidinde bulunması TSK’nin sınırda bazı önlemler almasına yol açmıştı. Türbenin bir vatan toprağı nasıl korunursa öyle korunacağı mesajını veren Türk hükümeti yetkilileri, TSK’nın bu konuda her önlemi aldığının da altını çizmişlerdi. Diplomatik kaynaklar ise IŞİD’in Türkiye’yi karşısına alacak bir askeri eylem içinde bulunmasının beklenmediğini kaydediyorlar.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Seçim öncesi Suriye ile askeri gerginlik” olasılığını 20 Mart'ta, yani Suriye savaş uçağının düşürülmesinden üç gün önce, bir televizyon programında dile getirmişti.
CHP lideri, Süleyman Şah Türbesi’ne dönük tehdit iddialarının hükümet yanlısı gazetelerde dile getirildiğini belirterek, “Erdoğan seçimlerden önce orduyu Suriye’ye sokmak isteyebilir. Buradan Genelkurmay Başkanı’na seslenmek isterim. Türkiye’yi maceraya sokmayın.” ifadelerini kullanmıştı. Bu uyarıdan üç gün sonra yaşanan gelişme ve bunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından seçim mitingi sırasında kamuoyuna duyurulması, muhalefet kanadının seçimlerle Suriye gerginliği arasında kurduğu bağlantıyı daha net ifade etmesine de yol açtı.
CHP Sözcüsü Haluk Koç, olaydan hemen sonra yaptığı yazılı açıklamada, “vahim” olarak nitelediği olayın tartışmalı koşullarda yaşandığını iddia ederek, hükümeti “savaş çığırtkanlığı” ile suçlamıştı.
Kılıçdaroğlu ise daha yumuşak bir açıklamayla yetinmiş ve “Angajman kuralları ihlal edilmişse ordu gereğini yapmıştır ama bunun miting meydanlarında dillendirilmesi doğru değildir” diye konuşmuştu.
Eleştirilere yanıt veren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise muhalefetin eleştirilerini izansız olarak değerlendirmiş ve “Suriye rejiminin diliyle konuşuyorlar. Eğer kimin tarafından yazıldığına bakmazsanız, kimin söylediğine bakmadan sadece dinleseniz, sanki Suriye rejiminin sözcüsü konuşuyor. Böyle günlerde milletimizin tek bir vücut olması lazım” diye konuşmuştu.