Suriye ya da iç savaş hırsızlığı örter mi?

Suriye ya da iç savaş hırsızlığı örter mi?

Mehmet Altan*

Twitter yasağı, Başbakan’ı  diktatör  karikatürüne  dönüştürdü.

Sanki Şarlo’nun 1940’daki  politik komedi filmi  “Büyük Diktatör” ü izliyoruz…

Yasaklanması mümkün olmayan bir platformu yasaklamaya  kalkıyor... Hem çağın gerçeklerinden bihaber cehaleti, hem kendi gücünü abartan bağırtılı çağırtılı neticesiz yasakları, hem de çaresiz debelenmesiyle gülünçleşiyor.

Sadece kendini değil, böyle bir adamı başbakan seçen ülkeyi de rezil ediyor.

Bütün dünya bir yandan bu yasağı eleştirirken, bir yandan da bu saçmalıkla alay ediyor.

Karşımızda gülünç bir diktatör karikatürü duruyor ama gülünçlüğü ve çaresizliği elinde tuttuğu devlet gücüyle birleşince ürkütücü bir hal alıyor... Her şeyi yapabilir... Ne gerçeklerin farkında, ne de olacaklar umurunda...  Oturacağı sanık sandalyesinin paniğiyle bütün ülkeyi kundaklamaya uğraşıyor.

“Yolsuzluk ve rüşvet” soruşturmasını engellemek için  25 Aralık’ta  yaptığı  “yargı  darbesi” ertesinde daha da büyük bir çıkmaza girince, başbakan ülkeyi belaya sürüklemeyi  tek çare  olarak görmeye  başladı.

Meydanlardaki şiddeti artan  “nefret söylemi”, “Müslümanlık” adı altında  rahmetli Berkin’in annesini yuhalatmaya kadar giden  ürkütücü  bir çıldırma, saçma sapan yasaklar, kendine oy verenler dışında herkesi “düşman” ilan etme, bitmeyen tehditler, kışkırtmalar...

Ülkeyi nefret sarmalında kamplaştırıp bölerek iç savaş şartlarını yaratmak, ivmesi artan bir demagojiyle her gün çatışma ortamını biraz daha kızıştırmak.

Şimdi buna bir de dış savaş aranışı  eklendi.

Bir insan, kendi ülkesinden, kendi insanından bu kadar nasıl nefret edebilir, kendi ülkesini felakete sürüklemek için böylesine derin bir isteği nasıl içinde barındırabilir?

Xxxxxxxxxxxxxxxx

Devletin içini iyi bilen kaynakların vurguladığı “Başbakan’ın Suriye’de savaş aradığı,buna askeri otoritelerin sıcak bakmadığı ”haberleri çok  taze bir şekilde  kulislerde dolaşmağa başlamıştı ki Suriye uçağı düşürüldü…

Uçağın düşürülmesinden sonra Türkiye “sınır güvenliğine” vurgu yaparken,Suriye devlet televizyonuna konuşan Suriyeli askeri kaynaklar, uçağın Lazkiye'deki isyancıları takip ederken Türkiye tarafından düşürüldüğünü belirterek, Türkiye'yi “aleni saldırganlıkla” suçladı.

Olası  provokasyonlara karşı halkı ve bilhassa Genelkurmay Başkanı'nı uyaran bir CHP sözcüsü de  “Maalesef bu iktidarın beslediği gözü dönmüş radikal teröristler önce Niğde’de bir polis, bir astsubay ve bir yurttaşımızı şehit etmişlerdi.Şimdi sınırda, Suriye toprakları içerisinde angajman kuralları içinde olup olmadığı tartışmalı koşullarda bir Suriye uçağı düşürülmüştür.İçeride bunalan diktatör, en son çare olarak bu tip ön hazırlığı yapılmış maceralara ülkeyi sürükleyebilir” hatırlatması yaptı.

Kılıçdaroğlu da daha önce başbakanın bir savaş arayabileceği uyarısında bulunmuştu.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Kapımızda dolaşan bir Suriye savaşının Türkiye’nin çıkarlarını mı yoksa Erdoğan’ın koltuğunu korumak için mi çıkarılacağı konusunda doğrusu birçok insan gibi ben de kuşkuluyum.

Erdoğan’ın “demokrasiye ve hukuka” dönmemek için her şeyi yapabileceğini düşündüren gelişmeleri arka arkaya yaşıyoruz... Onu bekleyen sanık sandalyesine oturmamak için iç savaş da çıkarabilir, Suriye’ye de girebilir.

İkisi de Türkiye için felaket olur ama başbakan Türkiye’nin felaketiyle ilgilenmiyor, ona hukukun  bir daha asla evrensel kriterlerle işlemeyeceği bir ülke gerekiyor, bunun için gereken her felaket başbakanın işine yarar.

Başbakanın geleceğiyle Türkiye’nin geleceği, başbakanın çıkarıyla Türkiye’nin çıkarı çelişiyor.

Başbakan kazanırsa Türkiye kaybedecek, Türkiye kazanırsa başbakan kaybedecek.

Demokratik bir hukuk devletinde yolsuzluklara ve cinayetlere bulaşmış bir başbakana yer yok çünkü.... O yüzden Türkiye’nin demokratlaşması ve gerçek bir hukuk devleti haline gelmesi ihtimali başbakan için bir kabus oluyor.

xxxxxx

Haftaya bugün, yerel seçim sonuçlarını almış olacağız.

Bu ülkede hırsızlık oy artırır mı , artırmaz mı, onun cevabını da göreceğiz.

Sonuç ne olursa olsun başbakanın sırtındaki şaibeler aklanmayacak, başbakan sandıkta “beraat” etmeyecek, seçimi kazansa da kazanmasa da çok çeşitli suçlardan yargılanacak.

O iddiaların, belgelerin, kanıtların cevabını yargıda verecek.

Demokrasilerde sandık kadar yargının da doğru işlemesi esastır çünkü....

Kimin başbakan olacağına mahkemeler karar vermediği gibi kimin suçlu olup olmadığına da seçimler karar vermez... Dünya tarihi seçim kazanmış sahtekarlarla, hırsızlarla, katillerle dolu... Kuzey Kore’nin eniştesini köpeklere yem yapan katil diktatörü daha yeni seçimi kazandı....

Seçim, onun katil bir diktatör olduğu gerçeğini, işlediği suçları yok mu etti?

xxxxxxx

Yargıyı ve hukuku  katletmiş bir iktidar şimdi her şeyi ve aklanmasını da  “sandığa” indirgemiş gözüküyor…

Yüzsüz ve arsız bir şekilde  sandık  üzerinden  “hırsızlığı” savunmanın hukuk ile,demokrasi ile, ahlak ile,Müslümanlık ile alakası olmadığını siyasal iktidar ve hempaları da tabii ki biliyor…

Bunun için seçim ile yetinmeyip, yargılanmaktan kaçmak için iç savaşa,olmazsadış savaşa kapı açıyorlar.

Xxxxxxxxxx

Ne yaparlarsa yapsınlar yargıdan kurtulamayacaklar, bugün değilse yarın, mutlaka yargılanacaklar.

Siyasal iktidarı bu akıbetten kurtaracak bir çare yok.

Sanık sandalyesine oturacaklar.

Bütün mesele, o gün gelene kadar Türkiye’yi başbakanın ve adamlarının yapacaklarından, hukuksuzluklarından, çılgın girişimlerinden korumak... Bu süreyi savaşsız, çatışmasız, kansız aşmak.

Türkiye’yi, ülkesini her belaya sürüklemeye hazır bir başbakanla ekibine karşı korumak zorunda olduğumuz zor günlerden geçiyoruz.

Koruyamazsak, bunun bedelini bu ülke çok ağır öder.

*Bu yazı http://www.gazete360.com'dan alınmıştır