BBC'nin Halep'teki muhabiri Paul Wood dine hakaret etmekle suçlanan 14 yaşındaki Muhammed Kataa'nın öldürülmesi üzerine muhaliflerin elindeki bölgelerde şeriat tehlikesinin arttığını yazarken, Independent muhabiri Anthony Loyd Nusra Cephesi'nin kuzeydeki bölgelerde şeriat mahkemeleri kurmaya başladığına yer verdi.
Paul Wood, El Kaide veya Nusra Cephesi gibi İslamcı grupların etkilerini arttırmalarına rağmen işlerinin pek de istedikleri gibi gitmediğine dikkat çekerek isyancılar arasında çatışmaların baş gösterdiğini belirtiyor. Independent'taki haberde ise El Kaide'ye bağlılığını ilan eden Nusra Cephesi'nin Suriye'de İslami bir devlet kurmayı hedeflediği belirtiliyor.
BBC Türkçe'nin yer verdiği haberler şu şekilde:
Muhammed Kataa’nın annesi, Halep sokaklarında dolanıp oğlunun katillerini bulmak için yabancılarının suratlarını bakıyor bir bir…
Katilleri görse tanıyacağını biliyor. Oğlu Muhammed dine hakaret etmekle suçlanıp kalabalığın ortasında, başından silahla vurularak öldürüldüğünde, o da oğluna ateş eden İslamcı militanlarla göz gözeydi.
Annesi ,oğlu Muhammed’i mutlu, sorumluluk sahibi ve kahve tezgâhlarıyla geçimlerini zar zor kazandıkları Şaar mahallesinde iyi bilinen ve sevilen biri olarak anıyor.
Muhammed 14 yaşındaydı. Ama savaş nedeniyle okula gidemiyordu. Daha çok, Şaar’ın en işlek caddelerinden birinde, mahallelinin en çok tercih ettiği koyu ve şekerli kahveler satmakla meşguldü.
Geçen ay biri Muhammed’den bir fincan bedava kahve istedi. Muhammed’in kahkahalar atarak “Peygamber’in kendi çıkıp gelse dahi olmaz” cevabı, onun ölüm fermanı oldu.
Muhammed’in bu sözünü duyan üç silahlı adam, 14 yaşındaki çocuğu bir arabaya sürükleyip götürdü.
Yarım saat sonra, feci şekilde dövülen Muhammed’in bedeni kahve tezgâhın arkasına bırakıldı.
Yaptıklarının hiç kimse tarafından sorgulanmayacağından emin olan silahlı adamlar “Oh Halep halkı, Oh Şaar halkı” diye bağırıp kalabalığı etraflarına topladı. O sırada, Muhammed’in annesinin feryatları duyuldu.
Muhammed’in annesinin daha sonra tek hatırladığı, ellerini yüzüne kavuşturup gözyaşlarına boğulduğu…
Muhammed’in annesi, “Aralarından biri, ‘Peygamber’e her kim hakaret ederse, şeriat gereği öldürülecektir’ dedi” diye anlatıyor yaşadıklarını ve ekliyor:
“Çıplak ayakla sokaklara koştum. İlk ateşi duydum. Oraya vardığımda yere düştüm. Aralından biri tekrar ateş etti, onu tekmeledi. Sonra üçüncü defa ateş etti, üstüne bastı.”
“’Neden onu öldürüyorsunuz? O daha çocuk!’ dedim. Adam bağırdı: ‘O, Müslüman değil – çekil!’”
Muhammed’in cesedinin fotoğrafları, 10 Haziran’daki cinayetten sonra Facebook ve Arapça Twitter’da paylaşılmaya başlandı.
Silahla yüzünden vurulmuş, burnu ve ağzının olması gereken yerde bir delik var.
Fotoğrafların yayılmasıyla büyük bir tepki oluştu. Katillerin, Suriye’deki ve Irak’taki El Kaide gruplarıyla bağlantılı olduğu iddia edildi. Ayaklanmalarda öne çıkan İslamcı Nusra Cephesi’nden de şüphelenildi.
Her iki grup da cinayeti kınayan açıklamalar yayımladı. Halep’teki isyancı tugayların neredeyse tamamı ve şehirdeki ana şeriat Mahkemesi de kınadı.
Mahkemede, 26 yaşında üniversiteden yakında mezun olacak, yuvarlak çerçeveli gözlük takmış hafif sakallı bir İslam âlimiyle görüştük.
Silahlı adamların, cihatçılar ve diğer savaşçılar arasında sorun çıkarmak isteyen rejime bağlı milis grubu ‘şebbiha’ üyeleri olduklarını söyledi.
El Kaide’ye bağlı iki İslamcı grubun cinayeti üstlenmemelerinden sonra bu açıklamayı biraz ikna edici buldum.
Peki, rejime bağlı eşkıyalar muhaliflerin kontrolündeki Halep’e girerek bir oğlan çocuğunu kaçırıp, yarım saat sonra cesedini sokaklara bırakma riskini gerçekten göze alır mı?
Aile, kanıtların kafa karıştırıcı olduğunu söylüyor. Anlattılarına göre adamlar, klasik Kuran Arapçası konuşuyor ve basit dil hataları yapıyordu. ‘Allah’a hakaret etmenin affedilebileceği ama Peygamber’e hakaretin cezasının ölüm olduğuna’ dair tuhaf bir ifade kullanmışlardı.
Dört adam da cihatçı gibi görünüyordu ama ay çekirdeği yemiyorlardı. Buradaki halk, “gerçek dindarların kabuklarından ayırmak çok zaman aldığı ve Peygamber’in ‘zaman kaybetmeyin’ dediği için ay çekirdeği yemediklerini” söylüyor.
Aile, Muhammed’in ölümünden hangi silahlı grubu suçlayacağını ya bilmiyor, ya da söylemekten korkuyor ama asıl isyancıları sorumlu tutuyor.
Muhammed’in ağabeyi Fuad, “Özgürlüğümüz kalmadı” diyor.
“İsyancılar Halep’i ele geçirdiğinde [özgürlük] vardı, ama şimdi hiçbir şeyimiz yok. Onun yerine sayısız [şeriat] komiteleri var, her biri kendi din tefsirlerinin izinden gidiyor.”
Halep’in ana şeriat mahkemesi, Muhammed Kataa’yı öldürenlerin ‘İslam adına hareket ettiklerini’ söylemelerine rağmen, ölümün İslam dışı olduğunu, suç teşkil ettiğini’ ifade etti.
Katillerin asıl güdüleri ne olursa olsun, cinayet rejimin bir oyunu veya cihatçıların aşırı İslamcı eylemleri dahi olsa, şeriatın Suriye’de isyancıların kontrolündeki bölgelerde yayıldığı bir gerçek.
BBC Arapça Servisi’nden bir belgesel ekibi, şeriat mahkemelerinin çalışmalarını izlemek için gittikleri kuzey kenti Sarakeb’te, altı hafta boyunca olağanüstü bilgiler elde etti.
Mahkeme, 27 yaşında üzerinde Afgan tarzı şalvar ve yanında Kalaşnikof bulunduran Şeyh Abdullah Muhammed Ali adlı bir vaiz tarafından idare ediliyor.
Bir taksi şoförünün arabasını çalmaya çalışmakla suçlanan dört kişi çıkıyor Şeyh Abdullah’ın karşısına. Suçlarını itiraf etmelerine rağmen, isyancı bir tugaya üye olduklarını iddia ediyorlar.
Şeyh Abdullah, silahlarına el konulacağını ve gelecekte hiçbir silahlı gruba üye olmalarına izin verilmeyeceğini söylüyor.
Şeyh Abdullah, hızla aldığı bir kararla dört kişiyi halka açık bir yerde kırbaçlanma cezasına çarptırıyor.
Adamlar, cezalarının infazı için Sarakeb’in merkezine götürülüyor. İnfaz, bir elektrik kablosuyla gerçekleştiriliyor.
Şeyh Abdullah, toplanan küçük gruba seslenmek için eline bir megafon alıyor ve “Allah’ın adıyla” diye başladığı cümlesini, dört adamın isimlerini okuyarak devam ettiriyor. “Grup lideri için elli, diğer adamların her biri için kırk kırbaç” diyor.
“Allah’ın kanunu, zayıfın korunması için en iyi yoldur” diye ekliyor.
Mahkûmlardan ilki dizlerinin üstüne çöküyor, iki yanında duran adamlar da kollarını tutuyor. Kırbaçlama başlayınca, kalabalık “Peygamber liderimizdir” sloganları atarken, bir diğer grup da kırbaç darbelerini sayıyor.
Daha sonra Şeyh Abdullah, belgesel ekibine aslında cezanın ‘çok hafif’ olduğunu, ‘üçkâğıtçılıkla’ suçlanan adamlar için verilmesi gereken normal cezanın ‘ölüm’ olduğunu söylüyor.
Şeyh, “Şeriat kanunlarına göre, savaş dönemlerinde cezalar barış sağlanana kadar askıya alınır” diyor ve ekliyor:
“Biz şimdi savaştayız. Rejimin ordusuyla savaşmaya odaklanmalıyız. Tam cezalar rejim yıkıldığında, İslamcı Devlet kurulduğunda uygulanacak.”
İsyanın, kırsal bölgelerdeki muhafazakâr ve dinci destekçileri şeriat kanunlarının sert cezalarını onaylıyor.
Belki de, birçokları isyancıların kontrolündeki bölgelerde günlük hayatın artık kaçınılmaz bir gerçeği olan anarşi, yağmacılık, ölüm, adam kaçırma ve hırsızlık olaylarından korkuyor.
Ama Sarakeb’te birçokları İslamcıların yükselişinden ürküyor. Sokaklarda küçük çağlı şeriat karşıtı gösteriler düzenleniyor.
BBC Arapça’nın sorularını yanıtlayan İlyas Kaduni adlı muhalif bir eylemci, “Umudumuz bu noktaya gelmek değildir” diyor ve ekliyor:
“’Peygamber Tugayı’nın Sevenler’ gibi [isyancı] tugayların isimleri, halkın ne düşündüğüne dair bir fikir veriyor. Hayatın her bir köşesine dini sıkıştırmak şart değil. Bu bizim devrimimizi öldürüyor.”
Sarakeb’in sokaklarının ‘düzene girmesini’ isteyen, bu ağırbaşlı ve soğukkanlı genç, “En önemlisi vatandaş olmanın sorumluluklarını yerine getirmek” diyor. “Göstermemiz gerekiyor… Kaosa alternatifimiz var.”
İlyas Kaduni, bir, iki ya da üç alabileceğini söylese de ‘yabancı cihatçıların’ yok olacağından yüzde 100 emin olduğunu söylüyor.
İlyas Kaduni gibi laik eylemcilerin etkisi giderek kayboluyor.
Barışçıl gösterilerle başlayan ve iç savaşa dönüşen ayaklanmaların üzerinden iki yıl geçti. Onlar hala duvarları boyuyor, bildiri dağıtıyor. Diğerleri ise gücü silahlarının ucunda topluyor.
Yine de, işler tam olarak İslamcıların istediği gibi gitmiyor. El Kaide ile birleşmek konusunda fikir ayrılıkları yaşanıyor. Ayrıca, Özgür Suriye Ordusu ile de mücadeleleri devam ediyor.
İsyancıların saflarında mücadele edenlerin çoğu Müslüman olsa da, birçokları dinci bir devlet istemiyor.
Bu birliklerin komutanlarından biri, İslamcı Nusra Cephesi’nin kendi mevkilerinden birini intihar bombacısı gönderdiğini ve onlarca adamını öldürdüğünü söylüyor. Daha sonra da, ağabeyi cihatçılar tarafından kaçırılmış. Ağabeyinin serbest bırakılması için on binlerce dolar fidye ödedikten sonra şimdi onun için “intikam alma zamanı.” Komutan, “Hiçbir yere saklanamayacaklar” diyor.
Hükümete bağlı birlikler daha önce muhaliflerin kontrolündeki kentlere girerken, isyancılar da kendi aralarında çatışıyor. Aşırı uçlardaki cihatçılar, nispeten laik Özgür Suriye Ordusu ile mücadele ediyor, ‘iç savaş içinde, yeni bir iç savaş’ yaşanıyor.
Bu mücadele, düzensiz olsa da, en az rejim karşıtı mücadele kadar acımasız görünüyor.
Bu kavganın sonucu, ülkedeki savaşı isyancıların kazanması durumunda Suriye’yi nasıl bir devlet yapısı beklediğini de belirlemiş olacak. Ama şimdiden, şeriat kanunları Suriye’nin birçok bölgesinde kabul görüyor.
Independent gazetesi, Suriye’nin kuzey bölgelerinde etkinliğini artıran El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’nin ‘şeriat mahkemeleri’ kurduğunu yazıyor.
Gazetenin Halep’ten bildiren muhabiri Anthony Loyd’un haberine göre, El Kaide’ye bağlılığını ilan eden Nusra Cephesi bölge halkının da her türlü ihtiyacını karşılıyor.
Gazeteye konuşan bir Suriyeli, “Eğer işinizin halledilmesini istiyorsanız El Nusra’ya gitmelisiniz. İşleri, adilce ve hızla yoluna koyuyorlar” diyor.
Nusra Cehpesi, adını vermek istemeyen bir Suriyeli'ye, dayalı döşeli bir apartman dairesi tahsis etmiş. Independent’ın haberine göre, Aralık ayında gıda, elektrik ve su sıkıntısı çeken Halep’i yeniden inşa eden El Nusra, bölge halkından da büyük destek görüyor.
El Nusra’nın bölgede kamu hizmetlerinden sorumlu yetkilisi Ebu Marea, gazeteye yaptığı açıklamada, “Suriye’de İslam devleti kurulamasından” yana olduğunu söylüyor.
Muhabir, El Nusra’nın Halep’te Ocak ayında kurduğu şeriat mahkemelerinin, İslamcı muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde kamu hizmetlerinden sorumlu büroyla da ortak hareket ettiğini aktarıyor.
Habere göre, Halep’te dört şeriat mahkemesi var her bir mahkeme İslamcı Tugay’a bağlı bir komutan tarafından idare ediliyor.
Bu komutanlar da Özgür Suriye Ordusu’ndan ayrılmış ve Batı’nın desteklediği Suriye Ulusal Konseyi ile bağlantısı olmayan kişilerden seçiliyor.
Independent gazetesi, El Nusra’nın Irak’taki lideri Ebu Muhammed el Culani’nin El Kaide bağlantılı gruplarla birlikte Irak’ta katı şeriat kuralları uyguladığını, grubun Suriye’deki kolunun ise, daha ‘esnek’ davrandığını yazıyor.
Buna göre, Suriye’deki El Nusra, daha idari bir yol izliyor, adil ve yurttaşlık temelli imkanları merkezinde tutuyor.
El Nusra cephesinin Suriye’de İslami bir devlet yaratma niyetinde olduğu belirtilen haber şöyle sonlanıyor:
“Eğer bir nebze de olsa bu başarılırsa, El Kaide ilk defa İsrail, Türkiye ve Irak sınırlarını kapsayan bir alana sahip olacak bu da bölge ve Batılı güvenlik yetkilileri için stratejik bir kabus olacak.”
BBC Türkçe