Fehim Taştekin
Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Meclisi'nin (SDM) Temmuz ve Ağustos aylarında Şam'la iki görüşmesinden sonra müzakere başlıklarına doğru yol almak üzere komiteler kuruldu ama sonra bir daha ses çıkmadı.
Diyalog süreci öldü mü, tıkandı mı? Taraflara bakılırsa ölmedi, tıkandı. SDM'ye göre 'rejimin gerçek reform yapma niyeti yok'. Buna karşılık Kürtlerin de başka bir yol tutturup tutturmadığını sordurtan başka gelişmeler var.
Bir yandan ABD'nin Suriye'de iyice kazık çakmaya niyetli olduğunu gösteren açıklamalar geliyor. Anlaşılan üç vakte kadar Suriye'de kalacaklar.
Üç vakitten kasıt çekilme şartı olarak öne çıkan üç hedef şöyle:
- Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) bitecek.
- İran ve İran güdümlü unsurlar Suriye'den çekilecek.
- Suriye'deki soruna siyasi çözüm bulunacak.
Deyr ez Zor'un kuzeydoğusunda küçük bir cebe sıkışmış IŞİD varlığı neredeyse bir yıldır bitirilmediğine göre birinci şartın Amerikan varlığını uzatmaya dönük ucu açık bir gerekçe olarak asılı kalacağı söylenebilir.
İkinci şart zaten yedi yıldır Suriye'de sürdürülen savaşın en temel nedenlerinden biriydi. Önceleri Şam'ın önüne konmuş şart "Uluslararası topluma dönmek istiyorsan 'direniş ekseni' ile bağını kes" şeklindeydi. Şimdi bu şart "İran çekilmeli" söylemine indirgendi.
İran'ın Ortadoğu'daki nüfuzunu kesmeye odaklı bu hedef için yürütülecek mücadelenin de ucu açık.
ABD, Irak'ta aylardır yeni hükümeti kurmak için bütün tehdit, teklif ve teşvik mekanizmalarını kullandı ama Tahran'ı tecrit politikasına omuz vermeye aday hiçbir siyasi figürün koltuğunu sabitleyemedi.
Demek ki ikincisi de ABD'nin Suriye'de ayağına yer etme bahanesi olarak ısıtılıp ısıtılıp masaya konulacak bir şart. Ta ki katrana dönüşünceye dek!
Üçüncü şart da ABD'nin içine doldurabildiği gerçek bir siyasete yaslanmıyor. ABD'nin kafasındaki çözümün, Kürtlerin Suriye'de aradığı çözüme ne kadar denk geldiği meçhul.
Diğer yandan Amerikan askeri varlığına ilaveten meseleye siyasi boyut katma eğilimi güçleniyor.
Suudi Arabistan'a Fırat'ın doğusu için 100 milyon dolar ödeme yaptıran Donald Trump yönetimi Arap aşiretlerinin Şam'a kaymasını önlemek için Suudileri daha fazla işin içine çekiyor.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Ağustos ayında siyasi gündemi takip için eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'i Suriye Özel Temsilci olarak atadı. Savunma Bakanı James Mattis 1 Ekim'de Paris ziyareti sırasında yeni vizyonu şu sözlerle dile getirdi:
"Diplomatlarımız sahada ve sayıları iki katına çıktı. Askeri operasyonlar azalırken diplomatik çabaların arttığını göreceğiz."
Aslında askerlere diplomatların eşlik etmesi Pompeo'nun selefi Rex Tillerson döneminde de gündeme gelmişti. O vakit sivil kanattan ziyaretler artmıştı. Fakat Kürtler bu kez biraz farklı olduğunu düşünüyor.
Özerkliğin inşasındaki motor güç TEV-DEM'in eski başkanı Eldar Halil son zamanlarda Amerikalıların daha fazla bağlılık gösterdiğini ve artık siyasi bir gündem olduğunu belirtip Şam'la müzakerelerin Washington'ı politika değişikliğine itmiş olabileceğinden bahsediyor.
SDM Eş Başkanı İlham Ahmed de Amerikalıların artık siyasi arenaya girdiğini söylüyor.
Beri tarafta Kürtler de ortaklarıyla birlikte iddialarını büyüten adımlar atıyor. 'Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu', IŞİD'den kurtarılan yeni bölgelerin katılımına yanıt olacak şekilde 6 Eylül'deki toplantıda 'Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ne dönüştürüldü.
Bu, ABD ile Rusya arasında nüfuz alanlarını fiilen ayıran Fırat'ın bölünme hattı haline geldiğine dair Şam ve müttefikleri nezdindeki kaygıları tırmandırdı.
8 Eylül'de Kamışlı'da Suriye askerleriyle özerk yönetime bağlı Asayiş güçleri arasında çatışma yaşandı. Bu olay da bazı çevrelerde 'diyalogu baltalamaya dönük bir provokasyon' olarak algılandı. Hiç olmamış ya da olmayacak bir durum değil ama zamanlaması ve çatışmanın ölçeği üzerinde durulmayı gerektiriyor.
Özerkliği güçlendirmeye yönelik 6 Eylül'deki adımı 4 Ekim'de Ayn el İsa'da hükümet ilanı izledi. Tabii alarm zilleri çalmasın diye de bu adım 'hükümet kurma çalışması' olarak sunulmadı.
Fırat'ın doğusundaki bölgeleri idare etmek üzere 'Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Yürütme Meclisi' adı altında İçişleri Komitesi, Eğitim Komitesi, Yerel Yönetim Komitesi, Ekonomi ve Tarım Komitesi, Maliye Komitesi, Kültür ve Sanat Komitesi, Sağlık ve Çevre Komitesi, Sosyal İşler ve Çalışma Komitesi ve Kadın Komitesi oluşturuldu.
Bu bir yanıyla pazarlıkta el yükseltme hamlesi olarak da görülebilir. Bunun masaya ya da yeniden yapılanma sürecine doğrudan yansımaları olması muhtemeldir. Ancak konuştuğumuz yerel kaynaklar bunun ihtiyaçtan kaynaklandığı ve normal bir sürecin neticesinde bu noktaya gelindiğinde ısrar ediyor.
Yani Rakka ve Deyr ez Zor gibi Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kontrolüne geçen bölgeleri de özerk yapıya entegre etmek ve günlük işleyişteki koordinasyon ihtiyacını gidermek için bir adına hükümet demeden bir hükümet kurmak gerekti.
ABD'nin Suriye'de kalıcı olduğuna dair kararlılık gösterisi elbette Kürtlerin tercihlerini etkiliyor.
Genel çerçevede Kürtler nihai çözümü hala diyalogda görüyor. Fakat bununla birlikte yüzde 100 bel bağlamasalar da Amerikan varlığını, koşulları Kürtler lehine değiştirecek itici bir faktör ve olası askeri müdahale karşısında caydırıcı bir güç olarak önemsiyor.
Kürtler Amerikan ilgisinin siyasi boyut kazanması sayesinde en azından SDM olarak Cenevre sürecine katılmayı murat ediyor.
Şam'a göre ise Amerikan varlığı 'yasadışı', 'bölücü', 'diyalogu bozucu' ve 'Kürtler için yanıltıcı'. Halk Koruma Birlikleri (YPG), Asayiş ve YPG'nin omurgasını oluşturduğu SDG'nin geleceği gibi müzakere sürecini tıkamaya namzet meseleler varken federatif yapılanmanın Arap bölgelerini kapsayacak şekilde büyütülmesi ve buna paralel olarak ABD'nin askeri-siyasi varlığını artırması diyalog kanallarında daha fazla elektriklenmeye yol açıyor.
Tam bu noktada Kürtlerle diyalogu Amerikalıların bozduğuna dair Şam'dan suçlamalar geliyor. BM Genel Kurulu vesilesiyle New York'ta epey dikkat çeken Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, öncesinde Russia Today'e şu mesajı verdi:
"Kürt vatandaşlar bir dizi hakkı gündeme getiriyor. Bunların bazılarına diyalog yoluyla ulaşılabilir. Fakat asıl tehlike, Amerikan varlığının Kürtlere, Şam'daki meşru hükümetin dışında çalışabilecekleri yönünde umut vermesi ve bu bir illüzyon."
Suriye yönetimi, Fırat'ın doğusundaki fiili özerkliği sadece Kürtlerin kültürel haklarının tanınması ve anayasadaki yerel yönetim maddesini güçlendirerek âdemi merkeziyetçi bir taahhütle pazarlık masasından kaldırmak istiyor.
Kürtler ise gerilimi Dera gibi 'gerilimi düşürme bölgelerinin' ordunun kontrolüne geçmesinin ardından muhaliflere yönelik yok etme ve sindirme politikalarına geri dönüldüğünü öne sürüp "Şam'a nasıl güveneceğiz" diye soruyor.
Yine Kürt tarafındaki mülahazalara göre İdlib'deki kördüğümün çözülmesi halinde Suriye yönetimi kendini daha fazla taviz vermek zorunda hissetmeyecek ve güç kullanma seçeneğini öne çıkaracak.
Kürtler açısından Şam'ın federatif çözümü, bölünme senaryosu olarak görmesi müzakereleri çıkmaza götüren en önemli neden.
Bu bakış açısı Muallim'in demecine de yansıyor: "Kültürel ve tarihsel bir takım talepleri inceliyoruz, bu talepleri dikkate almaya hazırız. Ancak Suriye'nin kırmızı çizgileri de var. Bu kırmızı çizgilere Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliği de dahildir. Bölücülüğe izin vermeyiz. Federalizme izin vermeyiz."
Özerklik temelli alternatiflerin tamamen pazarlık dışı tutulması bir yanıyla da askeri restleşme ve nihayetinde korkulan senaryonun yani bölünmenin önünü açıyor.
Bu açıdan "Fırat'ın doğusundaki fiili durumu bir çatışma nedenine dönüştürmemek için olumlu bir yaklaşım sergilenemez mi" sorusu önem kazanıyor.
Meseleye olumlu tarafından bakıldığında Şam yönetiminin karşısına iki şey çıkıyor: Birincisi muhalif cephede bütünlüklü bir muhatap ve fiilen işleyen bir model. Taraflar neyi müzakere edeceği konusunda somut bir zemin üzerinde durup barışçıl çözümün önünü açabilirler. Yani tartışma bölünme senaryosuna hapsedilmezse bu model Suriye'nin geleceğini kurtarmaya dönük önemli bir kazanca dönüştürülebilir.
Kuşkusuz Suriye'de artık çizmeleriyle var olan aktörlerin ne istediği bu sürecin yönünü tayin edecek ağırlıkta. İki askeri harekâtla Suriye'nin kuzeydoğusunu kontrol eden Türkiye bu yaklaşımı 'tehlikeli' buluyor. Bu yönelimin önünü kesmek için sahadaki askeri varlığını 'bozucu bir faktör' olarak hissettiriyor.
Rusya'nın nerede durduğu daha da önemli. Günün sonunda Şam bir şeylere ikna olacaksa bunu kolaylaştıracak olan taraf Rusya'dır. Rusya istikrarla ikili strateji izlemeyi sürdürüyor: Bir tarafta Türkiye'yi yanında tutmanın diğer tarafta Kürtlerin haklarından bahsederek onları Amerikan nüfuzundan çıkarmanın derdinde.
Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Verşinin'in 5 Ekim'deki son açıklamasındaki ilk cümle ABD'ye, ikinci cümle Türkiye'ye hitap ediyordu: "Kürtlerin yaşadığı topraklar Suriye'nin ayrılmaz bir parçasıdır. Kürtler, Suriye'de kendilerini iyi ve özgür hissetmeli."
Rusların Afrin'de Zeytin Dalı Harekâtı'na yeşil ışık yakması Kürtleri Şam'la müzakereye itti ama aynı zamanda Rusya'nın Kürtler nezdinde garantörlüğünü de sarstı.
Bazı şeyler İdlib sonrasında daha da netlik kazanmış olacak. İdlib'deki dehşet dengesi sürdükçe Türkiye'nin Kürtlerle ilgili hesapları etkilemesi normal.
Türk-Amerikan ilişkilerinin olası seyri de Kürtlerle ilgili yaklaşımı alt üst edebilir. Şu anda tekrar Kürtler lehine dönen Amerikan ibresini olduğu yerde sabitleyecek bir istikrarlı bir politikadan söz edilemez.
Yarın Türk-Amerikan ilişkileri yeni bir sayfa açarsa ya da sahada Amerikan varlığının gerekçeleri geçerliliğini yitirirse Washington aynı pozisyonda kalmayabilir.
Her halükarda Kürtlerin önünde uzun ve yorucu bir yol duruyor. Bu süreçte sıklet bir Kürtlerden bir Şam'dan yana kayabilir. Tahterevallinin nerede dengesini bulacağını tek bir faktörle öngörmek yanıltıcı olabilir.