"Halep’te çatışmanın ortasında kalan ailesini kurtarmak için 4.5 yıl önce ana memleketi Kilis’e kaçıp geldiğini" söyleyen Suriyeli sığınmacı Mustafa Alluş, 5 çocuğuyla birlikte Türkiye üzerinden kaçak yolla geçip Nusra Cephesi’nde savaştığını söyledi. El Nusra için savaşırken PYD kontrolündeki Afrin bölgesinden Türkiye'ye geçtiğini belirten Alluş, "Bütün kaçak işler Afrin bölgesine kaydı, dağlık alandan yürüyor. Türkmendağı düşmeden önce Türkmenler kaçakları engellerdi. Şimdi Afrin bölgesi yolgeçen hanına döndü. Hem de iki yönlü kaçağın merkezi oldu" ifadelerini kullandı.
Habertürk'ten Muharrem Sarıkaya'nın "Mustafa Alluş: 5 çocukla mayından geçtim" başlığıyla yayımlanan haberi şöyle:
"Bir ülkenin adıyla başlayan ve dini yönü ağır basan derneğin sakallı yöneticisi, söze şöyle başladı: “Sınırda 2 çocuk ile babaları var; Fas uyruklu ama İsveç vatandaşları. Onları bir şekilde bu tarafa geçirmemiz gerekiyor...” Afrin bölgesinde olduklarını anlattı, bulundukları yerle ilgili detay da verdi.
Anlattığına göre baba birkaç yıl önce çocuklarını da yanına alıp Türkiye üzerinden kaçak yolla geçip Nusra Cephesi’ne katılmış; uzun yıllar savaşmış.
Koalisyon güçleri Nusra’yı DAEŞ ile ateşkes dışında bırakıp Rusya ile saldırısını artırınca aynı yoldan kaçıp İsveç’e dönmek için tekrar Türkiye sınırına gelmişler.
Hatay’da faaliyet gösteren 150 yardım kuruluşundan birinin etkin bir isminden Hatay’a gelebilmeleri için yardım istiyor... Geçişleri karşılığı önerdikleri para ise kişi başı bin 200 dolar (3 bin 500 lira)... Yardım kuruluşu yöneticisi, gerisini dinlemeden teklifi reddetmekle kalmadı, polisi arayıp durumu da aktardı.
Bir gün geçmedi, Fas uyruklu İsveçli ailenin Antakya’ya ulaştığı haberi geldi.
Alluş'a nereden, hangi yolla ve kimin yardımıyla geçtiğini sorduğumda verilen yanıt ilginçti: “Afrin bölgesinden geliyorlar. Güya PYD kontrolünde. Ama El Nusra’dan gelen bu adamın içeri sokulmasında da tanıklık edildiği gibi bütün kaçak işler Afrin bölgesine kaydı, dağlık alandan yürüyor. Türkmendağı düşmeden önce Türkmenler kaçakları engellerdi. Şimdi Afrin bölgesi yolgeçen hanına döndü. Hem de iki yönlü kaçağın merkezi oldu.”
Başkaları yanımıza gelince anlatısını yarım bıraktığı için ‘iki yönlü’ ifadesinden ne kastettiğini anlamamıştım. Halep’te çatışmanın ortasında kalan ailesini kurtarmak için 4.5 yıl önce ana memleketi Kilis’e kaçıp gelen Mustafa Alluş’u tanıyıncaya kadar. Amele pazarında karşılaştık; beni işçi arayan Türk sanmış.
Diğer bekleyen ve Arapça’dan başka dil bilmeyen arkadaşlarının arasından Türkmen şivesiyle öne çıktı; diğerlerinin sözlerini temiz bir dille tercüme etti.
Tercümanlığımı üstlenmesini önerdim, “Bundan kolay iş mi olur?” dedi, gün boyu yanımızda oldu. Evine götürdü, eşi ve çocuklarıyla tanıştırdı, kaçıp gelme hikâyesini anlattı. Halep’te Şeyh Maksud Mahallesi’ndeki evlerinin yakınına 2 büyük bomba düşünce, 5 çocuğu ile şehri terk etmeleri konusunda kendisini eşi Sabah ikna etmiş.
Sabah “Ben ısrar etmesem geleceğimiz yoktu...” diye söze girdi, Mustafa devamını getirdi: “Annem Kilisli, Halep’e gelin gitmiş. Türkçem onun için iyi; annem bana kendi dilini konuşurdu. Çocukları alıp yürüyerek ana yurduma geldim. Onları mayınlı bölgeden geçirdim. Benim pasaportum vardı, ileride faydası olur diye kayıt yaptırarak Öncüpınar’dan giriş yaptım.” Geldiklerinde bir okulun deposunda kalırken, temizlik işini de üstlenmişler; ilgi görmüşler, yardım almışlar.
Mustafa bunları anlatırken, Sabah muhteşem Türkmen şivesiyle tekrar araya girdi: “Bir Gülşen Ablam var, o kadar eyi bir insan ki sizden eyi olmasın... Bir de Kudret Abim var; bir zamanlar da onun avratlarına temizliğe gettim. O kaddar güvvenli, eyi insanlar kiii... Amma şimdi getmeyom...”
Nedenini sorduğumda sustular, ama 38 yaşında olduğunu bir ara söyleyen Sabah anlatmaya karar verdi: “Bir oğlum 19 yaşında İstanbul’da çalışıyor. Kızım 20 yaşında, bir Türk’le evlendirdik, mutlu. Diğer oğlum Gaziantep’te çalışıyor. Ahmet 10, Emine 8 yaşında. Son dönem çok sayıda Suriyeli çocuk kaçırıldı. Evlatlık edinmek isteyenlere satıyorlarmış; bir de organ mafyası diye bir şey varmış. Tanıdıkların başına arka arkaya gelince işi bıraktım, evde çocuklarla oturuyorum. Yanlarında olmadan da dışarı salmıyorum.”
Bunun üzerine Mustafa sözü aldı: “Parka da ancak benimle giderler...” Bu nedenle evin 300 lira olan kirasını İstanbul ve Gaziantep’teki çocuklar ödemeye başlamış. Mustafa’ya günde ne kadar kazandığını sordum, bir gün önceki hikâyesini övünerek anlattı:
“Dün bir bahçede gün boyu 127 üzüm çubuğunun gözünü (dip tarafındaki toprağı) açtım; ağa benden memnun kaldı, 40 lira verdi...” Diğer arkadaşları da gün sonunda 30 ile 35 lira almış. Mustafa bunları anlatırken, kardeşlerinin Türk vatandaşlığına geçtiğini de gururla belirtti. “Sen niye geçmedin?” dedim, cevabı, “Halep’ten nüfus kayıt evraklarımı alıp gelmem için 2 bin dolara ihtiyacım var. Para kazanınca gidip getireceğim. Çocuklarımın Türk vatandaşlığına geçmesini çok istiyorum” oldu. Son dönem yardımlar ilk günlerdeki gibi gelmez olmuş; denetim de artmış. Göç İdaresi’nden izin almadan şehir dışına çıkmak da yasaklanmış.
Sabah, “40 kilometre ötedeki oğlumu göremiyorum” diye yakındı. Dürüst, naif bir aileye veda edip yolumuza devam ettik.